İçeriğe geç →

“NEYSE HÂLİN…”

[seninle mutlaka tanışmamız lâzım. telefonunu seçil’den aldım. -imge-]

aylar önce seçil’in “kuzenim gibidir” diye bahsettiği, ailecek görüştükleri çocukluk arkadaşı olsa gerek. “bence siz tam birbirinize göresiniz” demişti. “hem çok eğlenceli hem de çok güzel bi’ kız.” profil fotoğrafına bakınca hemen ikna olmuştum zaten. sonra unutmuşum gitmiş. eğlenceli mi değil mi onu buluşunca anlarız.

mesajlaşma faslını uzatmadan aradım. tereddütlü başlayan sesi birkaç saniye içinde kendine geldi. böyle pat diye mesaj atmasının çok geçerli bir sebebi olduğunu, buluştuğumuzda detaylı anlatacağını söyledi. iyi peki. kapattık.

*

ertesi gün onu ortaköy’den aldığımda fotoğrafından çok daha güzel olduğunu fark ettim. ince bel, uzun biçimli bacaklar, âfet bakışlar. işimiz var. önerdiği mekân da fazla uzakta değildi. yirmi dakika sonra şarap kadehleri buluşmuştu bile. pek konuşmadığımız yol boyu gözüm bacaklarına kayıp durmuştu. hemen konuya girdi.

– seçil senden altı yedi ay önce bahsetmişti bana. mutlaka tanışmalıymışız. tam birbirimize göreymişiz falan. ben pek sevmem böyle çöpçatan işlerini. gerilirim. antipatik gelir. beğeneceğim varsa da beğenmem. ilişkilerimde bir türlü dikiş tutturamamamın sebebi yanlış insanları seçiyor olmammış. olmayacak duaya amin deyip duruyormuşum. bir sürü bok püsür. üstünde fazla durmadım o zaman. ama…

ama aylar sonra bir gün biri buna fal bakmış. dün. “u” ile başlayan dört harfli bir isim çıkmış falında. budur demiş falcı. senin adamın budur. öyle birini tanımadığını söylemiş “bizimki”. akşam dank etmiş. utku! tabii yaa!

– hemen seçil’i arayıp olayı anlattım. kudurdu heyecandan. kapatır kapatmaz numaranı mesaj attı bana. gerisini biliyorsun.

dansçılıkmış asıl olayı. iki yıl amerika’da yaşamış. dönünce türlü türlü işlerde çalışmış üçer beşer ay. dans kursu, ihracatçı bir firma -bir hafta dayanabilmiş-, reklam ajansı, tercüme bürosu, şimdi de pilates dersleri veriyormuş bebek’te bir yerde. burası iyiymiş. hem rahat, hem eğlenceliymiş. annesiyle babası ayrılmış bu küçükken. ben neler yaparmışım peki?

beyaz yakadan grafik tasarımcılığa giden hikâyeyi anlattım bölük pörçük. bir cinnet ânında müdüre ana avrat sövmemle son bulan bankacılık hikâyemi gözleri fal taşı gibi açık dinledi. altınoluk antandros kazılarında bir buçuk yıl çalıştığımı duyunca ilk kez mesleğini yapmış bir arkeologla tanıştığını söyledi. niye devam etmemişmişim aslında. süper meslekmiş. yapan bilir kızım. taş sonuçta. “taş mı yiyelim biz?” deyince bastı kahkahayı. ikinci kadehten sonra elimi tuttu. üçüncüleri bitirirken artık acelemiz vardı. yol boyunca iki kere kaza atlattık. çok yaramaz.

– evin çok şirinmiş yaa!

banyodan içeri bağırarak anlatıyor. o da bir dönem beşiktaş’ta bir arkadaşıyla ev paylaşmış. küçük ve şirin bir evmiş orası da. yakınmış buraya. manyak mısın nesin kızım? bağırmasana. saat gecenin üçü neredeyse. ama ne vücudu var! tam fıstık! ikinci tur için fazla bekletmedi. kedi gibi yatağın ucundan dört ayağı üzerinde sinsi sinsi geldi girdi koynuma. yapıştım dudaklarına. tam altıma alacağım anda elimden kurtuldu. yatağın yanında ayağa dikildi. hınzır gülümserken birden gözleri doldu. hızla iri gözyaşları döküldü yanaklarına. yatağa oturup hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. n’oldu be?! cevap yok. duymuyor sanki. neden sonra kafasını yerden kaldırırken gözü birden kütüphanedeki yumruk büyüklüğünde taşa takıldı. birden kahkahayı bastı gözyaşlarını silerken.

– antikten mi çaldın lan bunu!

nasıl gülüyor ama! eyvahlar olsun! deli çıktı bu da! yaa yok mok, o hediye falan dediysem de inandıramadım. yarı doğrulmuş vaziyetteydim, bir itti, yapıştım yatağa tekrar. sonrası curcuna. aç kurt gibi saldırıyor. ulan ne biçim hatun bu!

*

sabaha karşı beş gibi sesine uyandım. giyinmiş, toparlanmış. meraklı gözlerime mırıl mırıl bir yanıt, eve gitmek istiyormuş. delirdi mi? bekle sabah gidersin. hayır, şimdi. bırakayım ben? gerek yok. taksiye atlayacak şuradan. yolcu etmeme de müsaade yok. surat beş karış. enteresan. veda öpücüğü bile yok. tık diye kapandı kapı. salonun penceresinden çaktırmadan bakıyorum. hemen denk geldi bir taksi. binerken yukarı bakacak mı son kez? yok. âlakası yok kızın. iyi. zaten ruh hastası çıkmıştı. neymiş, hani babasıyla problemleri olan kızlar varmış ya, işte o kız buymuş. ruh hâlinin böyle değişken olmasında da şaşılacak ne varmış? hayat da zaten böyle değil miymiş? artist. klişeye boğulmuşsun haberin yok. çirkin olsaydın da dinletseydin bu masalları millete. götüyle bile dinlemezdi kimse. iyi oldu böyle. kolay kurtulduk.

*

on gibi uyandım. gece olanlar… sabahın köründe olanlar… seçil senin ben… ama kız çok güzeldi hakkını yemeyeyim. neyse. olur öyle. bir iki atıştırdıktan sonra sigara yaktığım anda bir mesaj. eyvah! “deli”den… ne diyor?

[sevgilim, yemyeşil kırlarda el ele gezelim mi? :) ]

ha siktir! ne yapmalıyım? daha önce bir deliyle iki yıl geçirdim. tamam bu kız kat be kat güzel ama katlanamam. biliyorum ben bu filmi. kestirip atmam lâzım. seçil’i mi arasam? saçmalama. kendin hallet. sakin ol önce. döşendim.

[ belki tamamen geyik yapıyorsundur şu an. eğer öyleyse bu mesajımı yok say, benim salaklığıma ver. ama ben ne o falda çıkan “kısmet”im, ne de seni mutlu edeceğini düşündüğün kişiyim. dün gece çok eğlendim, kabul. ama bizden olmaz. üzdüysem bağışla. dediğim gibi, çok gerizekâlıca bir mesaj da olabilir bu. öyleyse yine bağışla. ]

bir sigara daha yaktım. kurtuldum mu acaba? cevap yok. tekrar mı uzansam. yorgunum. iflahımı kesti kız. başımı yastığa koymamla mesaj sesini duymam bir oldu.

[ selam utku. ben de dün çok eğlendim. sabah biraz işlerim vardı. onları hallettikten sonra aklıma geldin. yalnızca espri yapmak ve dün gece için teşekkür etmek istemiştim. korkmana gerek yok. ;) tanıştığımıza memnun oldum. kendine iyi bak. ]

derin bir nefes alabilirim artık. sorun yok. tehlike uzaklaştı. güzel geceydi. güzel kızdı. tamam ulan, çok güzel kızdı. ama tehlikeli. olmazdı bununla. uğraş dur. bi’ ton kavga gürültü cinnet. yok. allah versin. başka kapıya. hadi yat uyu şimdi biraz daha. rahat rahat…

*

uyandığımda saat üç olmuştu. yuh! dört saat daha uyumuşum. sigara yakıp çıktım yataktan. kahve suyu kaynatayım. sonrasına bakarız. oktay aramıştı geçende, kadıköy’ü boşlamışım ne zamandır. işim vardı gidememiştim. oralardaysa uğrarım. çok geçe kalmam ama. yarın iş var. mutfağa girerken içeriden yeni mesajın sesi geldi.

[ hiç de mi gezmezdik? :) ]

Kategori: DÜZ YAZILAR

2 Yorum

  1. Arıza

    iyi yırtmışsın, hem bence “Uğur” dur o..

  2. Gulsch

    Güzel hikaye. Romanlarınızı da bekliyoruz…:)

Yorum Yap >>