İçeriğe geç →

Series: Dağınık

DAĞINIK – 1

Sabah uyanır uyanmaz ilk aklıma gelen şey; 1987 senesinde İl Halk Kütüphanesi’nden bir ödev için aşırdığım Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ‘Efsuncu Baba’ isimli kitabını hala teslim etmediğim oldu. Zaten bir kaç gecedir kabusunu görüp duruyordum; tam kitabı paltomun içine sokup götün götün çıkışa doğru ilerlerken kütüphane sorumlusu şişman, sarı-kısa kıvırcık saçlı, gözlüklü teyze beni farkediyor, masanın altına yerleştirilmiş gizli düğmeye basmasıyla aynasızlar beni çıkışta enseliyordu. Allahsız teyze! O yıllarda uzaktan kumanda bile yokken nasıl yaptırdınız o düzeneği. Ne biçim vali lan bu? Bir de akraba bu karı ha… Annemin bilmem kaçıncı kuşaktan kuzeninin teyzesinin kızı. Dolayısıyla yine kuzeni. İşte karakol, parmak…

Yorum Bırak

DAĞINIK – 2

… Aldım kitabı, soktum cebime, çıktım evden. Kahrolsun bibiler! … Yolda  Deli Adnan’a rastladım. “Lan Adnan delisi çıktın mı hastaneden? Mandalinayı hala kabuğuyla mı yiyorsun gerizekalı? diye takıldım. Ebele gübele bir şeyler geveleyip abartılı el kol hareketleriyle tükürüklerini saça saça güldü. “Gerizekalısın olum sen” deyince tekrar, bu sefer ciddileşti. Durdu, daldı, düşündü. Genzinin tüm gürültüsüyle topladığı tükürüğün okkalısını alnımın ortasına konduruverdi. Ben daha ne olduğunu anlamadan, bibisini çıkartıp karşımda kalçalarını sallamaya başladı. Tükürüğü yediğimiz gibi Allah’ın delisinin bibisiyle muhatap oluyorduk bir de sabah sabah. Kahrolsun bibiler! Siktir git lan! Deyip yerden taş alıp kovalamaya kalktım. Bu sefer o sinirlendi. Bibisi…

Yorum Bırak