Her sabah olduğu gibi saat 07:40’da alarm çalmadan uyandı.
Mutfağa geçip kahve makinasının tuşuna bastı.
Kahve hazır olana kadar yüzünü yıkadı.
Günün ilk kahvesiyle iki dal sigara içti
Mutfakta.
08:20’de eşini uyandırdı.
Günün ikinci kahvesiyle tek dal sigara daha içti.
Balkonda.
08:35’de duşa girdi, traş oldu, dişlerini fırçaladı.
Kurulanana kadar bir sigara daha içti.
Salonda.
Bej rengi bir pantolon, açık mavi bir gömlek giydi.
Gömleğinin kollarını sıvadı.
Üç kez.
Bilgisayarını, kitaplarını, defterlerini topladı çantasına.
Gözlük camlarını sildi.
Bir kahve, bir sigara daha.
Berjerde.
Kahvaltı etmediler.
Eşi de bu arada hazırlandı.
Giyindi, saçlarını taradı, makyajını yaptı, parfümünü sıktı.
Çıktılar.
09:05’de daireye vardılar.
Farklı odalara ayrıldılar.
Odasına girince kapısını kapattı, bilgisayarını açtı, önündeki iş listesini göz ucuyla kontrol etti, günün ilk çayını içti sigarayla.
Terasta.
Tüm gün çalıştı.
Toplantılara, sunumlara katıldı.
Notlar, kararlar aldı.
Okudu, yazdı.
Arada yazdı, okudu.
Öğlen yemeği bir kase yoğurt yedi.
İkindi kahvesini tek başına içti sigarayla.
Odasında.
Akşam erken çıktı işten.
Evinin yakınlarındaki AVM’ye uğradı.
Bir kahve, bir sigara daha içti.
Meydanda.
Eşi aradı, gelirken ekmek almasını söyledi.
AVM’nin terasına çıktı.
Cebinden sigara ile çakmağı çıkartıp korkuluğun kenarına koydu.
…
Sigara içecekti, vazgeçti.
…
Vazgeçip eve gitti.
Akşam yemeğinden sonra kanepede uyuyakaldı.
Kabus gördü.
Kabus:
Rüyasında Samuel adında yavru bir kara kaplumbağasıydı. Yahudi’ydi. Niye Yahudi’ydi ki? Yolunda giderken kendisini bulan bir adam onu kek dolu bir tabağa koyuyordu. Oradan çıkmaya çalışıyor, tabağın kenarlarını aşamıyor, her defasında geri düşüyordu. Adam ona Sam diyordu. Adam ona niye Sam diyordu ki? Rakı içip durmadan öyküler anlatıyordu. Bana kalırsa uyduruyordu. Arada cebine koyup zeytinliklere, deniz kenarına götürüyordu. Cepleri tütün, bozukpara ve mürekkep kokuyordu. Deniz kenarında biraz nefes alabiliyordu. Geceleri ise opera dinletip Pavese okuyordu. Yaşama Uğraşı’nı nerden biliyordu ki? Bazen de susuyordu. Böyle gecelerde ikisi de şöminenin alevine dalıp susuyordu. Ateş sönmeye yüz tutunca uyuyakalıyordu. Her fırsatta kaçmaya çalışıyordu. Ama sabahleyin bir arpa boyu yol gitmeden adam onu yakalayıp tabağa geri koyuyordu. Yine böyle bir gündü. 21. Gündü. Uyandı. Niye 21. gündü ki?
Beni yerden aldı. Tabağa koyacak diye beklerken cebine atıp deniz kenarına götürdü. Mayıs ayıydı. -Yine böyle bir mayıs ayıydı.- Deniz dalgalıydı. Beni kıyıdan bir-iki metre ileriye, denize doğru fırlattı. Yüzemediğimi neden bilmiyordu ki?
Ensesi sırılsıklam uyandı.
Terini sildi.
Mutfağa gidip son bir sigara daha içti.
(Sam’e..)
Yorumlar