BİR MATEMATİK:
0,1,1,2,3,5,8,13,21,34,55…
Alakasız gibi görünen bu sayı dizisi bir fibonaccidir. Fibonacci, her sayının kendinden öncekiyle toplanması sonucu oluşan bir sayı dizisidir. Bu şekilde devam eden bu dizide sayılar birbirleriyle oranlandığında altın oran ortaya çıkar. Bunun somut hayatta ne işe yaradığını uygulamalı matematikçiler cevap verebilirler. Onların bir cevabının olmadığı noktada ise “pür” matematikçilerin salt matematik ve estetik adına zaten cevapları hazırdır. Ben matematikçi değilim. En fazla bir matematik habercisi… Konumuz da aslında matematik bile değil.
Hayat toplamlardan ibaret, doğru. Ama o toplamı ve bağıntıyı görebilmek için dahi fibonacci’de olduğu gibi hayatı parçalara ayırmak gerekiyor. (21= 13+8, 34= 21+13) Bütünü anlamak için tek tek onu oluşturan parçaları kavramak önce. Kırılma noktalarını iyi tespit etmek. “an” dan öncekilerle sonraları, olmuşlar ile olacakları, olmamış olanlarla, olmuş olacakları, olması gerekenleri, olmaması yeğ olanları, aydınlık ve karanlığı, ayaktakilerle oturanları, boş ve doluları, yarı boş-yarı doluları, değişmezleri, değişebilecekleri, a priori ve a posteriori’leri, bir ayrımda görmek istemediğimiz halde gösterilenler ile görmek istediğimizi düşündüklerimizi, konuşmayıp da konuştuklarımızı, sustukça konuştuğumuz saydıklarımızı… hayatı; durumların, eylemlerin ve kişilerin hatta, toplamlarından ibaret. iki içinde bir ve bir’i taşır. topla(n)madan çıkaramazsın.
ya sıfıra denk düşersin ya da işte böyle zaten kendi dinamikleri içinde durağan yani sıfır durumundan çıkmaya çabaladığın için eksi… etkisizden çıkarsan eksilirsin.
Wittgenstein buna; “bir nesneyi tanımak için, niteliklerinin dışsal olanlarını değil, ama içsel olanların hepsini bilmem gerekir” diyor ve ekliyor “bir nesne verilmişse, bununla, bütün olanaklı olgu bağlamları da verilmiştir”
O.A. buna; “yaşamının “en son” toplamı -ki, bunu sen hiçbir zaman bilemeyeceksin- hiçbirşeyi dışında bırakmayacak: neyi başarabilmişsen, bu toplama katılacak-neyi başaramamışsan da, zaten, yaşamına da girmemiş olacak; dışarda kalacak: zaten, kalmış olacak. Yaşamın da ne varsa kalacak” diyor ve ekliyor “yaşamını bilemezsin”
Ö.A. buna;
“bir şey varsa,
bir şey vardır.
Bir şey yoksa,
Çok şey vardır.
Çok şey varsa,
Bir şey yoktur.
Çok şey yoksa,
Bir şey vardır.” Diyor ve ekliyor, ” kendinden değil, kendini bu kendin sanışın”
N. buna; “ayı biçimlendiren bir de karanlık yüzü vardır” demişti ve eklemişti ” güneş de örtülür ay tarafından”
Alper buna; “ikinci kadehin seni sarhoş etmesinin nedeni birinci kadehtir” diyor ve ekliyor “garson, bir ufak daha!”
O; fibonicciyi biliyor, sadece bunu biliyor
Ben; bilmiyorum.
-toparla bir an önce çok dağıttın bak.
-toplamalıyım önce çok biriktim, gör.
BİR YEMEK:
(Ananaslı ekmek)
Annem bunu babamla evlenip ilk almanya’ya gittiği zamanlarda bir avusturyalıdan öğrenmiş.
Bir kutu en adisinden konserve ananas, tost ekmeği, taze kaşar. Tost ekmeklerine ince dilim yağ sürülür, her birinin üzerine kaplayacak şekilde ananas koyulup fırınlanır. Ekmeklerin kenarları kızarmaya başlayınca her birinin üzerlerine bir çorba kaşığı konsevede biriken ananas suyundan gezdirilir, kaşar konur ve kaşarlar kızarıncaya kadar pişirilir.
Üzerine bir de jambon atınca “combo” oluyormuş
Alper: sonra?
-sonra yenir.
BİR ŞARKI:
Günboyu takılan:
>> Leonard Cohen / Lover Lover Lover / 7’45”
BİR SEVİŞME:
“Bir sevişmek gelmişti bir daha gitmemişti” c.s
Alper: abi?
-alper, sittir git!
BİR ZARF:
“Bazen hiç bir şey çıkmaz zarftan-hiç bir cümle hiç bir mektubu doldurmaz- ne gün ışığı sızar ne akşama ermenin saadeti-kapalı bir yara gibi gezer öyle mektuplar-kim açsa, kim dokunsa eli yanar-bazen sözler boşa gider mektuplar boşa-bazen bir cümleden mektup yanar”
(Haydar ergülen- haziran, tekrar (açık mektup)’ dan)
BİR HAYVAN:
Kırlangıç.. Evimin balkonundan gözlemlediğim. yan evin balkon altına yuva yapmış kırlangıç ve epsilonları. Balkona her sigara içmek için çıktığımda beni gören anne kırlangıç nasıl da pike atıyor kafamın üzerinden yavrularına zarar veririm diye..
BİR ANİMASYON :
BİR MEYVE:
“Benden duymuş olmayın bütün meyveler kiraz”
…demek isterdim.
BİR DİYALOG:
– alper, n’oldu senin kız? dedim.
oflu’nun yerinde demleniyorduk.
-şiir okudum geçenlerde telefonda ona:
“Sen bana bakma, ben senin baktığın yönde olurum”
-eee ? dedim..
-bakmadı bile, döndü içinde kaldı.
-sen de bakma demişsin zaten oğlum?
-iyi de abi bana bakma dedim, hiç değilse şiire baksaydı..
-offf, dedim.
-yaaa,off, dedi.
-garson kaldır şu rakıyı, boşları..bize iki tane portakallı oralet getir, kafamız bozuk.
BİR SENDROM:
Asperger
BİR DEĞİLLEME:
Parmak ucunda yürüme ne bir itiraf ne de bir iltifattır. Tezahür, tekerrür, tekamül ve hatta tefekkür ile …işte..
-alper?
-efendim abi?
-senden hoşlanıyorum.
-kıyma bize abi.
Yorumlar