Öpüşmek sahiplenmekten çok bir yokoluştu benim için. Bir hiçe sayıştı. Neyi? Aklına ne gelirse. Yel değirmenlerini yeniyordum. Sonra öptüğüm kıza karşı bile savaştığımı farkettim. Gözlerinin rengi çocukluğumun güneşli öğleden sonralarını hatırlatırdı bana. Yabanıl, mutlu ve koşturmaktan ter içinde kalmış bir çocuğun salak iyimserliği çökerdi yüzüme. Sonra bir kız mantıklı olmaktan bahsetti. Bir diğeri hayatın gerçeklerinden. Öpüyordum onları ve birlikte çekip gitmeyi düşlüyordum. Bir dağ köyüne veya ne bileyim ispanya’da bir kurabiyeci dükkanı açabilirdik. Önce bunları söylemedim onlara. Anlatınca gülüp geçtiler. Kimsenin “başka türlü bir şey” istediği yoktu. Ütopyaları yoktu. Onlarla da savaştığımın farkına vardım o zaman. Yel değirmenlerine onlar da dahildi. Öğütüyorlardı beni. Aşık olmak falan istemiyordum ben. Aşk olmak istiyordum. Aşk olup yok olmak istiyordum. Sevişirken bir yanardağ patlasa, külleri üstümüzü kaplasa istiyordum. Öyle kalsak biz. Taşlaşsak. Aşkın heykeli diye dikseler bu boktan şehrin meydanına. Gelip geçerken insanların kafasını karıştırsak.
Ahlak dışı bulurdu sevdiğim kızlar beni. Aşık olduklarını söylemekten hep çekinirlerdi. Hep zor bir itiraftı onlar için hoşlandığını söylemek bile, ilk davranan erkek değilse. Öfke ve kin daha rahat kusuluyordu ama hep. Bu tereddüt bir şeyleri koruma çabasıydı bilirdim. Niye erkekti ilk itirafı yapan. Bu kızlar işlerini biliyordu. Sen çok fazla içiyorsun dediler, fazla düşünüyorsun. Romantik oyunlar oynamaktı bekledikleri. Ben gözlerine bakınca çocukluğumun öğleden sonralarına dönerdim. Onlar büyümüş de küçülmüştü oysa. Büyük adamlar gibi davranan çocuklar gibi tiksindirirlerdi beni. Çukulata reklamlarına yakışıyorlardı. Çünkü biz işimizi biliriz arkadaşlar diyordu kızlar koro halinde. Bu lezzeti bu fiyatla kaçırmayız. Bir şarkı dinleyip hasretten burnumun direği sızlardı. Kimi özlüyordum ben? Rüzgarda saçları savrulan kızı mı? Rüzgarı özledim en çok. Saçlarının rüzgarı kirli senin.
Yorumlar