Bir şişe suyu 1 liraya sattılar diye, bir şişe su 1 lira sanma. O bir şişe su olmazsa anlarsın, bir şişe su kaç lira? İnsan büyüyüp harçlık, maaş, ücret almaya başlayınca bir şeyleri satın alabildiğini düşünmeye başlar. Çocukken oturduğum mahallede bir adet vardı, mesela kıvrılmış kese kağıdına konmuş iki çay bardağı çekirdek aldın, bir çocuk gelir yanına oturur ve sorardı, ”çekirdek kaç para?”, bu soruyu duyduğunda yapman gereken elinde tuttuğun koni şeklinde kağıdı ona doğru uzatıp ister misin demekti, şerefsiz tabi ki istiyordu. İşte böyle, çekirdek kaç para? Böyle böyle alınır satılır nesneler dünyasına büyüdük. Mesela adam diyor ki, binanın 5. katı 300 bin, 10. katı 350 bin, neden diye soruyorsun, üst kat güneş alıyor manzarası ferah diye yanıtlıyor. Şimdi adam güneş ışığını ve manzarayı sattı mı, sattı. Ama sakın sen bunları aldığını sanan bir geri zekalı olma. Aslında paranla bir dilim ekmek bile satın almıyorsun, ama farkındasın ama değilsin. Paran yoksa çekirdek alamadığından, paran olduğunda çekirdeği satın aldığını sandın sen. Hayır çekirdeği bal gibi de satın alıp yedim diyorsan, o verdiğin para acınacak derecede küçük bir bedeldir, sen de hala monopoly oynuyor olabilirsin. Mesela ticaret hayatında alışık olduğumuz gibi çekirdek satsalardı bize gerçekten, o zaman çekirdek satıcısı ne diyecekti? Abi gideri çok bunun, göğe bir yıldız tak, yere bir gezegen kur, yağmur bulutu yolla, oooo sonra adamlar gelsin işlesin, taşısın, ooo şimdi yıldız için şu kadar… Belki monopoly oynamaya doyamadık, elimizdeki banknotlarla geziyoruz. Mesela restorana gidip oturmuşun, ta bilmem nerenin denizinden balık gelmiş, şu dağdan kekik gelmiş, bu ovadan domates gelmiş, bir insan evladı senin için koşturuyor, buyrun beyim diyor, sen de bütün bunların cebindeki parayla olduğunu sanıyorsun, para yoksa olmuyor çünkü. Hatta yan masa senden sonra gelmiş, senden önce siparişi getirilmiş falan… Taş çatlasa verdiğin kaç para ki? Örneklerimizi artıralım, ne dediğimiz anlaşılsın; suyu satmaya başlamaları bizim kuşağa denk geldi, bak şimdi paranla aldığın suyun ne olduğu, içinde ne olduğu belli değil. Temel eğitimi bile satmaya başladılar, anne babalar feryat figan, yılda 50 bin ver ama gene de düzgün eğitim alama, yani önce parayla iyisini satıyoruz demeye başlayıp sonra paranla da alamaz hale gelmen. Sağlık hep satılık olmuştur ve ne kadar çok yalan var, İstanbul’un en taşşaklı özel hastanesinde alamadığın tedaviyi Muş devlet hastanesi bedavaya veriyor olabilir, ama haberin olur ama olmaz. Fahişelere artık eskort deniyor ya, 200 liraya seks satın alabilir misin, gerçek seks bedavadır. Parayla alınıp satılan kitaplarda hakikat ve irfan arayanlar, fahişeden sevişme dilendiklerini bir görebilseler. ”Efendim şu adam parayı bastı, şu kadınla evlendi, ben parayı bastım şu arabayı aldım bal gibi.” Nah aldın!
Yani şunu söylüyorum; monopoly denen oyunu kuran ve döndüren, çocukların ellerinde sayıp durdukları renkli kağıtlar değildir, ” ama ben kodesteyim, onun kuru temizleme dükkanları, hayvanat bahçesi bile oldu”, değil kardeşim, o elindeki renkli kağıtlar değil konu, o kağıtlar oyunun bahanesi, o dört çocuğu oyunun başına oturtan neyse, hala oyunu kurmakta olan odur. Bir köle gemisinde zincirlenmiş, Amerika’ ya yol almaktadır çocukların, eşin, dostların, anan, baban, kardeşin, o geminin yüküne kaç dolar fiyat biçtiler acaba? Senin için paha biçilemez bir yük, tüccar için 200 dolar mesela. Bu aynen başına gelmedi mi insanların?
Kırlangıç, uçuşunun hızını kaç paraya satın almış, sen göğün mavisine ne kadar ödedin? Rüzgar kaç lira karşılığında bir kızın eteğini havalandırır? Uyuyan bebeğin yanağı kaç liraya gül gibi kızarır? Ihlamur ağacı akşamları nazlı nazlı kokmak için kaç para istemiş kimden? Paha biçilemez. Her bir zerresini paha biçilemez buldum. İşte benim hayat ve dünyadan anladığım.
Yorumlar