İçeriğe geç →

SYKLMLR Yazılar

GENÇ KALMANIN SIRRI

Koca göbeğiyle çocukluğumuzun oburiks’i Muharrem Amca’yı yıllar sonra aynı tepesi kel ama tek tük kıllı başı, kulaklarını örten saçları, uzun favorileri, sigaradan sararmış beyaz pos bıyıklarıyla görünce elini öptüm. Otuz yıllık eşi on beş sene kadar önce kendisini boşayınca başka biriyle evlenmiş, kendine altmış yaşında yeni bir hayat kurmaya çalışmıştı. Biz mahalleden taşınınca da bir daha ne görmüş ne haber almıştım. Çocukluğumun bütün hatıralarının yıkılıp alışveriş merkezi veya toki sitesi yapıldığı şehirde yürürken birden karşımda görünce biraz da duygulanmıştım. “Hiç yaşlanmamışsın Muharrem Amca” diyiverdim şaşkınlığımı gizlemeyip. Çatallı davudi sesi, çocukluğumu hatırlatan gülümsemesinin ardından geldi: – Biz yaşamıyoz ki yaşlanalım yeğenim

Yorum Bırak

YANILGI

“Seyretmekle bile taraf olurdunuz, ancak bu, hiç bir anlam ifade etmezdi.” sibel k. türker Bir kadının en güzel neresi kokar ki? Terlemiş kuyruk sokumu mu? Göğüs altlarına doğru gittikçe belirsizleşen iki göğsüne ayıran o biçimli/biçimsiz çizgi mi boydan boya? Yoksa göbeği ile kasıkları arasındaki bölgeyi öptüğünüzde, istemdışı, kasıkların az, çok az zaman sonra sıranın kendisine geleceği dürtüsüyle salgıladığı sıvının kokusunun burnunuza aniden çarpmasıyla göbeği mi? Bir kadının en güzel neresi kokar ki? Tüm gece sarılıp uyuduğunuzda.. Hani sabahleyin.. Sıcak, sımsıcak olursunuz da o yüzü öpmeye doyamazsınız ya..şaşırıp kalır böyle bir sevgi seli karşısında. Öpücük balığı ile ilk kez tanışıyormuş gibi.…

Yorum Bırak

BASİT İD

– Delileri nasıl tespit ediyorsunuz? diye sordu mülakat yapmak için gelen kız. – Sorularımıza mantıklı cevaplar verip vermediklerine göre değerlendirme yapıyoruz – Mesela? – Beni seviyor musun? – Ne münasebet, tabiki hayır. – Bak gördün mü? deli! – Aaa deli… >> pink floyd / the fletcher memorial home / 4’13” def’leri ile bana tef’lerimi bırakanlara..

Tek Yorum

SÖZ VERİLMİŞ

sana muhtemelen kırlangıçları da anlatmamışımdır… – birisi hakkında hiç hikaye yazdın mı? diye sordu, kanepede oturmuş, sarılmış vaziyetteyken. – yazmadım ama hep hikayeleştirdim. – benimle ilgili yazar mısın? – yazarım ama önce sana kırlangıçları anlatmalıyım. sana kırlangıçları bile anlatmamışımdır… bir arkadaşıma sormuştum “ne kadar sürecek?” diye de “muhtemelen sürdüğünün yarısı kadar zaman sonra bitecek” demişti. önümde 90 saat daha var demektir bu. o zaman nerede olacağımı bilmiyorum. söz vermiş bulundum ya bir kere… sana kırlangıçları anlattım mı? kanepede oturmuş öpüşüyorduk. ıslak ve yumuşacaktı dudakları. usul usul, acemice, incitmekten korkar gibi öpüyordu. ayrıldığımızda başını göğsüme yaslayıp kokluyordu. ben de ensesini kokluyordum.…

Yorum Bırak

DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOL

içtiler… çok içtiler… içtikçe hüzünlendiler… eskilerden, eski sevgililerden söz ettiler… gecenin sonunda bir karar aldılar. hepsi de o an bunun bugüne kadar verdikleri en doğru karar olduğunu hissediyordu. gözlerinin içi gülüyordu. ertesi gün ayıldıklarında, içkiliyken karar almamaları gerektiğini bir kez daha anlamıştı hepsi. ama artık dönüş yoktu. sözler verilmişti, yeminler edilmişti, gelmeyen böyle olsun’lar, sileriz’ler, falanlar filanlar… bu yoldan dönüş yoktu artık: haftaya halı saha maçı yapacaklardı…

Tek Yorum

HANİ…

“Tutulursun. Yoldan geçen birine tutulursun bazen. Oğlanın kirpikleri kıvırcıktır fena olursun. Kızın eteği sallanır, dengen bozulur. Adam, nice yılı temize çekmiş gibi bir anda verir sigara dumanını dışarı, sen anladığını sanırsın, tutulursun. Kadın, tam o doğru anda omzunu uzatır yumuşak, boynun çocukluğuna döner uzanır, yine tutulursun. Biri geçer yoldan bazen, bu hayat karşısında “tam tutulma” denen hadise gerçekleşir. Güneş’in görünmez olur. Ah! O bir anlık karanlıkta neler cancağızım, neler olur… Sonra Güneş tutulur. Aklın tutulur Güneş’le bir. Tutulmakla ilgili bi yazı kendi kendini uydurur.” (Ece Temelkuran) hani demiştim ya tahsin; izale-i şüyuu’da taşkın yapı. ne olacak, bulup bulacağımız (ya da…

Yorum Bırak

IN THE MOOD FOR LOVE

ocak ayı, finallerin tam ortası. çalışmak gerek ama kafayı toplamak mümkün değil. başımda büyük bela var. nefret ettiğim bir ilişkiyi kavga dövüş sürdürüyorum. bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki ilişkilerimde, nedense ayrılmayı bir türlü beceremedim. terk edilmeye daha yatkınım. kolayıma geliyor. karşımda ağlayan kadın görmeye dayanamıyorum. benim de ağlayasım geliyor. kendimden nefret ediyorum. saat iki gibi topladım çantamı, çıktım okuldan. eve yürürken bir otuz beşlik de kanyak aldım. kahveyle içerim. bir kupa kahveye bir parmak kanyak. nereden baksan yedi sekiz kupa demek. sakinleşmek gerek. ikincide aradı. “çalışamıyorum” dedi “canım sıkılıyor, okulun kütüphanesindeyim hâlâ”. “ne yapabilirim?” dedim. “bir şey yapamazsın tabii de…

Tek Yorum

KAPICI SERDAR, KARISI VE KIŞ OLİMPİYATLARI

Sabah son zamanlarda hiç olmadığı kadar dinç uyandı Serdar. Kapıcı Serdar. Dün akşam gördüğü sahne gözünün önünden gitmiyordu. Yirmi sekiz numarada oturan yirmi dört yaşındaki hostes kızın asansör kapısı açıldığındaki hali unutulacak gibi değildi. Zemin kata geldiğinin farkında bile değildi kızcağız. Alarmı kurmuştu halbuki ama duymadım mı, kapattım mı noldu diye söylenerek çantasını apar topar hazırlamış, makyaj işini kırmızı ışıklara bırakıp alelacele saçını toplamış, özensiz giyinmiş atmıştı kendini asansöre. Serdar koca apartmanın çöplerini atmış ter içinde bodrum kattaki evine dönüyordu. Yirmi dokuz yaşına yeni basmış, dört senedir evliydi. Bu işi de iki sene önce bulmuştu. Yakışıklı, esmer, dalyan gibi oğlandı.…

Yorum Bırak

ÜÇ PİÇ

kurgu basittir. aklına ilk gelen üç kelimeyi ya da kavramı seçersin ve onlarla ilgili düşündüklerini yazarsın. teknoloji, gece, kağıt, yolculuk, meclis tv, giyim, yemek, rüyalar, porno, sarı tabelalar vs… kelime sınırlaması yoktur. hiç bir sınırlama yoktur. sonra yazdıklarını gönderdiğin kişi senin seçtiğin o üç kelime ile ilgili kendi düşüncelerini yazar. yazarken de senin o kelimeler (kavramlar) ile ilgili düşündüklerin hakkında ne düşündüğünü de aynı başlık altında. sonra kendi de üç kelime seçer, ne düşündüğünü yazar ve sana yollar. yani altı kavram hakkında ne düşündüğünü yazmış olur. sen -aynı şekilde- sana yeni gelen üç kavram hakkında ne düşündüğünü, onun düşündükleri hakkında…

Yorum Bırak

BUDAHİ*

sevgili tahsin; “ggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggg gggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggg. gggggggggggggggggggggggggggggg; H.” narı taşa çalmak diye bir deyim duydun mu hiç? anadolu’da yayladan kışlığa geçerken avluda betona nar çalınırmış eskiden. nar parçalansın, taneleri dağılsın, en son tane kaybolana kadar evin bereketi sürsün, nazar olmasın diye.. bunu duyduğumda aklıma gelmişti. en son taneyi bir zaman sonra bulsan tesadüfen, hani avluda sigara içip aylak aylak sedirde otururken mesela. avludaki çınar ağacından döne döne düşen yaprağı takip ederken yere dokunduğu anda gözüne ilişse ağacın dibinde.alsan yerden elinde evirip çevirsen hani alı gitmiş taneyi. narı parçaladığından taneyi bulana kadarki zamanı düşünsen.başından geçenleri.hiç de inanıldığı gibi olmamışsa hayat…bereket de büyü de…

Yorum Bırak

ESBJÖRN SVENSSON TRİO- BEHİND THE YASHMAK

Testiler kırılmış. Sarhoşlar ağlaşıyor. Ya biz ayılmayalım ya bu güneş doğmasın Allahım. Sabah vakti. Serçeler sesleniyor sabah vakti. Şarap ver Rabbim! Şarap ver. Şarap…

Yorum Bırak

İBRAHİM MAALOUF- BEİRUT

Hep bildiğin gibi hayat. Hep diri, hep güçlü. Hep güzel. Kayıp giden bizleriz, kaybolan. Bak hayat öylece duruyor yerinde. Sen daha hayatını kaybetti, öldü filan demeye devam et. Sesimiz duru bir gök altında yankılandı bir vakit, sonra… Bir kırlangıç maviden mi yapılmış ne, başımızı sıyırarak ağaçları aşıp gitti.

Yorum Bırak

SYKLMLR FANZİN ÇIKTI

Sayıklamalar’ın yayına başlamasının üzerinden on üç yıl geçti. Yazıdklarımızı kağıt üzerinde görmeyi hep istedik ama o cesareti yeni bulduk demek ki. 29 Ocak itibariyle SYKLMLR Fanzin’in ilk sayısını bitirdik, çoğalttık ve bir kaç mekana bıraktık. SYKLMLR Fanzin’i bulabileceğiniz mekanları buraya tıklayarak görebilirsiniz. Bu mekanlara ulaşamayacak durumdaysanız iletişim bölümünden bize ulaşırsanız posta yoluyla da gönderebiliriz.

Yorum Bırak

HARİTALAR – 4

öyle uzun zaman geçti ki kendimi hatırlayayım derken eski defterlerin arasında bulduğum bir çocukluk hatırası kadar içten ve bir o kadar yabancı saatlerin peşinde susarken birden bir ses mi duydum bir renk mi gördüm bir başkadır buraların kokusu dediğinde gözlerini açtığı anda o orman yerinde kuşların da garip güzel seslerinin patladığı noktadan geçen iki doğru vardı ya peşimizde iki doğrunun arasında kalmak üzereyken elini uzatıp sanki çekiversen bütün hikaye saçma sapan bir noktada bitecek mi kokusunu duyduğun anda hatırladın ya o ilk heves ilk heyecan ilk işkence diye katlandığın ama adın gibi bildiğin bir şey varsa o da sen gelemezdin…

Tek Yorum

MEVSİM SONU – III

1. “aklî dengesini bulmak” diye bi şey yok bak. 2. “iyi”nin kötülüğü de “kötü”nün iyiliği de zarar. 3. korkuyu gizlemenin en kısa yoludur, cesaret. 4 kırık bütünlerden sağlam parçalar yaratmaya çalışıyoruz. 5. senden nice uzaksa, öyle ağır gelir ipte uçurtma. 6. hayatımızı astık ya askıya, şimdi artık ne giysek yakışmıyor. 7. – “yaz” ile “yaz”ın, farkı nerdedir çocuk? – biri ünsüzle başlar kavrularak güz olur; diğeri acıyla başlar, ünlenerek söz olur. 8. orijin: iki yanım sonsuzluk, öyle orta yerdeyim. 9. – bir daha yanına gelirsem iki olsun. – “bir” daha iyi değil ama “iki”den… 10. renginden belli olur, yaşadığı, insanın.…

Yorum Bırak