uyandığımda, yol kenarında, yara bere içinde buldum kendimi. ağrılara bakılırsa çok yüksekten düşmüştüm bu sefer. birkaç dakikada ancak doğrulabildim. üzerimdeki tozu toprağı çırptım önce. çok susamıştım, güneş tepedeydi, yorgunluktan ölüyordum.
gözümü yola dikip gülümsedim. hatırlıyordum… kestirmeden gelmek isterken kayboluşumu, “buradan düşen iflah olmaz.” diye düşünürken arkamdan gelen kanat sesiyle irkilişimi, ayağımın altından kayıp yukarı doğru sürüklenen tepeyi, yukarıdan bana yazıklı gözlerle bakan yaşlı kargayı, ayağa kalkıp şuursuzca -kim bilir ne kadar- ilerledikten sonra, tekrar tepeye bakıp, ağız dolusu bir küfür patlatacakken tam, kararan gözlerimi…
* * *
bu çöl hikâyesi sayfalarca anlatılabilirdi aslında.
ama özü şudur bu sözün: bir kitaba başlarken daha, son sayfasına neden bakar insan? henüz tanıdığı bir insanın tarihî acılarını neden böylesine merak eder? neden düştükçe “düşme felsefesi”ne gömülür, düşmemeyi öğrenmek yerine?
sözün daha da özü: bu yol nereye gider?
>> flört / yola devam / 4’52”
“bu yol bi’ yere çıkmayacak…” biliyoruz…. ve hiç sıyrılamıyoruz bu bilgiden…kitabın son sayfası gibi yolun sonu da aklımızın bi köşesinde hep…önemli saymıyoruz yolda yaşananları…inecek durak var mı diye bakınıyoruz etrafa, bu yola niye çıktık pişmanlığıyla galiba… Boşver!
Uzatsam ellerimi, tutacağım ellerinden. Tutsam ellerini, sımsıkı… Bırakmayacağım seni. Ama…
Bu “ama”lar hayatımıza sahip olmuşlar, omuzlarımıza yüklemişler bu dünyann bütün yüklerini. Bir de emrediyorlar arsızca, “Taşıyacaksın!” diye. Çok güçsüzüz, takatten kesilmişiz, boynumuz bükük, kafamızı kaldırıp bakamıyoruz gözlerinin içine, tüküremiyoruz yüzlerine… Kaderimize razı olmuşuz, içimizdeki isyanı kendimiz bastırıyoruz yine…
Bunun için düşmemeyi öğrenmek yerine, düşmeme felsefesine gömülmek kolayımıza geliyor. Kolay olanı seçiyoruz, “doğal olarak”. Belki de seçmeliyiz, bilmiyorum.
Doğru söylüyorsun, “bu yol bi’ yere çıkmayacak…”. “Sana dair çiçekler sulamıştım”, onlar da bir kenarda boynu bükük solacaklar… Dedim ya “ama”lar hayıtımıza sahip olmuşlar…
“her şey için çok geçtir artık. seni hayalini kurduğun yere götüreceğini sandığın yol ‘çıkmaz sokak’ çıkar. bazen ‘batmış bir proje’dir hayatın, kör topal sonunu getirmeye çalışırsın.”
(kürk mantolu madonna)
… ve çıkamadığın sokağın yüksek duvarlarına bakarken, bi gün neşeli çocuk sesleri gelir bi yerlerden, ummadığın çiçek kokuları basar dört bi yanı, tanıdık bi melodi çalınır kulaklarına, bi gülen yüz görünür sokağın köşesinden-tedirgin….gülümsersin….elini uzatırsın, biraz bencilce… o da bilmez ne istediğini zaten, boş bulunur tutuverir…
işte ondan sonra ne o el bırakılır, ne o sokaktan çıkılır…kalakalırsın…