Göğsüne dolan sevgiyi bile bu benim diyip sahiplenmek, güzel bir kızın saçlarına bakınca içinde esen taze yeli sahiplenmek, bir öfkeyi, nihayet adalet denen bir ana duyulan hasreti sahiplenmek. Bazımız bunları bile kendi marifeti sayar, rüzgarı kendinden sanan bir yelkenli gibi. Peki esip geçen iyot kokusunu, kuşların kanat vuruşunu nasıl sahiplenir küçük bir tekne? Yazarak. Tekne yazı yazabiliyorsa işte denizden bana düşen bu parça bana ait demeye başlar. Bunu kızları, parayı veya sadece övünmeyi sevdiği için yapar. Sonra ne olur? Sonra kim olursan ol fırtına gelir, seni paramparça eder, kim neyin sahibiymiş hepsi bir bir belli olur… Ne bu aşk benim, ne bu gözler, ne bu eller, ne bu yazı. Göğsümde atıp duran kalbi ben kurmadım. Kafamdaki çarkların tıkırtısı benim icadım mı, o çarklar hangi yöne dönsün diye bana sorulmamışken. Sahip değiliz, kendimizin sahibi değiliz. İşte yazarken içine yuvarlanıverdiğimiz tuzak, bunu unutuveriyoruz. Fotoğraf çekince dağ kendisinin oldu sanan birini düşün. İnsan kendine tutsak. İnsan sadece kendine tutsak.
YAZMAK
Kategori: DÜZ YAZILAR
Yorumlar