Naim içinde tutamadığı birtakım cümleler nedeniyle işinden atılmış, mesainin sonuna kadar elindeki işleri tamamlayıp iş arkadaşlarına veda ederek şirketten ayrılmıştı. Akşam serininde ağır adımlarla dalgın dalgın yürürken kontrolden çıkmış bir kamyonetin altında kalarak hayata gözlerini yuman muhasebeci Naim’in ölmeden önceki son düşüncesi, hastaneye götürülürse yeni aldığı iphone’a ne olacağıydı.
Yorum BırakSYKLMLR Yazılar
[seninle mutlaka tanışmamız lâzım. telefonunu seçil’den aldım. -imge-] aylar önce seçil’in “kuzenim gibidir” diye bahsettiği, ailecek görüştükleri çocukluk arkadaşı olsa gerek. “bence siz tam birbirinize göresiniz” demişti. “hem çok eğlenceli hem de çok güzel bi’ kız.” profil fotoğrafına bakınca hemen ikna olmuştum zaten. sonra unutmuşum gitmiş. eğlenceli mi değil mi onu buluşunca anlarız. mesajlaşma faslını uzatmadan aradım. tereddütlü başlayan sesi birkaç saniye içinde kendine geldi. böyle pat diye mesaj atmasının çok geçerli bir sebebi olduğunu, buluştuğumuzda detaylı anlatacağını söyledi. iyi peki. kapattık. * ertesi gün onu ortaköy’den aldığımda fotoğrafından çok daha güzel olduğunu fark ettim. ince bel, uzun biçimli bacaklar,…
2 YorumÖnemli işler uzun süre beklenir, sonra bir anda gerçekleşir zira. Müthiş bir süratle olur. Bir anda bitti işte çocukluğumuz. Bir anda bozuldu sihir. Bir köşe başında, bir sözle, bir bakışla. Ne annen tutabildi, ne baban yakaladı. Bir nefes çocuktuk, ikincisinde değil. Bir uzun düşüş sonra. Bir anda bitti çocukluğumuz, bir anda. Bir an çocuktuk, sonra?
Yorum BırakSevgili Mahir, İki metreye üç metrelik bir oda burası. Altı metrekare yani. Ufak adımlar atarsan, kenarları gezerken yirmi adım atabilirsin teorik olarak. Ama bir köşesinde alaturka helası var. Oraya basmamak için bir adımı büyük atacaksın. Öyle olunca on dokuz adım ediyor. Helanın sifonu yok Mahirciğim. Her gün bir kova su veriyorlar. Taharet de bu kovaya dahil, el yüz yıkama da. Günde iki kere sıçma ihtimaline karşı kovanın yalnızca yarısını kullanıyorum hep. İşedikten sonraysa su kullanmıyorum. O yüzden genelde sidik kokuyor oda. Sıçtıktan sonra sidik kokusu hafifliyor mu, yoksa o adını şimdi telafuz etmek istemediğim koku sidiği bastırıyor mu bilemiyorum. Odamda…
Yorum BırakDünya küçük Necmicim. Dünya çok küçük. Bak bir martı havalanıyor ya şu çatıdan, belki gidip onun bacasına konuyor, içeriden duyuluyor sesi… Yau şu şeyin şarkısı yok mu, hani para elden ele dolaşıyor da onun eline de geçmiştir belki filan. İşte bunları diyesi geliyor Necmicim insanın. Ölüm kötü be Necmicim. Ölümle ihtimaller ölüyor. Şimdi ben ağlamaklıyım ya Necmicim, böyle gözlerim dolu dolu, kusura bakma senin de canını sıktım, ama yani, ölmeseymişsin sen de.
Yorum BırakDüşüncemiz dile eşleniktir, belki kendisidir, düşünme eyleminin içsel bir konuşma süreci olduğu kabul edilebilir. Düşünce ya içimizde bir yerde duyulmaktadır kendi kendine, ya yazılır ya okunur, birisi konuşuyordur vs… Ama dile bağlı gelişir. Peki akıl özünde bir dil türevi ise, içsel bir lisan kabul edelim, fiil ve eser olan yerde öznenin olmadığı bir evren tasavvuru nasıl tutarlı olacaktır? Yani ama öyle diye tutturmadığımızı düşünelim. Öznenin kayboluşu aklın işleyişine aykırıdır, önerilen alternatif öznesizlik özneleri birbirinden farklıdır ve hiç biri diğerinde tam olarak işe yaramaz. Acaba evren bizim aklımızın işleyiş ilkelerine uymak zorunda mıdır? Kuantum fiziği neden sonuç ilişkisinin olmadığını, bunu ortalaması…
Yorum BırakHumanizmin parlattığı efsanevi insan algısı paramparça olurken bir yandan yaşanan dünya savaşı, adaletsizlikler, Sartre ve Camus gibi varoluşçuları doğurdu. İnsanın bir özne olma kapasitesi hakkında kafalarda sorular uyanmışken, düşünüyorum öyleyse varım falan diyen felsefenin düştüğü durumunu düşünün. O zaman felsefeyi hayatta kalmaya çalışan genler mi, tesadüf mü, tezle antitez mi üretiyor, yoksa annesini ayartamayıp kendini kitaplara vuran nevroz bombaları mı bütün felsefeciler? Tanrı değil, insan değil, evrim ve marksizm de bir yerde şişme yapıyor, hadi bakalım buyrun yeni öznemize, anlamsızlık. Hayatın ve evrenin tamamen anlamsız oluşunun kişiye nasıl sınırsız bir özgürlük alanı açtığının övgüsüyle, bu özgürlüğün etik sınırlarının tartışılması felsefenin…
Yorum BırakÜniversite yıllarımda aşırı sigara içmekten çatlamış sesiyle evrenin esas yasası olarak diyalektikten bahseden marksist abilerimi hatırlıyorum. Tez, antitez, sentez. Bu kafiyeli ses sırasının evrenin işleyiş düzeneği olduğunu anlatırlardı, ağacın yaprağı yok, ağacın yaprağı var, ağacın meyvesi var gibi ossur ossur ipe diz örnekler verirlerdi. Çoğu dürüst ve iyi insanlardı, anlattıkları fikirlerle belki grev yapılabilirdi, siyasi parti kurulabilirdi, hatta devrim yapılıp devlet dahi kurulabilirdi ama diyalektik materyalizmin tarih ve evreni anlamada adeta kabız bir fikir oluşunu bir türlü yüzlerine söyleyemezdik, çünkü çok alınırlardı. Tanrı yerine Darwin raslantıyı önerirken , Marx diyalektiği önerdi. Aydınlanmanın idealize ettiği insan kavramından evrim teorisi tam bir…
Yorum BırakPeki dinde dahi az buçuk sarsıntılarla hazmedilmeye çalışılırken kriz nerede patlak verir? Tanrı’nın agnostik,ateist veya laik bir dürtüyle silinip yerine insanın konması garip ama doğa bilimlerinde ve felsefede büyük ve yüzyıllardır aşılamayan bir özne krizi yaratmıştır. Bu konuyla belki abartılı gelecek ama din adamlarından çok daha fazla uğraşmaya başlar biyoloji/fizik/kimya bilimleriyle uğraşan insanlar. Bu sorunla ilgili gerilim hala dinmeyen tartışmalarıyla Darwinist evrim teorisinde doruğa çıkmıştır. Darwin bizden fiili ve sonuçta ortaya çıkan eseri görsek de öznenin olmadığını düşünmemizi ister. Çünkü der bu din adamları bizi çok prangalara vurdular ve vurmaya devam ediyorlar. Peki bu dünyanın ana öznesi olarak kabul edilegelmiş…
Yorum BırakBatıda aydınlanma hareketinin en belirgin özelliği, düşünen bir varlık olarak insanı, üstelik sokaktaki sıradan insanı Tanrı’nın karşısına bir özne olarak yerleştirmesidir. Aydınlanma öncesi dünyada yapıp eden O’dur, özne temelde Tanrı’nın kendisidir. Bazen din adamları, ermişler, krallar veya halifeler geçici olarak özne görevini devralıp kullandıklarını iddia edebilirlerdi, ancak bunun sokaktaki insan için düşünülmesi o zamanlar küfürdür. Oysa gittikçe yükselen bir Babil kulesini andıran bilimsel bilgi arttıkça, endüstriyel devrim ilerledikçe, insanlar Tanrı elinde bir piyon olduklarını duymaktan hoşlanmaz hale gelmişlerdi. Üstelik bu özne adına konuşan eyleyen bir takım adamların ahlaksızlıkları ve adaletsizlikleri ayyuka çıkmışken bu hiç de zor değildi. Humanizm, tanrılardan ateş…
Yorum BırakOnlar çok kötü, biz iyiyiz. Çünkü biz evvelden de iyiydik, çünkü biz iyi olanız. Onlar kötü, gelip bize bir şey yapmasınlar? Aslında hepsi o kadar kötü değil, bazılarıyla konuştum ben, başlarındaki kötü. O başlarındakine uymasalar gene iyi ama.. Aması olmuyor işte, çünkü biz iyiyiz onlar kötü,kandırılmışlar üstelik, başlarındakinin de kötü olduğunu kabul edemiyorlar, bazen işlerine gelmiyor bazen gururlarına yediremiyorlar, çünkü onlar kötü biz de iyiyiz. Onlar eskiden beri kötü, biz de eskiden beri iyiyiz de ondan. Zaten dedem derdi, o zamandan böyle böyleymiş bunlar. Yani nasıl göremiyorlar bazı şeyleri hayret doğrusu. Bir bıraksalar inadı, gelseler şöyle bizim gibi olsalar, ne…
Yorum Bırakİyi bilinmek, ne büyük yük. Kurtul gitsin şundan. Hadi.
Yorum BırakVer dedi, aşkın zekatı var. Kırkda bir mi? Gülümsedik, yoksa ikimiz de biliyoruz, Zekat, ihtiyaç fazlasını paylaşmaktır. Verdim gitti, Canımı.
Yorum BırakPayanda öyküsünden esinlenerek senaryosunu K. Sinan Küçük’le yazdığımız, birlikte oynadığımız ilk kısa film denememiz “Kaçan Balık”.
Yorum BırakCahildim, okuma yazmam yoktu daha. Sevmek ve sevilmeyi ayrı işler sanırdım, seven ve sevilen diye ayrılık mı olurmuş hiç?
Yorum Bırak