İçeriğe geç →

SYKLMLR Yazılar

İKİNCİ KANAL NEDİR? İKİNCİ KANAL BİR KONUŞMA ADABIDIR

İkinci kanal nedir öğrenmeden bu ülke hakkında pek az şey bilirsiniz, veya bu ülkede yaşamak nasıl boktan bir tat bırakmıştır ağzınızda tam farkında değilsinizdir henüz. Genelde ikinci kanalı üniversiteye giden çocuklar okulu bitirdikten sonra mecburen farkeder. Hatta bildiğiniz ikinci kanallar dahi olabilir ama farkında değilsinizdir, sonra hayat zorlar, farkedersiniz. İkinci kanal bir konuşma adabıdır. Bu ortaya çıkan rasgele bir durumda kalıplaşmış kelimeler ve kalıplaşmış vurgularla konuşma halidir. Hiç beklenmedik şekilde çalışır, sorunları çözmenin yegane yolu da olabilir yerine göre. Örneğin akıl hastanesinin kapısında kontrolden çıkmış bir hasta karşısında siz doktor olarak ilaçlarınızla çaresizken, bir güvenlik memuru gelip ”usaam sen kimlerdensin?”…

Yorum Bırak

ZİNCİRLERİNDEN İBARET KÖLELER

Bir hafta sonu kuyruklarda bekleyerek, üstelik düdük de ötmeden granit kaplı binadan içeri girip, yürüyen merdivenlere bindiğimde, beyzbol şapkalı adamlar, tavukları çok çeşitli yerlerinden parçalayıp kızartarak ve menüleri kovalara acilen atarken, üstelik alışveriş ederken ve hatta yürür dahi gezerken dönüyordum ki, akın akın kapılar doluyordu üstüme. Bense oradan kaçıyordum ve mısır taneleri bardaklara, dondurmalar külah değil kağıt kutulara konar olmuştu, olabilirdi. Bazı adamlar açtı, bazı adamlar hem aç hem kadına açtı ve bu ayıp mıydı? Bazı kadınlarsa çıplaktı. Adamlar bakınca, ayıp kadınlar çıplanınca ne olurdu? Bazı kadınlar da açtı ama aç kadınlar edebiyatımızda yeterince işlenmemişti. Kadınıyla erkeğiyle insanların yüzüne garip…

Yorum Bırak

SÖYLEŞİYOR MENEKŞELER

Gece olup da kimse kalmayınca etrafta sordum: -Menekşe, sen neden mavisin? Cevap verdi menekşe; -Menekşe, sen neden beyazsın? Bakakaldık birbirimize. Ben de mi menekşe… Sonra rüzgar çıktı, üşüdük. Yapraklarımız mavi beyaz dokundu birbirine. Bir gecenin incecik çiçekleri oluverdik. Ne birdik, ne ayrı. Ne  yapraktık, ne çiçek. Yıldızlara baktık, titreyerek dokunduk birbirimize. Böyle daha iyi, bastığımız toprak daha geniş geldi gönlümüze. Belki dedik karanlığın ortasında yurt edindik birbirimizi. Boşlukta yuvarlanan bir gezegen, ben beyaz sen mavi.

Yorum Bırak

İSMİNİ UNUTAN ADAM

Önceden biliyordum aslında, şimdi unuttum. Kırık dökük parçalar var aklımda, hatırlamaya çalıştığım. Nüfus cüzdanımda bir isim var ama belki benimdir belki değil. Hiçbir şey çağrıştırmıyor bana, yabancı. Sonra ismimin bir kağıt üstüne neden basılı olduğunu bilmiyorum. Ben miyim, benim ismim mi belli değil, hatırlıyamıyorum. Aniden hah diyorum, şuna benziyordu. Bana seslendiklerini sanıp çeviriyorum başımı. Bir an için tereddüt edince çoktan çekip gitmiş oluyor seslenen. Belki bana seslenmedi bile. Soramıyorum çok geç kaldığımdan. Yanlış isimlere efendim diyorum, garip garip bakıyorlar. Ah çekiyorum içimden, siz bir bilseydiniz benim ismimi. Yazık ki ben de hatırlamaktan acizim. Nasıl anlatsam size? İnsan hayıflanıyor ister istemez.…

Tek Yorum

AKIP GİDİYOR YEŞİL, SUDUR YEŞİL

Akıp gidiyor yeşil, sudur yeşil Mavi kocaman bir akılsa diyorum, serilmiş gölgelere, izliyoruz işte o aklı. Bulutlar geçip gidiyor. Her şeyin bir aklı var da kendine dair olanı az bulunuyor. Sen neredesin? Bendesin. Ben de sende olsam işte o zaman her şey aynalar gibi akıp gidiyor. Kendine hayran ve yabancı bir su.

Tek Yorum

Emirdağlılar

Emirdağlılar… Bir yanları ürkmüş bir hayvan gibi ölümden korksa da, bir yanları eve dönmeyi bekler gibi hep ölmek ister.

Yorum Bırak

Hayatın Tasarımı

Bazıları hayatın kendi tasarımlarına uymasını bekler ve insanları böyle olmadıkları için suçlar. Dindarlar iyi niyetli olmamakla suçlar genelde, acımasız olmakla suçlayanlar depresyondadır çoğu zaman, aldırışsız olmakla suçlayanlar vardır, vb. Oysa kimsenin böyle bir suçlamaya hakkı yoktur. Hayatın, kendi tasarımlarımıza uymadığı için eleştirisi ne komiktir.

Yorum Bırak

YÜREK BİR KAYADIR, KIRILMADAN RAHAT BULMAZ

Gene mi büyüdü bütün çocuklar? Gene mi dayandı ölüm kapımıza? Gene sustuk mu hasretle öğrendiğimiz dersi, gene bilemedik mi haklıyı haksızı, alnımızda ateşten bir sızı ve damarlarımıza yürümüş çiçek kokusu. Dolaplardan eteklerini çıkardı kadınlar, kalçalarına gümüş ziller taktılar. Gökyüzünden yere bir taş gibi düşen şahin kuşların vaktidir. Toprak kabardı ve biz aşk içinde bir gördük gene aslanla ceylanı. Yaz şuraya iki gözüm, yürek bir kayadır, kırılmadan rahat bulmaz.

Yorum Bırak

TELGRAF

Bak işte, kendini bıraktığın o yerde, bulan olmadı seni. Sen değil miydin en hazin masalını bile ihtişamla anlatmaya çalışıp, kendine durmadan şaşırtıcı sonlar arayan? En “buldum” ânında neyi bulduğunu anlamamaklı, etrafa çocuk gözlerle bakan peki? İkide bir korktuğu başına gelen, gözünün önündeki çukurlara düşüp duran sen değil miydin? Biraz acı lazımdı sana çok değil. Biraz örselenmeliydin fazla yaralanmadan. Biraz canın sıkılmalıydı; ama hep acelesi olan, varacağı yeri bilmeden koşturup duran, “geldik” anda dönüşe heveslenen, aslında varacağı bir yeri de olmayan, nice kere ışıksız gözlerle, geceden güne dönen, sen değil miydin? Bazı hayat tarife uymuyor işte, zamana tutunuyor rotasız, haritasız. Sorsalar,…

3 Yorum

BİZ GÜZELİZ, GEL, Kİ TEK EKSİĞİMİZ SENSİN

Gökyüzündeki burçlar bizlere dair bir şeyler anlatıyorsa; ben şu gün, şu saatte doğmuş bir başaksam ve şöyle şöyleysem; bütün o yıldızları, gezegenleri, burçları bir araya koysak ve kendimizle birlikte kendimizden fazla 360 derecelik bir geceye baksak… gökyüzünün tamamı… gökyüzü kimdir? Ben, gökyüzünde bir burcum. Benim gezegenim düşerken senin burcuna yükselen bir yıldız fırlattı. Senin yıldızların bir diğerinin yıldızını çekiyor hamal gibi. Kafanı kaldırıp geceye bak bir de. Hiçliğin ortasında akan, yanan ve sönen, hiç durmaksızın dönüp duran, birbirine saydam iplerle bağlı. Biz, koskoca bir gökyüzüyüz. Gözün hep burçlara daldı, hadi gönlünü aç da bizi tanı. Gönül gözü denen budur. Gözün…

Tek Yorum

ŞEŞ KAPISI VEYAHUT GARDROPLA İMTİHAN

Banyodan yeni çıkmıştık. Saçları sırılsıklam. Kurutmuyormuş. Hatta ben saç kurutma makinesini fişe takınca şaşkın şaşkın baktı. Onun memleketinde hangi durumda kullanılıyorsa artık? Neyse odamdaydık işte. Ben üzerime bişeyler geçirmekle meşguldüm o da etrafa dokunuyordu. Sandalyede elini gezdirip perdeye bakıyor, arkasından ayağını halıya sürtüyordu narin narin. Bi ara bana bakıp gülümsedi bişey anlamamış gibi veya “ne kadar enteresan” der gibi. Ben babamdan aşırdığım mavi “baba” pijamasını yeni üstüme geçirmiş, salak salak onu seyrediyordum. Görünen kısmın keşfini bitirdi heralde ki; gardrobu açtı. Askıdaki gömleklerden birinin kolunu kaldırıp baktı. Sonra askısını kaydırıp diğerine… Gözlerini kapayıp koklamaya yeltendiğinde arkasından sarılıp “elbiselerime dokunma” dedim. Yüzünde…

Tek Yorum

YİTİRİLEN, GÖZYAŞI DÖKME KABİLİYETİDİR

Hikayemiz İstanbul’da başlar, Pera’daki meyhanelerde şarap açılır, acılı pirinç yenir. İlla arsız ve orta yaşlı ter kokan bir kadınla yatılır. Beyaz rusların işlettiği meyhanedeki garson kıza aşık olunur. Pek bir yaşam sevinci, fıstık çamlarının sızlattığı tatlı bir hüzün, çaktırmadan ince ayar bir nihilizm mayalanmıştır. Aradan 10-15 yıl geçer. Gençler Ankara kaldırımına düşer. Kömür kokan kış akşamlarında aşık ve sarhoş o kaldırımlar arşınlanır illa. Dil daha bir kıvraktır, devrim şart olmuştur. ODTÜ stadında mumlar bile yakılmıştır. Ümit her şeyden çok ve yoğundur, öfkeden bile. Hikayenin sonu acıklı biter. Gençler İstanbul’a dönmüştür, ortada ne dil kalmıştır, ne çamlar. İnternet vardır, internet gerçekten…

Yorum Bırak

BİZ İŞİMİZE BAKALIM DOSTLAR, KALBİMİZİ GÜZELLİK DOLDURSUN

Bunlar benim ayaklarım, koşuyorlar. Bense şaşkınım, akşam olunca karanlığın böyle yumuşacacık, başımızın üstüne saçılışından. Bir hüzne, sonra bir sevince savrulup duruşumuzdan şaşkınım. İkisi arasında ne fark var, biz seçiyorsak. Kafam karmakarışık, oysa ayaklarım hafiflemiş, koşuyorlar. Belki kaçıyorlar; yılların kederinden, her coşkunun içinde saklı çöküşten, her üzüntünün uzadıkça ölüsü bilinmeyen bir yasa dönüşünden, her şeyin çürüyüşünden, pembe yanaklı bebeğin cesede, yemeğin boka, baharın kışa, kentlerin harabelere, ıslıkla eşlik edilen şarkıların sıkıntıya… çürüyüp gidiyorlar. Başsız ayaklarım kanatlanmış, pudra şekeri serpilir gibi kararıyor sağım solum. Köpekler havlıyor, ağaçlar hışırdıyor, arabalar farlarını gözümün içine tutarak kornalarını çalıyor. Büyük kestane ağacında kargalar hep bir ağızdan…

Yorum Bırak

Keşke

Keşke bilseydik neden kötü şairlerden böyle nefret ettiğimizi. Bütün keşkeler sahtekarlıktır. Dahası, “keşke” yalandır. O zaman cümleyi yeniden kuralım mı? Bilseydik neden kötü şairlerden böyle nefret ettiğimizi… Evet devamını getirmeli bu cümlenin.

2 Yorum

Ansızın

Öyle bir vakte geldim, gönlüm tatlı bir sızıdadır. Ağzımdan dökülen her kelime şekere dönecek ve birazdan başıma çok güzel bir şey gelecekmiş hissi. Her şey nasıl da yerini bulur…

Yorum Bırak