buraya kadar olanlar…
bir film izlersiniz, bir kesit. iki saat içinde olan biten “her şey” oyuncuların kimliklerini, kişiliklerini, geçmişlerini, geleceklerini anlamaya ve yargılamaya yeterliymiş gibi görünür. ve böyle düşündüğünüz anda hikâye amacına ulaşmıştır. yönetmen muzafferdir ve yeni savaşı için gereken gücü toplamıştır yeniden. oysa esas hikâye, perdenin tamamına yayılan “son”dan başlamaktadır. sondan başa… film bitmiştir artık! bundan sonra ne olacaktır? kahramanlar yalnızdır ve onların kimlikleri, kişilikleri, geçmişleri, gelecekleri ve kararları kimseyi ilgilendirmiyordur. kimseyi etkileme arzusu da kalmamıştır onlar için, özgürdürler istemeseler de. bilinci bulandırma çabaları hedefsiz kalmıştır. sanat da toplum da terk etmiştir hikâyeyi. işte esas hikâye o zaman başlar; film, bittikten sonra…
(kalabalık dağılmıştı geldiğimizde, başka bir yerde de olabilirdik. nereden geldiğimizi anlamadılar. bir zaman sonra fark edilecektiyse de, duramadık ya! koşa koşa geçtik tüm yolları, acelemiz vardı. tüm yolları denedik, denendik tüm yollarda. dönüyorduk artık…)
özetlemeye çalışmak, lafın uzamasıyla sonuçlanıyor hep… ama, gerçekten buraya kadar söylediklerimiz miydi bizi “buraya” kadar getiren? yoksa biz zaten “burada” mıydık? yani, film bittikten sonra mı anlatmaya başladık? anlatırken mi umursanıyorduk, umursanmadığımız için mi anlatıyorduk?… ortada bir zafer vardıysa bile, bizim miydi?…
buraya kadar olanlar, ne zaman anlatıldı? ya da anlatılanlar, ne zaman
yaşanacak(tı)?
hattâ,
film gerçekten bitmiş miydi?…
Yorumlar