Güldü. Deli deli, tuhaf tuhaf, tuzlu tuzlu, mutlu mutlu, karışık karışık, anlamaz anlamaz, çifter çifter güldü. Ömür İklim Demir – Muhtelif Evhamlar Kitabı T. dostumdur. Kendisi bir oyun oynamayı teklif etti, ben de kabul ettim. Ortak bir hikaye yazacaktık. Buna göre o hikayenin belli bir kısmını yazıp bana gönderecek, ben de onun kurgusunu başlatmış olduğu hikayeyi sonraki cümlelerle devam ettirecektim. Bu böyle sürüp gidecekti; ta ki hikayenin konusuna, kurgusuna ve temasına uygun son altın vuruş cümleyi biri yazana kadar. Beni bir şeylere teşvik etmeye çalıştığını görüyordum. Hal(i) ile ilk cümlelere o başladı: Kaleme girdiğimde, üzerinde dirsekleri sürtünmekten eprimiş kaz boku…
Tek YorumSeries: Ördek başı yeşili kadife ceket ve Schrödinger'in kedisi
Tahsin’in dediği: Kalemde çalışmak eskilerden kalan bir usuldü. Alışmak birkaç haftayı bile almıyordu. Vatandaş, çaycı, polis, katip, diğer dairelerin memurları girip çıkarlar, ancak çalışan kim olursa olsun işine devam ederdi. İş dediğin günün birkaç saatini ancak alırdı zaten. Kalem kapısının tam karşısındaki masada kâtibe evde hazırladığım notları yazdırırken, dizlerine kadar uzanan koyu kahve paltosu ile gençten biri içeri girdi. Beni ve kalemi süzdükten sonra gördüğü ilk sandalyeye oturdu. Bu ilçeden olmadığı belliydi ama ilgilenmedim. ∴ “Sadece yazıyorum, seninle konuşmuyorum, ikisi aynı şey değil” Bu hafta sonu annemle babam gelecek. Evi toplayacaklar. Kamyoncu pazartesi günü erken geleceğini söyledi. Tebligatı sabah aldım.…
Yorum BırakYazmayı orada bırakıp -biraz da sarhoşluktan- yatağa çekildim. Babamın cenazesinden sonra kasabaya döndüğümden beri günler yorucu geçiyordu. İşler birikmişti. Yazın da bu kasabadan ayrılacağımdan hem birikmiş işleri eritmek, hem de mevcudu eskisine oranla daha da azaltmak adına daha çok çalışıyordum. Akşamları da eve gelir gelmez içkiye oturup sarhoş olana kadar ya internette oyalanıyor ya kanepede kestiriyor ya da defalarca seyrettiğim bilim-kurgu filmlerini tekrar tekrar izleyip vakit öldürüyordum. Düzenli okumaları bırakmıştım artık. Bundan iki sene öncesine kadar haftada üç-dört öykü kitabı bitirdiğim günler geride kalmıştı. Canım ne okumak istiyor, ne de iki satır kalem oynatmak. Günlük niyetine tuttuğum deftere bile en…
Yorum BırakTahsin’in dediği: “Sen acıyı seviyorsun” Kanepede oturup hiçbir şey yapmadan, etrafa dağılan defterleri boş gözlerle izledim. Sigara bittikten sonra kaç saat böyle kaldığımı hatırlamıyorum. Sonra oturduğum kanepeye uzandım. Uyku ile uyanıklık arasında, ağrı, sancı ve düşünceler içinde bir süre yattım. Şakaklarım, ense köküm, göz çevrem zonkluyordu. Aç olmama rağmen iki defa ilaç içtiğimi hatırlıyorum. Gözlerimden yaşlar geldiğini de. Kusmamak için dakikalarca cenin pozisyonunda yattığımı da. Işığı söndürmem gerekmesine rağmen o günden beri evde bu ışığın hiç sönmediğini de. Aynada gözlerimin kızardığını gördüğümü de. Bakıp görmeden geçip gittiğini de. Bakıp görmeden geçip gittiğini de. Bakıp görmeden geçip gittiğini de… Ne zaman…
Yorum BırakSabah gözümü açıp sigara arandığımda ilk ceket gözüme ilişti. İç cebinden sürekli kullandığım dolmakalem ve yarım kalmış bir mektubun ilk cümleleri görünüyordu: “Sevgili dostum T…” ∴ Birçok farklı girdinin sürekli değişerek fiziksel değişimler ve farklı düzenler yaratması ve bu düzenlerin yine kendisini etkilemesi insan zekasının ve günümüzdeki gözlem ve bilimsel tahmin yeteneklerinin çok çok üstünde olmasından dolayı kaos olarak nitelendirilir. Oysa tüm bu değişimlere neden olan fiziksel yasalara ve matematiksel açıklamalara hakimiz. İşte bu noktada karşımıza düzen ve kaosun aslında birbirine ne kadar sıkı sıkıya sarılmış olduğu ortaya çıkar. Fiziksel yasalar ne kadar basit olursa olsun sonuç o kadar rastlantısal…
Yorum BırakTahsin’in dediği: Fotoğraf siyah beyaz. Köşede bir masa. Masada, bir fincan, bir demlik, bir kadeh, bir sigara paketi, bir de küllük var. Oturma yerinde koltuk mu yoksa başka bir şey mi olduğu görülmüyor. Oturanların başlarının hizasından itibaren yukarısı ayna ile kaplanmış. Aynaları köşe kolonu ayırıyor. Kadın sarı saçlı olmalı. Boğazına kadar kapalı bir elbise giymiş, saçlarının bir kısmını geriye bir kısmını sağa taramış. Saçları kısa olmalı. Adam kısa siyah saçlı. Adam kadını öpmek için eğilmiş. Kadın başını geriye atmış, hafiften gülümsüyor. Gözleri kapalı. Sağ eli, sağ kulağı hizasında. Sağ yüzük parmağında yüzük ve elinde sigara var. Adam sol elini kadının…
Tek Yorum(ortalarda bir yerde) Ömür F. : Bir parayı havaya attığında iki olasılık vardır; birinde yazı gelir, diğerinde tura. Ya varsındır ya da yok işte… Tahsin : Ama her halükarda paraya vız gelir.
Yorum BırakTahsin’in dediği: … “Hayatı ertelemek nasıl bir şey” Yeni kolileri eve çıkarıp diğer boş olanların yanına koydum.. Çıkarken balkon kapısını ve pencereyi kapatmadığımdan içerisi iyice soğumuş, ancak içerideki sigara kokusu gitmişti.. Balkon kapsını kapattım, pencereyi yarı açık bıraktım.. Salondaki doldurduğum kutuları boş odaya taşıdım.. Defterlere yine dokunmadım.. Önümde uzun bir gece, muhtemel bir migren atağı daha vardı.. Kitaplıktan birkaç rafı daha salona taşıyıp, kutulara doldurdum. Bu kez doldurduklarımı salonda bekletmeden hemen boş odaya diğerlerinin yanına taşıdım. Kaç aydır hiç açmadığım televizyonun yanındaki kutuyu ve kırmızı radyoyu yerlerinden kaldırmadım. İşyerindeki eşyaları o kutuya nasıl sığdıracağımı, odadan nasıl çıkacağımı kaç yıl önce…
Yorum Bırak(Sonlarda bir yerlerde, en sonunda belki) – Bak Ömür! Su 100 derecede kaynar derler ya.. doğru değildir bu. Nerden biliyorum bunu. Çay severim ben. Gittiğim her yerde çay demlerim. Çaydanlığa suyu koyarım kaynamasını beklerim, hiç bir zaman aynı zamanda kaynmaz bu sular. Haa diyeceksin ki, o bir atmosfer basıncında 100 derecede kaynar diyeceksin. hani vardı ya NŞA yani neşeli anlarda, yani normal şartlar altında. Aslında bu da hikaye. Kaynamaz arkadaşım. Ben biliyorum. Bu yüzden çay ne zaman güzel olur, demlediğim çaylar ne zaman bir birine en yakın tatta olur onu da sadece ben bilirim. Senin rakılar gibi. İçtiğin rakıların hiç…
Yorum BırakTahsin, ben, Taner oturup içiyorduk Körfez’de. Tahsin daha sonra bunu başka yerde yazacaktı, bilmiyordu. Hiç birimiz o akşam ne için orada olduğumuzu bilmiyorduk. “Cümlenin en güzel yeri yükleme en yakın olanıdır” dedi, Tahsin kadehinde işaret parmağıyla daireler çizerken. “O zaman ikiniz de götsünüz” dedim kadehimi ağzıma götürürken. “Sensin göt, şerh koyuyorum” dedi Taner kadehini diplerken. “Cümlenin en güzel yeri iki virgül arasındaki yardımcı cümledir.” Götlüğüne mi, Tahsine mi koydu o şerhi anlamadım. “O zaman Tahsin, Taner’den daha fazla olmamak kaydıyla, göttür” dedim ben de sigara aranırken.
Yorum BırakTaner’in dediği; “İlk rakılar konmuş, birer dilim peynir söylenmiş, asıl mezeler için beni bekliyorlardı geldiğimde. Yatılı okuldan kalma alışkanlıkla gürültülü ve bol şamatalı bir selamlaşmanın ardından çöktüm masaya. Önümdeki bardağı çevirip rakımı koydu Ömür. Tek buz rakıya. İki buz suya. Daha hal hatır faslı bitmemişken arka masanın muhabbeti güm diye düştü bizim masanın orta yerine. Onlar fark etmedi gerçi ama beni 25 sene öncesine götürüp getirdi. “- Ben arkadaş kurbanıyım. Lisede tüm arkadaşlarım içiyordu onlara uydum başladım, şimdi de bırakamıyorum.” Yahu sen liseyi geçen sene bitirmişsin zaten. Tipinden belli. Fondötenin ergen sivilcelerinin hepsini kapatamamış. Toplasan kaç yıllık tiryakiliğin var da…
Yorum BırakEn Nihayetinde Her Şey Bir Hikaye Oluyor Akşamüstü balıkçı barınağına indim. İskelede teknelerin önünden mendireğin ucuna yürüdüm. Denizi izleyerek biraz oyalandıktan sonra diğerlerine göre yaşlı sayılabilecek, belki ellili yaşlarının ortalarında, saçlarının kalanı beyazlamış, tütün sarısı bıyıkları olan, güneş yanığından yüzü kararmış birinin yanına gittim. Selam verip tekne gezintisi yapıp yapmadığını sordum. Barınağın diğer tarafındaki bir saatlik turlar düzenleyen tekneleri gösterip onlara gitmemi söyledi. “Senle çıkalım balık tuttuğun yerlere götür, biraz laflarız” dedim. Arkamdan parlayan güneşe ellerini siper ederek kısık gözlerle beni süzdü. Şaşıracağını, belki de kabul etmeyeceğini, balıkçıların şarabı mı yoksa rakıyı mı daha çok sevdiğini düşündüm. Güneşe siper ettiği…
Yorum BırakKapıyı iki üç kez çaldıktan sonra içeriden sesler gelmeye başladı. Biraz sonra Arif kaptan kapıyı, kim o diye sormadan açtı. Uyku sersemliği ile yüzüme anlamsız baktı. Bir şey demesini beklemeden “kaptan yardımın lazım” dedim. Bir şey daha dememi beklemedi. Salona geçtik. Karşılıklı oturduktan sonra “ne oldu” diye sordu. “Birini öldürdüm” dedim. “Hımm… Ne yapacağız peki? “dedi. “Falezlerden denize atmayı düşünüyorum. Daha doğrusu falezlere getireyim, tekne ile ‘ben’i al, denize atalım” dedim. Saate baktı; “iki saat içinde halletmemiz lazım, hava aydınlanmadan.” “Olur” dedim. “Olur.” Eve geçtim. Komşuları uyandırmadan cesedi sürükleyip arabanın arka koltuğuna oturttum. Yaklaşık yirmi dakika sonra falezlerin tepesine geldim. Cesedi…
Yorum BırakŞu Tekeli’ye öğretemedim bir türlü. Birinci kadeh peynir ve kavun içindir. İkinci kadehle zeytinyağlılar, üçüncü kadehte ara sıcaklar gelir. Dördüncü kadeh ana yemek içindir ve beşinci kadehin ortasına kadar sürer. O son yarım dublede kaymaklı ayva tatlısı gömer kalkarsın. Ha mekan sahibi baktı yüke geliyorsun bir tek yolluk da o atar, ayrı hesap. Dinlemiyordu beni. Sarhoş gözlerini devirip kilimin üzerinden kalktı. Az öteye işemeye gitti. Erzurum’dan Antalya’ya beyaz eşya işi almıştık. Niğde’ye girdiğimizde gözümüzü kestirdiğimiz bir dere kenarına kamyonu çektik. Ateş yaktık. Rakıyı soğuttuk. Bir büyük bitti. Geldiğinde ellerini derede yıkadı. Haziran ortasıydı, hava açıktı. Alabildiğine yıldızdı. Kayseri çıkışı aldığımız…
Yorum BırakOtobüsün aniden durmasıyla başımı dayadığım soğuk cam alnıma çarpıp uyandırıyor. Gözlerimi aralayıp bakınıyorum etrafa. Nereden nereye gidiyorum, niye şimdi bu otobüsteyim bilmiyorum. Otogar bile değil durduğumuz yer. Dağın başı, yolun ortası. Burnuma taze çiçek kokusu geliyor. Gözlerimi tekrar kapatmak istiyorum. Koltuk arkadaşım yaşlı amca dürterek uyandırıyor beni: “Bana bir hikaye anlatsana?” Anlatayım; Okulu bu şehirde okumama rağmen sevemedim bir türlü. Eski bir manifaturacı titizliğiyle her şey raflarına özenle yerleştirilmiş, öylesine tekdüze, öylesine sıkıcı. Caddeleri, sokakları, otelleri, mekanları, kurumları, sokakları, barları, orospuları… Hepsi birbirine benziyor. Bu şehirde tüm oyunlar birbirine benziyor. Aynı şehirde yaşayanların hepsi zaman geçtikçe birbirine benziyor. Bir masada…
Yorum Bırak