“Her cümle belli bir düşünceyi, duyguyu aktarmak için kurulur. Bu cümlenin, ifadeceği anlamı açık ve anlaşılır bir biçimde ortaya koyması gerekir. Ayrıca mümkün olduğunca gereksiz unsurlardan arındırılmış olmalıdır. İşte bu özelliği göstermeyen cümleler, anlatım bakımından bozuktur.” Sokak ortasında güpegündüz hırpalanmış deli gibi hissediyorum, dedim. Dayaktan öncesini de anlamadığıma göre anlatım değil hayat bozukluğu, kendi kendime dedim. Hadi öpüşelim. Düşündüm.
Yorum BırakSYKLMLR Yazılar
…kapıyı kırıp içeri girdiğimizde, yere boylu boyunca uzanmış halde çürümüş bir ceset, onun hemen başucunda da özenle derlenip düzeltilmiş bir tomar teksir kağıdı duruyordu. Teksir topunun en üst yaprağında el yazısıyla ve büyükçe “Yazın Günler Çok Uzun”; onun biraz altında daha küçük ve eğik harflerle, “Nihat Melik Duraner” yazıyordu. Savcı bey cenazeyi tetkik edip etrafta cinayet şüphesi uyandıracak herhangi bir emare olmadığına kanaat getirince, kemiklere yapışmış çürük etlerden ibaret cenazeyi şu turuncu poşetlerden birine koyup morga gönderdik. Nüfus kayıtlarına göre evde ikamet eden başka kimse veya mevtanın yaşayan birinci derece akrabası yoktu. Bu Nihat burada yaşayan münzevinin tekiydi belli ki.…
Yorum Bırakalelade bir ikindi vaktiydi. okuldan kızılay’a yürümek istemiştim. hava serindi. soğuğu hissetmek iyi geliyordu. hayır, kafam boştu. bir süre cadde boyu yürüdükten sonra parkın içinden geçmeye karar verdim. bir zaman yürüdüm. sanılanın aksine yeşillikler, ağaçların hışırdaması, parkın alacakaranlık havası, bir başına oturan ve dalıp gitmiş yaşlı teyze, öpüşmek için etrafı kollayan liseli sevgililer ve onları uzaktan seyrederek pantolonun önündeki kabarıklığı okşayan adam ruhumu olumlu ya da olumsuz etkilemedi. parkın çıkışına doğru gözüme diğerlerinden yeni olduğu aşikar (tahtalarının diğerlerinin aksine sütlü kahverengi rengini kaybetmemesinden anlıyordum bunu) bank ilişince oturmaya karar verdim. bir sigara yaktım. canım çektiğinden değil. adet yerini bulsun diye.…
Yorum Bırakönce sesli harflerimi yitiriyorum alfabemde. kim çaldı, ne zaman, nasıl oldu hatırlamıyorum. rüya görüyordum. uyandığımda sesim çıkmaz oldu. (bak; düş’ten uyandığımda sesim çıkmaz oldu) zorladım kendimi. cılız bir “a” sadece. a..aa..aaa… elimde bir tek kalan; “a”. konuşup yazamıyorum bu yüzden. soranlar şaşırıyorlar. “aaaa” diyip her şeye şaşırmama şaşırıyorlar. şaşırmıyorum. (şaşırmıyorum ki.) tam alıştım derken bir gün, bir zaman -ama mutlaka ansızın- M’nin de yittiğini farkediyorum. (M’yi kaybediyorum) beni’M diyebilmem için gerekli olan M’yi. şimdi hiç bir şeyi sahiplenemiyorum bu yüzden. elimdekileri de kaybetmiş, sanki hiç olmamışlar gibi. bir harfi kaybetmekle nasıl olur bu? M… beniM, diyemiyorum işte. üstelik ben buyuM…
Yorum BırakYine böyle bir gündü bak, hiç unutmam. Zaten nerede gereksiz şey varsa unutmam ben. Birini kapıdan uğurlamakla meşgulüm ama öyle uzatmışız ki yeniden içeri buyur edeceğim hani. Etsem ederim de bunun çay demlemesi var, en az yarım paket daha sigara içmesi var, baktın gitmedi, yatak hazırlaması var. Var oğlu var yani. Nevresimleri de yeni yıkamışım aslında, mevzu o da değil. Üşeniyorum bildiğin. Eşikte durmuş, sanki az önce içeride susan biz değilmişiz gibi öyle bir sohbete başlamışız ki! Şiir gibi de muhabbet dönüyor hani. Ben git desem ayıp olacak derdindeyken, gideyim dese beni kıracağından korkan o var sahnede. Dekor ise sade; karşı komşunun üç boş saksısı,…
Yorum BırakEvine girdiğimizde yeni taşınılmış evlerdeki o karton ve ahşap kokusu yerli yerinde duruyordu. Ev beklemediğim şekilde düzenli ve temizdi. Son zamanlarda görmeye alıştığım, keyifle döşenmiş yalnız kadın evlerinden biriydi bu küçük apartman dairesi. Duvarlara kendi çektiği fotoğrafları asmış, salonunun büyük kısmı kitaplıklarla kaplı, kırmızı ve beyazın hakim olduğu küçük ama ferah bir evdi. “Çok güzel olmuş ev” dedim. Ceren gülümseyerek teşekkür ettikten sonra alelade bir teklifte bulunur gibi “birlikte yaşayalım?” deyiverdi. Bir yandan içimi okuyup bir yandan da benden bir adım önde gidiyor gibiydi. Ben de bu “oluverme” halini hiç bozmadan “olur” diyerek kabul ettim teklifini. Ceren iki hamleyle aklımdakileri,…
Yorum BırakBir süre bu şekilde idare etmek üzerine planlar hiç gecikmeden, tam o anlarda aklımda dönmeye başladı. Bana bu kadar koşulsuz kucak açan birinin yanında, kendimi toparlayana kadar kalıp sonrasını o gün gelince düşünme fikri hiç fena gelmemişti. İçimden, hem belki bir bakarsın sevgili de olmuşuz, diye geçirince beynimin bir yerlerinde hala hayatta kalmayı başarabilmiş aklı selim ses, biraz yavaş git, diyerek uyardı. Bir gece bile kârdır dedim. Şu halde beni dinleyecek, acıyacak, bana karşı sorumluluk hissedecek bir kişiyle bir gece, bir gün, bir hafta, ne kadar olursa olsun kârdı. Hem dedim hiç de fena olmamış görmeyeli. Bakarsın iyi gider. Gitmese…
Yorum BırakBölüm VI “Sana yaslanan ne kadar muhtaçsa, anla ki sende o kadar karanlık bir kuyu var.” Yunus Emre Koçak Beş gün yalnızca işe gidip geldim. Görüştüğüm, oturup sohbet ettiğim insanlar büyük oranda Zeynep’in arkadaşları olduğundan telefonum neredeyse hiç çalmamıştı. Öte yandan, hep söylenegeldiği gibi, hayat devam ediyordu. Sabah işe gitmek için altı buçukta uyanıyor, yediye on kala evden çıkıyor, ikaruslardan birine binip Batıkent metro istasyonuna ulaşıyordum. Metroya binişteki yer kapma mücadelesinden galip çıkarsam ya uyuyor ya da kimseye yer vermek zorunda kalmamak için başımı kaldırmadan kitap okuyordum. Yer bulamazsam da turuncu tutacaklara tutunup, başımı elime yaslayarak ayakta kestirmeye çalışıyordum. Sonunda…
Yorum BırakMarangoz atölyesine girmemizle Serdar abinin “hoşgeldiiin” demesi bir oldu. “Koku aynı abi” deyince Müfit Abi atölyenin ışıklarını açıp etrafı dolaşmaya başladı. Çok geçmeden de bizi, yanında iki küçük pet şişesi duran, yerde, büyük metal kova içerisindeki boya sökücünün yanına çağırdı. Serdar abiye dönüp, kokla bakam bunu da, dedi. Serdar abi kovanın kapağını açıp kokladıktan sonra, “budur” deyince Müfit abi Murat’a dönüp, “aslan, bize bi kağıda yazıp versene burada çalışanların isimlerini” dedi. Güvenlik görevlisinin küçük odasında çayımızı içip atölyede çalışan yedi marangozun isimlerini aldıktan sonra soğuk Ankara havasına yeniden çıktık. İçeride mayışmış halde esnerken, Ankara’nın kuru ayazı yüzüme vurunca yeniden canlanmıştım.…
Yorum BırakBiraz önce yolun karşısında, kaldırımda oturduğumuz yere doğru yürürken, Müfit abi, Serdar abiyle Kepo’ya dönüp, hiç tiyatroya gittiniz mi? diye sordu. Yüzlerindeki ifadeden gitmedikleri anlaşılınca gözlerini bana çevirerek, sen gittin mi oğlum? dedi. Bu oğlum lafı birden pek bir dokunmuştu. Elbet yaşımın küçüklüğünden oğlum demişti bana ama bu gece tanıştığım bu ilginç adamın bana oğlum deyivermesi birden duygulandırmıştı beni. Bir anlığına halimi farkedince, ne arıyorum lan ben burada diye sordum kendime. Müfit abi sorusuna cevap bekliyordu. Kekeleyerek çıkan bir evetle yanıtladım. “Anlat bakayım ne olur tiyatroda? Oyuncuları sahneyi falan geç onları biliyoruz”. “Abi ışıkçı olur işte, sesçi olur, kostüm yani…
Yorum BırakSigaramın bittiğini farkedip Kepo’dan bir sigara istedim. Yolun karşısında dördümüz kaldırıma oturup karşıda sıra sıra parketmiş arabaları ve etraflarındaki insanlarla polisleri izlemeye koyulduk. Karşıda dükkanların ışıkları da açıktı. Belli ki ekipler arabaların olduğu tarafta yola bakan dükkanların sahiplerine bir şekilde ulaşmıştı. Kamera kayıtlarını izlemekte olduklarını tahmin etmek zor değildi. “Bakanın oğlu nerdeymiş?” diye sorunca hepsi şaşkınlıkla bana döndü. “Aha konuştu. Vallaha konuştu. Bakan dedi” diye dalga geçti Serdar Abi. Müfit Abi “Gitmiştir oğlum o. Durur mu, ne işi var tantanada” diyerek açıkladı. Kepo “Eee reis, n’abacaz şimdi?” diye sorunca Müfit abi yeniden telefonuna davrandı. Aradığı her kimdiyse, “Selam bilader. Heaa…
Yorum BırakMüfit abi kalabalığa dalmış etrafı kolaçan etmekle meşguldü. Serdar abiyle Kepo da arabadan iner inmez gözden kaybolduğundan, ne yapacağımı bilmez halde Müfit abinin peşinde geziyordum. Arabaların hali içler acısıydı. Kiminin kaput kiminin kapı kiminin tavan boyaları kalkmış rezil olmuşlardı. Etraftaki onlarca polisle merhabalaşmasını ya da birileriyle konuşup bilgi almasını falan beklediğim Müfit Abi boyaları kalkmış sıra sıra arabaların ilk başladığı yere kadar yavaş yavaş yürüyüp geri arabanın başına döndü. Telefonundan bir numara seçip aradı. Halinden hiç memnun olmadığı yüzünden belliydi. “Müdürüm saygılar. Biz geldik malum yere yalnız burada şimdi bizim yapacağımız bir şey yok. Zaten herkes yığılmış. Asayiş baksın bi…
Yorum BırakBölüm V Eski kasa Toyota’nın arka koltuğunda başımı cama dayamış durgun Ankara sokaklarını seyrediyordum. Binalar, sokak, binalar bir sokak daha, binalar… Gece yarısını geçmiş olmalıydık. Ankaralılar evlerine çekilmişti. Daha dün tanıştığım bu adamların yanında ne aradığımı, benimle aniden neden böylesine samimi olduklarını düşünüyor ama bir yanıt bulamıyordum. Serdar abi ön koltukta radyoda kanal aramakla meşguldü. Göz ucuyla gördüğüm, yanımda oturan Kepo’ysa kimsenin kendisini görmediğinden emin, huşu içinde burnunu karıştırıyordu. Nereye gittiğimizle ilgili en ufak bir fikrim yoktu. Müfit Abi’nin polis olduğunu anlattıklarından anlamıştım ama Serdar’la Kepo’nun kim olduklarından, ne iş yaptıklarından bihaberdim. Gerçi Müfit abi onlara ekip diye sesleniyordu. Büyük…
Yorum Bırakİşte geçmiş zaman yalan olmasın yüz küsür aldım ben bundan bastım beşle onbire sıralı. Bi yandan da Volkan’ı sıkıştırıyorum, oğlum baban kaç bastı filan diye, hani ordan mevzu ne kadar garanti onu çözmeye çalışıyorum. Bi sonraki maaşı bağladım çünkü amına koyim. Zaten borç gırtlağa kadar. Bilader neyse yarış başladı, benim göt yusuf yusuf, tak tak beş numara birinci onbir ikinci. Süpriz amına koyim, bire seksen veriyo ikili. Sekiz bin küsür lira. Kasa veremedi o zaman, gittik muhasebeden aldık parayı. Hipodromda o zaman yarışlar siz hatırlamazsınız. Ama ben uçuyorum, bi yandan da Volkan’ı arıyorum peder kaç aldı onu soracam. Ara ara…
Yorum BırakMüfit abinin bu sözlerinden o anda çıkardığım yalnızca Zeynep’in geri dönme ihtimaliydi tabii. Halim yalnızca buna müsaade ediyordu sanırım. Konuşmasının üzerine ümitlenmiş, Zeynep döndüğünde ne yapacağımı düşünmeye başlamıştım. Güzel bir karşılama, güzel bir yemek hayali kuruyordum. O da bunu anlamış olacak ki hikayesine açıklık getirmek için devam etti. “Sen şimdi sanıyorsun ki, koca adam, yaşamış görmüş, müneccim gibi konuşuyor. Diyor ki o kız geri gelir falan filan. Hemen gözün parladı. Aslanım bak mühim olan gelip gelmemesi değil. Sen ne yapmak istiyosun? Anladın mı. Tercihi sen yapacan. Gelse de gelmese de ya onunla yaşamaya devam edecen ya da amaan deyip yoluna…
Yorum Bırak