Kendini hiçbir yere ait hissetmeyen adam, nerede kayboldun? Hangi sevgilide, hangi köşe başında? Giz dediğin açtıkça sıradanlaşır, ne yazık.
Küçük, ince bir dereyi takip etti çoban. Tarlalar geçti tek bir insana rastlamadan. Sonbaharda toprağın nemli, güzel kokusunu içine çekti. Bir kuytuda bitli uyuz bir ite denk geldi. Ölmek için kimsenin olmadığı bu ağaçlığı seçmiş gibiydi, ilişmedi. Gökyüzünden beyaz bulutlar akıp geçti. Güzel bir mavi, güzel bir beyaz. Suyun şırıltısını dinledi. Yalnızca akıyordu ve yumuşacık bir selam verip taşlara, ağaçlara; yolunu arıyordu. Mutluydu derecik, yalnızca akıyordu. Çok geçmeden evler kara sinekler gibi konmaya başladı kenarına. Bunlar köyden çok, keyif için bahçeli evler yaptırmış şehirlilerin evleriydi.
Karşısına tüfeğini sırtına asmış bir avcı çıktı, koşarak geliyordu siyah benekli köpeği. Çoban insanları ne kadar sevdiğini fark etti. Yürümeye başlaması belki yalnız saatler almıştı. Saatler içinde bir insan yüzü görmeyi özlüyordu demek. Selam verdi keyifle, selam aldı, selam olsun. İnsanları sevmek için bir vakit ayrılık mı gerek? Özlüyoruz birbirimizi, ne güzel. Hayatın bahçesinde şakıyan kuşlar gibi, bu herkesin yüzü, farklı sesi, farklı aklı, farklı hissedişi. Yalnız kalınca düşüneceğini, kendini bulacağını sanır ya insan, saatler uzadıkça çaresizlik gelir ardından. Korku başlar. Var saydığı derinlik yoktur içinde. Ne yapacağını şaşırır. İnsana muhtaç olduğunu fark eder.
Akşam üzeri böyle şaşkın ve susmaktan bıkmış vardı şehre. Güneş altında ısınmış kırmızı karıncalar serin deliklere çekiliyordu. Yeterince küfredilmiş, yeterince kan akmış, yeterince sevilmiş ve nefret edilmişti. Yaşamaya katlanacak kadar yorgundu gün şimdi. Metal bir böcek sürüsü homurdandı. Arabalar yola koyuldu. Mağaza vitrinleri ışıklarıyla aydınlanırken genelevde pazarlıklar hızlandı. Bir tepeden şehre baktı çoban ve yurdunu sordu kendine. Hiçbir yer sıla değil, hiçbir yer gurbet olamaz sana. Milyonlarca insan ılık kan gibi gevşemiş evine akarken uzun asfalta baktı. Kan akmak ister, sonunda dinlenir aktığında. Gülümsedi. Ne büyük bir sürü, ne büyük bir patika. Köyü öğle vakti, şehri gece tanır insan. Ve aldatan gölgeleriyle, çalışmak denen zincirini koparmış kuduz köpeklere benzeyen insanlarıyla gece geldi. Çoban şehre gece girdi.
"Patika" tefrikasının tüm parçaları:
Yorumlar