Gerçek; -Sandığın… Sanılan. Sanılan sandığın. -Sandığım sandığım… Sandığım. Boşluklar için yabancılar, Yabancılar için yalanlar, Yalanlar için boşluklar, Boşluklar için sahici yalanlar. Gerçek; “sahici bir yalan” için yalanlar.
Yorum BırakSYKLMLR Yazılar
Consummatum etc. * Tuğla kaplı bu ülkenin havaalanına indiğimde yağmur yağıyordu. En son 6-7 sene önce gelmiştim. Grand Place’da büyülenmiş, Brugge’a geçip tütsülenmiş bira içmiş, Gent’de sevişirken durmadan sakız çiğneyen, turkuaz saçlı, ‘iştahsız’ bir kızla tanışmıştım. “Başka yerde olmak” vardı o zaman düşlerimde. “Benim yazmak istediklerim değildi yazdıklarım…Yazarsam bir büyünün içinde olacaktım.” diye alıntılamışım günlüğüme kimden bilmiyorum. Evet. Benim için yazmaktı önemli olan. Tuğla kaplı bu ülkenin, tuğla kaplı bir otelinin kapısından içeri girdiğimde yağmur yağıyordu. Odaya çıkıp sırt çantamı yatağa fırlattım. Ayna karşısına geçip uzun uzun baktım. Kayıp kızkardeş Ö.olarak, bunları yazacak Ö.’yü düşledim. Her yeri mürekkep lekeleri ile…
Yorum Bırak“Belirsizliği ileri doğru iteleyerek yaşamak kendine göre bir alışkanlık yaratır. Belki belirsizlikle bir tür uyum içinde olma hali demeliyiz. Sükunet ile belirsizliğin sallantılı beraberliği akla zarar bir izdivaçtır”Demiş Ömer F. Oyal, ‘Ferahlık Anına Övgü’de. Demiş. Döndüm. https://youtu.be/SGHvagn9jEo çalıyordu. Henüz ben de dönmüşken. Sultaniye-emir kırması. Çift kağıt. Mascarpone. İsli peynir. İncir. Pırasa graten… Bir şeyler, bir şeyler belirsizliğini koruyorken.
Yorum BırakŞ”mevsimini şaşırmış tedirgin portakallar ve…her dem taze ada rokası (çingene palamutunun özlemi içinde beklemektedir.” yazmışım günlüğüme otele döndükten sonra gece yarısı. Ertesi gün erken kalkıp Tisan’a doğru yola çıktım. Gazipaşa’ya varırken Çalıyordu bir yerlerde bir yerlerde. Beynimin beynimin içinde mi? Daha fazla ilerlemekten vazgeçtim. Bir bahçeye dalıp iki kilo portakal topladım. Babamın zamanındaki rakı arkadaşlarından en müellifi barba Selim’in mekanına gittim. -iyi akşamlar beyim. -akşam iki kadeh rakıyla başladı mı, iyi akşamdır beyim. İyi akşamlar! -iyi akşamlar barba.. Sarıldık. Kucaklaştık. Ekşi, ucuz şarap ile maltepe sigarasının karışımı bir koku hakimdi ortama. Sadece üç masa, üç sandalyeyi barındıran mekan oldukça ufak. Masaların arkasında, perdeyle ayrılmış bölümde 1,5 metre eninde bir…
Yorum Bırak“De est un antre” demiş Rimbaud. Ferit Edgü bunu “ben başkasıyım” olarak değil, “ben bir başkasıdır” olarak çeviriyor. “ben, sizin bildiğiniz ben değilim. bende bir başkası var. ama her başkasında bir ben yok..” Selma Hanım ile ilk karşılaşma ve tanışmamı şöyle yazmışım günlüğüme vakti zamanında: eşliğinde: Doğum günümün kutlaması geçtiğine göre ağustosun sonlarına doğru olmalı. Çevremdeki insan kalabalığını bilinçli olarak kendimden uzaklaştırmaya başlayıp doğum günümü annem ve abimden başka kimse kutlamadığından beri her sene 19 Ağustosları komformist otel tatilinin içine denk getiriyorum. Böylelikle ikindi vakti otel odasına girdiğimde bir şişe soğutulmuş şampanya, biraz mevsim meyvesi, taze kremayla hazırlanmış çilekli…
Yorum BırakKonakladığım yerde gece boyunca ibne gelinciğin teki gelip gelip çadır ipleri ile oynuyor. Sinirimi bozuyor. Bir ara kalkıp abaya iki el sıkıyorum. Ateşi canlandırıp yarım jack deviriyorum. Karnım acıkıyor. Kaşar dilimleyip cevizli ekmek yapıyorum. Ateş karşısında sızıyorum. Güneş ışıkları yakmaya başladığında uyanıyorum. Uzun uzun işiyorum. Yumurta kaynatıp kahve yapıyorum. Toparlanıp çıkıyorum. 7 saatlik motor yolculuğundan sonra Alanya’ya iniyorum. Önce aklıma Mahmutlardaki annemin yazlığına gitmek geliyor, 9 senedir kapalı olduğu aklıma gelince vazgeçiyorum. Kale altında butik bir otel ayarlayıp kuytularda bir meyhane buluyorum. Nedense her meyhanenin -ne kadar boktan olursa olsun -mutlaka favori bir mezesi vardır. Şansıma kağıtta pastırma düşüyor. 35’lik…
Yorum BırakSorumluluk rüyalarda başlar’ diyor Yeats bir şiirinde. O gece bir rüya gördüm. Daha doğrusu aynı rüyayı yeniden (yeniden ama yeniden) gördüm. Eski karımla boşanma kararı almıştık. Daha doğrusu boşanmak isteyen bendim. O doğmayan kızımız Öykü Nar’a hamileydi. Ben hayattan düşmüştüm. Karımı seviyordum ama hayatı sevmiyordum. Hiçbir şey… Hiç. (Hayır Hiç!) O zaman ne düşünüyordum, düşünüyor muydum bugün bile hatırlamıyorum. Hala aynı yatakta yanyana yatıyorduk. Arkası dönük vaziyette usul usul karnını okşayıp “ üzülme sen bebeğim babamızın biraz kafası karışık, geçecek her şey, düzelecek” diyerek ağlıyordu sessizce. Her gece. Elim karnındaydı.Geçmedi. Sabah 10 gibi uyandık. Neptün Hanım ekşi mayalı ekmekle kahvaltı…
Yorum Bırak“Arzu uyandırmak gerekmezdi. Arzu ya kendisini uyandıran kadındaydı, ya hiç yoktu. Ya daha ilk bakıştaydı ya da hiç bir zaman varolmamıştı. Cinsellik bağlantısının dolaysız olarak anlaşılmasındaydı ya da hiç bir şey değildi. Bunu da , aynı biçimde, daha denemeden öğrenmiştim” der, M. Duras, Sevgili’de…Neptün Hanım’ın şarapları enfes. Özellikle chardonnay’ı. Çiftleri şehre bıraktık. Kaptan, ben, Meliha ve Neptün Hanım taş evli bağda iki gündür durmadan şarap deniyoruz. Kaptanla ben fazla deniyoruz ki Meliha bizi uyarıyor. Arada taş fırında pizzalar yapılıyor. Dördümüz verandada gündüz bağ çubukları, akşam yıldızlara karşı … içiyoruz. Neptün hanım bir merlot açıyor, hizmetlisi (aynı zamanda dünyalığı) incir tatlısı…
Yorum BırakŞakaklarındaki ter -süzüle süzüle- boyun çukurunda birikip oradan -usul usul- göğüs çatalına akıyor. Tuzlu su buradan da yasemin olduğuna yemin edebileceğim çiçek kokuları yayıyor etrafına. Yaşı elli var, elli yok. Kumral. Uzun kirpikler takıp dudaklarını illa kırmızıya boyuyor. Yarım topuk ayakkabılar ve diz üstü elbiseler, du-piese’ler…Omzunda yaz-kış mutlaka el örgüsü bir şal, Sait Faik öykülerindeki Eleni, şarkılardaki Despina misali. Hayır. Aslı (ne demekse) Türk. Uzun yıllar İsveç’de yaşamış. Çocuklarının babası yarı Avusturyalı yarı İngiliz. Duru. Her kelimeyi sindire sindire kullandığı Türkçesi yerleşmiş. Müteaddit kelimesini de biliyor, mürafaayı da. Yerli yerinde, abartısız ve ölçülü…Başka seçenek yokmuş gibi. Yok çünkü. Şaraplar ondan…
Yorum Bırak“ Yazmaya beni güçlü bir biçimde utanç duygusuna yönelten bir çevrede başladım. Onlar için yazmak ahlaksal bir şeydi daha. Şimdiyse yazmak hiçbir şey değil neredeyse. Bazı bazı görüyorum: her şeyi birbirine karıştırıp boşluk ve hiçliğe gitmek olmadıktan sonra, yazmak hiçbir şey değil. Her şey, her seferinde, nitelenmez özüyle tek bir şeyde karıştırılmadıktan sonra, yazmak reklamdan başka bir şey değil.” diyor M.Duras- Sevgili’de… Yeğin yeğin, götün götün ilerliyoruz Akdeniz’den Ege kıyılarına. Arada koylarda durup ahtapot, karides, kum midyesi, çeşitli otlar alıyoruz. Bakir sularda dalıp çıkıyoruz. Sabah 05:00’de kalkıp güverteyi temizliyorum. Aşçıyla kalkıp kahvaltıyı/servisi hazırlıyorum. Çiftler sekize doğru uyanıyor. Kahvaltıdan sonra kitap…
Yorum BırakRuhuna…Kaş’da ertesi gün Tuğrul’un meyhanesine gittim. Beni görünce fırladı, sarıldık, koklaştık. “Abi Allah canımı alsın, dün Ö. abla ile seni anmıştık” dedi soğuk birayı önüme koyarken. Büyük bir yudum aldım terlemiş şişeden. Yokuşa bakan güzel bir masada bana safranlı karides, parmesanlı dil balığı ve -illaki kaçak- fırında lagos hazırlattı. Havadan sudan konuştuk. Laf arasında Ö.’nün nerede kaldığını sordum. “Bilmiyorum abi, Leman ablaya da uğramamış, teknelerdedir” dedi. Hırsımı Tuğrul’a belli etmemeye çalışarak içtikçe içtim. Geldiğim gibi sarılıp öpüşerek ayrıldık. Dayı’ya uğradım. Bir cila attım. Arka odada kuru sardık. Hiç konuşmadık. Zaten hiç konuşmaz, sadece sakalını sıvazlayıp “hmm” derdi. O gece bar…
Yorum Bırak“Kusura bakma patron ama, sen bir kağıt faresisin. Şu zavallı sen de, hayatında bir kez olsun güzel yeşil bir taş görebilirdin, ama göremedin. Vallahi işsizken bir yerde oturuyor ve kendi kendime düşünüyordum, ‘Cehennem var mı, yok mu?’ diye. Fakat dün mektubunu alınca şöyle dedim: ‘Bazı kağıt fareleri için kesinlikle bir cehennem vardır.”Diyor Zorba’nın mektubunda Kazancakis. Datça’dan ayrıldıktan sonra Akyaka’ya geldim. İki gün kaldım. Azmak’da yıkandım. Bol bol kahve içtim. Okumadım, yazmadım. Sonra atlayıp Kaş’a geldim. Çarşıda dolandım. Kartpostallar, seramikler ve adaçayı aldım. Kaktüs meyvesini sevmem, yemedim. Okudum. Akşam meyhanede iki yaşlı ingiliz çifte sıcak incir tatlısı ısmarladım. Angelica bir kaç kez…
Yorum BırakÖ. ile aramda şuna benzer bir konuşma geçti: -Nerdesin bunca zaman?-Bunları konuşacak zamanımız olacak. Brüksel’de. Sen nasılsın, babam-annem?-Babam öldü. Bildiğini sanıyordum. Annem Bodrum’a yerleşti artık. Torunları olunca kendini toparladı.– U.’nun çocukları mı oldu?– Evet. Rüzgar ve Deniz koydular adlarını, ikiz.-…– Bunca zaman sonra … Aramadın?– Biliyorsun.– Hiç bir şey bilmiyorum! Babamın öldüğünü bile bilmiyorsun. Tamam bak hiç birimizin umrunda değil. Ya annem? U.? Yeğenlerimiz? Çok zekiler, nasıl tatlılar. Babaanneleri tüm parayı onlara harcıyor nerdeyse. Babaanneleri… Annemiz yani. Bodrumdaki bahçeyi kazıttı, torunları rahatça oynasın diye yeniden yaptırdı her yeri. Limon ağacını kestirdi yılan tutar diye.-Limon ağacını kestiler mi?– Sen annemi bile…
Yorum BırakHayır! Öyle olmamıştı ki; Sahile varınca hangi otelde kalacağımızı bilmediğimden bulduğum ilk boşluğa parkettim. Angelica hala uyuyordu. Bagajdaki valizlerden bir şort buldum. Oracıkta sıyırıp donumu kıçıma geçirdim. Paletleri, deniz gözlüğünü bulup açıkta duran zıpkınla beraber denize yürüdüm. Angelica’nın zıpkın yayını yola çıkmadan germiş olmasını… düşünmedim. Yüzebildiğim kadar yürüdüm. Tertemiz bir deniz, sığ sular ve bomboş bir mavilik. Bir kaç karagöz dışında hiç bir şey yokru. Çıktım. Yayı boşalttım. Angelica uyanmış, aracın yanında sigara içiyordu. Tesadüfen, kalacağımız otelin önüne park ettiğimden ateş ölçümü, bir kaç önemsiz form doldurarak doğruca odaya geçtik. Otel sahibi yorgunluk kahvesiyle çıktı geldi. Odayı ve sistemi anlattı.Ayrılırken…
Yorum BırakOdaya yerleştikten sonra Angelica uyudu. Ben sahilde bu sene açılmış kahve evinde üst üste dört espresso devirip tepelere tırmanmaya başladım. Badem ağaçlarını geçtim, durdum, soluklandım. Yonca ekilmiş bir tarladaki delice altında kestirdim. Yalı mahallesi kahvesine girdim. Köylüler adaçayı ısmarladı. Oturup onlarla hiç bir şey konuşmadım. Sahile tekrar indiğimde Angelica şezlonglarda gürbüz, kumral iki gençle sohbet ediyordu. Beni görmedi. Oğlanlar ona kur yapıyordu. Benden gençtiler. Oldukça. Yüksek perdeden kahkaları geliyordu. Mohito ısmarladı gençler ona. Sefildiler. Angelica napıp edip onlarla sevişecekti. İkisi ile birden. Otele girerken bayan G.’den bana bırakılan paketi rica ettim. Oda-terasa geçtim. Paket kucağımda sigara üstüne sigara içerken telefon…
Yorum Bırak