“gözyaşı aşkın teridir aslanım, terleycen elbet, terlemeden olmaz”. sonra ağzına bi lokma atıp çiğnemeye başladı. bi yandan da ağzının kenarlarını siliyordu peçeteyle. ağzında lokmayla, kaşlarını yapacak bişey yok der gibi kaldırıp tekrarladı “terleycen”. pantolonunun üzerindeki ekmek kırıntılarını eliyle süpürüp sandalyeyle masa arasına sıkıştırdığı göbeğini derin bir nefesle kurtardı. masadan destek alarak kalkıp omzuma hafifçe vurdu iki kere. “evet pozantı’da incekler…pozantı” diyerek ilerledi sonra.
Yorum BırakSYKLMLR Yazılar
en sevdiğini düşledin yine, biraz önce. hayal kurdun, gerçekten adım adım uzaklaştığını pekala bilerek. en sevdiğim dediğini riske attın yine. sevdiğini riske atar insan, gerçekçi olmaz bazen. madem seviyorsun, neden gerçekçi değilsin bu konuda?
Yorum Bırak– gosgoca bi kederin meyvesi tam da dibine düştü işte del’oğlan. öyle başladım ben bu ağacı yontmaa. şimdi ben sana onu diyem, sen yazıp çizen adamsın, başını sonunu sen garalayıve.
Yorum Bırakİki soba yanardı evde. Biri salonda, diğeri yatak odasında. Gece olunca iki abin salonda uyurdu, sen yatak odasındaki büyük sandığın üstüne atılmış bir döşeğin üstünde. Gece yatmadan önce yakılırdı hemen sandığın başucundaki soba. Hala hatırlarsın o işçi mahallesinin kömür ve çamur kokusunu. Isınan döşek ve yorgan, ısınan kemiklerin, kızaran yüzün, ağırlaşan göz kapakların. sobanın üstünde dil denen metal bir parça olurdu, maşayla açarlardı onu. Tavanda turuncu ışıklar dalgalanır, dinlerdin çıtırdayan odunu, ara ara çatlayan kömür parçalarını. Kızıl zırhlarıyla gürüldüyerek akan bir ordunun en önünde saldırırdın düşmana. Sonra yüzlerce çiçek açar, karanlık köşede sinsi bir gölge seni izlerdi. Sonra uyku. Şimdi…
Yorum Bırakgeceleri kar yağardı büyüdüğün şehire. öyle yumuşacık ve yavaş yavaş öğrendin hayal kurmayı ve ümidi.
Tek Yorumsağ elinde beyaz boş bir kağıt, barın kapısını kendi ağırlığıyla iterek açtı. akşam yeni çökmüştü. kadife ceketinin yakasını kaldırmış, sol eliyle de iki tarafını sıkıca kavuşturmuştu. ben kapıya karşı bir masada oturmuş sigaramı içiyordum. gözyaşının damlamaması için iri siyah gözlerini kırpmadan yürüyordu bana doğru. Hemen önümdeki masaya geldiğinde kağıdın buruşmasını önemsemeden yumruğunu sıkıp masaya dayandı. sol elini ceketinden ayırıp sandalyeyi güçlükle çekti. sonra girişinde el çırpması olan bir parça başladı. eller çırparken ahşap sandalyeye yavaşça çöktü. bi kaç saniye, yumruğunu kağıtla birlikte sıktığı elini alnına dayayıp masayı seyretti. derin bir nefes alarak başını kaldırıp gözgöze geldiğimizde kadın solist de parçaya…
Yorum Bıraksarılmak için döndüğümde yerinde yoktu. korkuyla uyanmışım. telaşla fırladım yataktan yorganı tekmeleyerek. odadan sendeleyerek çıkıp banyonun ışığını yaktım, orada da göremeyince salona dalmışım uyku sersemliğiyle. ikili koltuğa yatmış. büzülmüş soğuktan. dizlerini karnına çekmiş. elleri iki bacağının arasında. ayaklarını koltuğun köşesine sıkıştırmış. birden bi telaş sardı. yorganı kucaklayıp geldim yatak odasından. becerebildiğim kadar yavaşça örttüm üzerini. su ısıtıcıda su ısıttım. havada tutarak. tezgahta durunca çok ses çıkarıyor diye. kaynayacak kadar ısınmadan aldım. bi 70’lik rakı vardı, dibinde iki duble bişey kalmış. onu döktüm. bulamadım başka cam şişe. sıcak suyu ona dolurdum. sıkıca kapadım ağzını. yorganın altından yavaşça ayaklarıyla kolçağın arasına sıkıştırdım.…
Yorum Bıraknedir ya bu nedir… nereye gidiyorsun ya? diye ağlıyordu bağırarak, salonun kapısının hemen önünde, antrenin parlak beyaz ampulünün altında. kolları dirseklerine kadar vücudunun iki yanına yapışık. avuçları havaya bakıyordu. elleri açık, gergin. parmaklarının her biri diğerinden olabildiğince ayrı. içleri bembeyaz ellerinin, parmak uçları kıpkırmızı. çenesinden damlıyordu gözyaşları. bakışları kocaman kocaman. benim üzerimde bir gömlek vardı. çenemi sıkıyordum. üzerinde uzun, kahverengi, ince askılı bir elbise, ayakları çıplak “nereye gidiyorsun” diye bağırıyordu. ben o sıra bağcıkları bağlanmamış ayakkabılarımla kapının önünde durmuş, elim kapı kolunda “gitme” demesini bekliyordum.
Yorum BırakTanıştır kalbini akılla, erkeği kadınla. Bütün büyük adamları unut, sürünün kurbanları oldular hep. Tanıştır çocuğu anneyle, şarkıyı denizle. İntikam boşa çıktı, bir türlü alınamadı öcümüz. Tanıştır hayatı dansla. Dans et, affetmeye gerek kalmasın. Kışkırt şehveti aşkla. İğdiş etme sevgiyle, kışkırt. Alıştır kendini ümidi kırmaya, hiç bir ödül beklemeden ümidi kırmaya, gerçekle tanışmaya. Bir gök taşının üstüne kazılıydı isimler, bir gece dünyaya düştü. Bir dilek tutuldu, erkekliğin sıcak nuru damladı. Sen rahme düştün. Yalnızlık bir tek şey anlatır: Sevmeyi öğrenemedin daha. Bir takım gözler hep ümitle takip etti seni. Ne ağırdır kolay kırılan, babanın gözleri vardı, annenin gözleri… Sev diye bekleyen…
Yorum BırakO pınar kıvrılarak akıp gitti yanından. Sonsuza kadar kaybettin. Kirpiklerine kara bir gölge düştü sonra, hep biraz korkarak güldün. Değil mi ki bu geldi başına, içinde yıkanıyorken daha dün, şimdi uzaksın böyle. Böyle kıvrılıp gitmiş, böyle terkedildin, çorak. O pınar kıvrılıp gitti uzaklara. Sesini kıstın, bir çocuk sesine benzettin. Şaşırmadığın halde şaşırmış gibi davrandın sonra. İlgilenmediğin halde ilgileniyormuş gibi… Pek küçük geldi dertleri hep. Ne vardı bunları konuşacak? Dünyayı yönetsen ne geçerdi eline? Evetler, hımmm’lar, aaa’lar. Gidin başımdan demek zordu çünkü. Korkuyordun içten içe. Bu hüzün içi boş çıkabilirdi, herkes korkuyordu. Belki bir Allah vardı veya yoktu, belki aradığı o…
Yorum BırakGüzel yerini ört dedim sana, bu ara sokaklar tekin değil. Sonra hişşt olur. Sıkıldım diyorsun binadan, ağaçtan, yıldızdan ve insandan. Yeşiline de betonuna da… Topla kaynat hepsini yüz derecede, pastörize et veya dezenfekte, yahut borsada halka arz et mesela. Islık çalıyormuş numarası yapma, ağlıyorsun sen. Ömür kısadır, dünya bir karış, bu yüzden sığınamayız hiçbir yere, hiçbir zamana. Biliyor musun bazı insanlar hep mutludur, bazıları hep mutsuz. Ne olursa olsun, hayat böyle. Saat tıkır tıkır işler, vakti gelir, geç kalmış olursun. Geç kalmak için geç kalabilmiş bir insan yoktur. Mesela geç kalkmalı insan dediğin. Kahvaltıda sahanda yumurta yemeli, bol sevişip müzik…
Yorum BırakSonra başlar kabak kemane, hüzünle ümidi birbirine katmaya. Tepemize solgun bir güneş asarız, çocukluğumuzun o yazından hatıra. Yıldızlar takılır, mevsimler yavaştan kurur. Dünya yokolmadan, şarabın, ayvanın ve armudun iyisini hazırlar, son bir sofraya oturduk mu kardeşler, ağzımızı bursun şarap ve ayva. İçimizden dökülen ümitli bir hüzündür o saat. Ve başlar sazlar çalmaya. Tepemizden şıpır şıpır damlar gece gözlerinde, karnında. Baktığın her yere, yıldız düşer, tepemizden şıpır şıpır damlar yıldızlı gece. Bir bakarsın hiç küsmemişiz birbirimize, bir bakarsın bir köşe başında karşılaşmışız. Ceylana benzeyen bir kadın ve körük gibi soluyan ciğer, bir çığlık sonra, kendine getiren. İnsafsızdır, gavurdur zaman. Bakışlarımız sarı…
Yorum BırakTaptaze, diri açar çiçek. Boynu dik, güçlüdür. Güzel ve güzeldir kokusu, yeşildir sapı. Diri ve taze. Gökyüzüne saçar tohumu. Çiçeğin boyun büktüğü mevsim gelir sonra. Çiçeğin boyun büktüğü… Ve ağır ağır öylece… Bu ağırlığa boyun büktüğü, salınan ve rüzgar selamlayan. Mutluluk veya mutsuzluk değil bu. Olduğu… Şimdi bu başka bir gerçek, gerçek bu. Sevgiyi kendinden bilmediğin. Hafiften salarak. Dost yazar yazıyı. İşte böyle çiçek kardeş, sevgili papatya, çiçeğin boyun büktüğü yazı.
Yorum Bırakne varsa aldım kendi elimden. bi şu aynadaki görüntüm kaldı işte. bakıştık az önce uzun uzun. en zoru dedi dudağını hafifçe büküp, kendinden kurtulmak. ama sen kaç bakalım yine.
Tek YorumBi kere paragraf başlarına hiç dikkat etmemişsin, dümdüz gidiyor cümleler. Satır başları büyük harfle başlar ayrıca, noktadan sonra kısa bir boşluk bırakılır. Bağlaç olan “de” ayrı yazılır ki sende allaha emanet. Cümle ortasında niye büyük harflerle yazarsın “GİTMEK” diye? Başlık mı sanki? Bir de, “kendine iyi bak”tan sonra ünlem olmamış bence. Tam orada bitiyor. Bugün evde bi mektup unutmuşsun…
2 Yorum