Araba tamircilerinin olduğu semtte en çok seyyar börekçiler ve çocuk işçiler çarpıyor gözünüze. Ufka kadar uzanan bir beton yığınının ortasındayız. Ne bir yeşillik ne geniş bir meydan. Bu çocukların yoksul anne babalarından bir farkı var. Büyüdükleri bir köyleri yok; arasıra kaçacakları bir köyleri yok; akrabalarıyla gelen tereyağları, yumurtaları yok. Bu parçalanmış kadavraya benzeyen şehir, bu çarşı, bu börekçiler var. İlerde zengin olup deniz kenarında tatil yapma düşleri var bir tek. Amerikan hamburgercilerinde yemek yeme düşleri var bir tek. Geride bir köyü yok şimdi fakirlerin. Babaanneler, annanneler ölüyor hızla. Çocuklar büyüyor bir kez olsun saf bal yemeden. Vıcık vıcık yağlı börekler, simitler, lahmacunlar onları bekliyor.
İlahiyatçılar habire bağırıyor ekranlardan altıgen peteklerin mucizesini. Güneş dansının ne harika bir şey olduğu anlatılıyor fen bilgisi dersi alabilecek kadar şanslı olanlara. Hayır beyler, bizim çocuklar mucize kadar güzel şehirler ördüğü güne kadar, güneşe yolculuğa çıkıncaya kadar, küçük ağızlarını ballar incirler tatlandırıncaya kadar mucizeyle değil öfkeyle kaynayacak kovanlar. Bütün bir doğa, geniş çayırlar ve dağ keçileri, gök yüzünü kana bulayan gün doğumu tanrının mucizesi değil artık, bir isyan çığlığı şimdi. Şimdi doğa politik bir arenadır, şimdi doğa insanın insan kalma mücadelesinden başka bir şey değildir.
Yorumlar