– İyi akşamlar, dedi gülümseyen gözleriyle. – İyi akşamlar, dedim ben de, çok başarılısınız. – Nasıl vardınız bu kanıya, dedi, daha evvelden de birlikte uçtuk mu? – Onu bilemiyorum, dedim, belki uçmuşuzdur. Ama onca uçuştan sonra hâlâ yaşadığınıza göre, yüzde yüzlük bir uçuş başarınız var demektir, yüzde yüz güzel oran. – Bu gerçekten güzelmiş! dedi kahkahasını patlatarak, bunu satarım ben bilesiniz! – Tabii, dedim merdivenlere yönelirken, nasıl isterseniz… Temiz havadan ciğerlerime henüz bir yudum çekmiştim ki, dayanamayıp tekrar yöneldim kaptana. – Bu arada, dedim, son uçuşunuzda, inmediniz de, düştünüz sanki? Hostes hanım tutamadı bu kez kendini: – Bu gerçekten güzelmiş!…
Yorum BırakSeries: Yollar Söyletir
Yolculuk hikayeleri…
“transit yolcu” Doğup büyüdüğün şehirde, havasını bile solumadan 2 saat geçirip, sonra geçip gitmek yine, yıldızlarına baka baka. Sanki sokaklarında hüzünle sarmaş dolaş, hiç gibi, rüyasını başka şehirlere yorarken. Ama işte, küs gibi. İstenmeyen bir olay geçmiş gibi, aranızda. İki taraf da kendine yediremiyor ilk adımı atmayı. Şaka yollu takılsam, sarılıp kucaklaşacağız. Ama yok, olmuyor. Gerçekten küsüz sanki.
Tek Yorum“yolculuk” Hayat, olduğu gibi… Koymuşum cebime yalnızlığımı, çıkarıp çıkarıp yakıyorum bir tane. (Yalnızlık üzerine kinaye yapıyorum.) Sana bir gün öyle bir şey diyeceğim ki, öyle bir şeyi sana, yalnız bir gün diyeceğim! (Çehov tarzı öykücülük.) Çok ciddi kurallarla oyunlar oynadık bir zaman. En azından bir tur izlemek gerekirdi. Staj bir bakıma. (Üç kere “bir” dedim, kimse anlamadı. Ki bu da dört. Ki bu da bir oyun.) Eninde sonunda aynı yere çıkıyor ya hayat, ben ona gülüyorum. (Yanlış anlaşılmasın, sana yanmıyorum.) Gündüzler geceleri kovalar, geceler gündüzleri, sonra karışır ikisi birbirine. (Karıştı biraz.) Beş olmuştu aslında. (Uzatmayalım.) En önde kaçıyorum. (Yorum yapmıyorum.)…
Yorum Bırakakdeniz müziğinin çoğu zamanki sıkıcılığı gelir aklına. enteresan davullar, ziller… gitarı da dinden imandan eden, boş sözlere inşa melodiler gelir… plaj havlusuyla kilim arasındaki, kavakla palmiye arasındaki, yaz aşkıyla kara sevda arasındaki samimiyet farkı gelir düşer aklına… halikarnas”ta, eski balıkçıların, adı kalmıştır bir tek. sürgünü bahara yoran, eskimiş dizeleri saymıyorum bile. onlar başka dile çevrilemiyor zaten…
Yorum Bırakyılların hicrânını, yollar söyletir…
Yorum BırakEn kötüsü de, hangi şehri terk etsen, terk edecek “bir”in yok…
Tek Yorumaydın’dan izmir’e dönüp otobüs firmasının servisiyle alsancak’a geldim. efes otel’in önüne, thy servisine doğru yürüyordum ki bilgisayarımı serviste unuttuğumu fark ettim. hemen fırlayıp firmanın bürosuna girdim. dedim nerdedir şimdi servis? dedi ilk durağı üçyol… ben dedim taksiye atlayıp alıp geleyim. siz de telefon açın bıraksınlar oradaki büroya. valizim de burada kalsın birazdan alırım. atladık taksiye gittik üçyol’a. uğrayan olmamış. telefon açtım tekrar merkeze, oradan servis şoförüyle konuştular. dediler siz nerdesiniz? dedim ben üçkuyular’daki büronuzdayım. dediler birazdan orada olur. (oysaki ben üçkuyular’da değil, üçyol’daydım. kafamdan bir yer uyduruyorum ve duraklar arasında maalesef öyle bir yer var! allah kahretsin!) birazdan bürodakilere diyorum…
Tek Yorumvalizini teslim edip saate bakarsın. 6:30′u gösteriyordur. içini kemiren sessizlikten kurtulmanın zamanıdır. en uzun gece yaşanmıştır. birden ışıklar kararır. “çıt” yok. şüphesiz, oradaki en kutsal varlık sensindir o anda. katıksız bir duygudur bu. artık saklayacak yer de yoktur. teslim olmak gerekir. havaalanının ortasında korkuluk gibi dikilirsin bir süre… “gönder” nice sonra hayata dönersin işte… gözünü açtığında uzaklardan nurhak dağı görünür. ne kadardır uyuyorsun? ne gördün rüyanda? yağmur kümelerine girip çıkarak inişe geçildiği sırada içine tarifsiz bir sıkıntı dolar. nefes alamazsın. sebebiniyse birkaç saat sonra anlayacaksındır… bildiğin tüm maraş türküleri acı yüklüdür zaten. kahramansız bir öykü başlatırsın. zamansız. . . .…
Tek Yorumöyle bir şehir ki, üç ömür yaşasan başına hiçbir şey gelmeyebilir.
Yorum Bırakölüler dirilirdi, çıkamazdım ki otelden ben otelden hiç çıkamazdım ki edip cansever valizi topladın. banyoda diş fırçan, şampuanın kalmıştır. prizde şarj aleti, klasik. odaya girer girmez bir sigara yakmıştın pencerenin önünde. perdeyi hafif aralayıp, üç dört hafta boyunca bakacağın görüntüyü çekmiştin içine. giderken de öyle yapacaksındır, klasik. hepsi aynı. içeri girersin ve hangi şehirde olduğunun önemi kalmaz. antep de olabilir, zonguldak da. fark etmez. yatak, koltuk, banyo, havlu, loş ışık, televizyon, pencere, içki, kitap, sigara, sessizlik… yalnızlık. ilk ne zaman başkalarının yalnızlıklarıyla konuşmaya çalıştın, odalarda bıraktıkları? ne zaman dalaştın ilk? ve neden aşık oldun ki otel yalnızlığına? veda zamanı. ünlü…
Yorum Bırak