İçeriğe geç →

Musa

Musa. Sokaktaki her altı yüz kırk dört kişiden biri. Yirmili yaşlarının başında. Hiçbir şey verilmemiş her insan gibi, kendinin olmayan her şeyi istiyordu. Dişlerim çenemden aşağı birer ikişer yuvarlanırken bunu düşünüyor değildim tabii. Onun kadim sözleriydi bunlar. Cüzdanımı ısrarla isterken benim bir orospu çocuğu olduğumu ve boş zamanlarımda pezevenklik yaptığımı iddia ettiğinde satır aralarını okuyarak anlamıştım bunu. Dağarcığının en kıvrımlı küfürlerini bana saklamış gibiydi ve bunca yıldır sivrilttiği nefretini yüzüme vurduğu iki buçuk dakika içinde hepsini anlatmak istiyordu.

Musa. Yüz yirmi yedi bin adaşı olan bir peygamber. Orta boylu, kahverengi saçlı. Elindeki sopaya asa demek doğru olmayabilirdi ama kaşımla birlikte ufkum da açılıyordu işte. Muhtemelen Tevrat’ı da okumamıştı ve bu yüzden sadece bir emir ile karşımdaydı.

Musa. Kahverengi gözlü. Birkaç dakika önce benim olanların yeni sahibi. Adını söylemese de tahminimin doğruluğuna inanıyordum kaldırımın kenarında yatarken. Geçen hafta semt pazarından aldığı beyaz ayakkabılarına inat olimpiyat meşalesini taşır gibi gururla koşuyordu sokağın öte ucuna doğru. Ötesini hatırlamıyorum. Zaten firavunun adamlarına diyebileceklerim de bu kadardı.

Kategori: DÜZ YAZILAR

Yorumlar

Yorum Yap >>