Sana anlatamıyorum bunları sevdiğim kız, ne yazık. Ben o gün o kaldırımda üşürken yürüyüp evine varabilirdim. Kapıyı açardın. Sıcak bir eve girmenin mutluluğu. Çay demlerdik. Pencerenin yanında saatlerce konuşurduk. Dayanır sigara da içmezdim, menekşelerin güzel açsın diye. Dışardaki, üşümüş hızla yürüyen insanları izlerdik. Yumuşacık akşam alacası çökerdi odaya. Hüzünlenirdin sen sebepsiz, ışıkları yakmazdık. Öperdim ellerini. Uzanır başımı dizlerine koyardım. Seyrek saçlarıma gülerdin. Saçlarını okşardım ben senin. Kokunu duydukça azsam da o gece sevişmezdik hiç. Öyle koklardık birbirimizi yalnızca. O gece hiç sevişmezdik.
Gün ağarırken uyanır seni izlerdim. Yorganın arasından sıyrılan bacağını, uzun beyaz boynunu. Nabzının her atışında hafifçe kımıldayan gümüş kolyene dokunurdum. Parmaklarıma vururdu nabzın. Parmağımı şah damarından çekmekte tereddüt ederdim sanki bir işe yarıyormuş gibi.
Hiç yaşlanma sen. Sakın ölme. Su içip geri uyurdum sonra. Sabah ikimiz de uyanınca öyle saçmalardım ki kahkahalar atardın. Sen güldükçe aptallaşırdım ben. Olabilirdi. Sen mutlu ol yine. Hepsi bir saniyeden kısa sürede geçti aklımdan. Sen hiç üzülme. Trafik kitlenince araba kornaları çınladı beynimde. Ayıldım. Gri bir kent, lanet bir kuru soguk, egsoz dumanı…
Yorumlar