Adamlar konuşur, kadınlar konuşur, kimi kızgın, kimi neşeli, kimi sağcı, kimi amasyalı, biri müdürlük etmiş 30 yıl, bir diğeri annesini hiç görmemiş, sen de dinlersin, çok öfkeli bir adam ama aslında iyi biri dersin veya bütün bu sıcaklığın içten içe seni etkilemek için kurulmuş bir sahne olduğu hissine kapılırsın, kıl olabilirsin.
Çeşit çeşittir konuşacak mevzu ama o sırada alttan başka bir metin geçmektedir. İşte diyorum, o her neyse, aslında iyi olan, aslında narsist olan, aslında kıskanç olan, işte diyorum o her neyse onu konuşsak, o her neyse yan yana oturup sussak, kucaklaşsak, o her neyse bizim korkumuzu yıkıp ortaya çıksa.
Nasıl sıkılıyorum; hayal kırıklarının, düşlerin, yenilgilerin, galatasaraylar, akpler, konyalar, meslekler, böcekler üstünden anlatılmasına.
Bakıyorlar yüzüme, sessiz diye geçiriyorlar içlerinden, yalnız, böyle düşündüklerini yüzlerinden okuyorum. Ne konuşsam sizinle, belki ağzımdan çıkacak tek cümle bu güzel bir yaz gecesi olacak, bütün bir akşam belki başka tek bir cümle kurmuyoruz.
Ve öyle savunduğumda o her neyse, üst üste aynı cümlelerin tekrarları gelmeye başlıyor; ailedeki yaşlıların geç öldüğünü söylerken aslında kendisinin ne özel ve güzel olduğundan sarhoştur, o noktada susup ilgilenmiyorum, o sarhoşluğa saygı duyarak. O zaman ben böyle susunca memleketinin ne özel ve güzel bir yer olduğundan bahsetmeye başlıyor, susuyorum, yani hımm yapıp, haa yapıp ona istediği ilgiyi vermiyorum bir türlü.
Ve o her neyse onu savunmak yanlış belki de, onunla saldırmak gerek belki, bilmiyorum. İşte böyle olur, o her neyse maske takmış perdeye yansımış halini tanımazdan gelir, aldırmazsanız, sizin anlamadığınızı düşünüp yüzlerce defa tekrarlar ve en nihayetinde sıkılınca anladığınıza hükmederler.
O her neyse konuşmak ne kadar zordur, yaklaştıkça can yakar, bir türlü açığa çıkmak kendini teslim etmek istemez. İşte o her neyse, aslında konuşan, aslında biz olan, aslında yapmaya çalıştığım…
Yorumlar