Masa duldada, bir basamak yukarıda. Deli rüzgar dört merdivenden dört farklı adla esiyor. Çay, bardakta üşüyor, elimde ılıyor. Çay başka bir yerde, belki bir kahvehane masasında koyulaşıyor, bir garsonun elinde tütüyor.
Cam kırıkları kelimelerde. Can kırıkları şarkılarda. Çan kırıkları Notre Dame’ın Kamburunda…
– Kalkacak mısınız?
Huzursuz. Huzursuz rüzgarın savrukluğu. Huzursuz, bir kulağında kulaklık diğerinde benim cevabım. Huzursuz, elinde sigara beyazlığı. Huzursuz, dilinde kelime tadı.
– Belki bir öykü daha..
Parlak mavi, sigara paketinde. Parlak mavi, bakmadığı denizde. Parlak mavi kedi gözünde.
– Hep o masada otururum. Kuytudur ya…
Ölüm kuytusu. Mezarlıklar mahalle kuytusunda. Ölen düşler uykunun kuytusunda. Ölü ağaç masanın ayağının kuytusunda.. Ölü bir sözcük şarkının kuytusunda.
Bir çay. Kendim aldım. Kendim mi gelmiştim buraya. Kendim mi deşmiştir toprağı. Kendim mi ekmiştir çiğdemi. Kendim mi çekmiştir kokuyu içime. Kendim mi sevdirmiştir.. Kendi. Ne tuhaf kelime. Ne yalnız, ne güçlü, ne öksüz.
“Belki bir öykü daha”ya başlıyorum. İlk kelimeler cümle oldu. İlk tozlar yapıştı parmaklarıma. İlk aşk köşe başında bekledi. ilk ağrı düştü sağ kaşımın üstüne. İlk utangaçlık, ortaokul çocuğunda.
Kahvesinde öğrencilik kıvamı. Uzak, kuytu merdiven başına düşüren kıvam. Sorduran güçlü kıvam. Kıvam ne tuhaf kelime. Aşağıdan baksan oldun, yukarından baksan yetmedin. Kıvam ne kararsız kelimesin sen.
Sarhoş bir öykü daha bitiyor. Kara saçları bitiyor dört rüzgarın ortasında. Aşağıda -biraz da uzakta- grev bitiyor. Yan masada kremalı cevizli pasta bitiyor. Taş duvarın dibinde çayır bitiyor. iki cümle arasında küçük bir zaman parçası bitiyor.
– Kalkıyorum, isterseniz siz oturabilirsiniz…
İsterseniz oturmayabilirsiniz de. İsterseniz, kırmızı kiremitli bir evden hiç çıkmayabilirsiniz, İsterseniz, taklacı güvercin yolu gözleyebilirsiniz. İsterseniz su tutarsınız ellerine. Bir ıslık çalabilirsiniz eğer isterseniz. Ve isterseniz aşık olabilirsiniz “ben artık sevmiyorum diyeceğini” bile bile. İsterseniz yaşayabilirsiniz de…
“İlkin bu masada oturmuştum. Siz bilmezsiniz, üç kişiydik ve yalnızdım. Sonra iki kişiydik ben yalnızdım. Kendimle geldim iki kişiydik. Yalnızlık gitmişti işte. Bu masaya oturmuştum. Kuytu ya… Ondan oturmuştum. Mavi mi dediniz içinizden. Sular evet mavi, bakınız balkon demirleri de mavi. Bilir misiniz(bilmem dedim içimden) maviyi severim pas kırmızısının üstünde duran maviyi. Köpük beyazının, yağmur grisinin mavisini de, ha bir de kedi gözü mavisini sevmem. Kuytu severim.”
“Kuytunun rengi yoktur. Bak bu kitabın da yeri yoktur. Gezer elden ele. El’in de yeri yoktur. Üşüdü bir kere. Çayın rengi yoktur. Kuytunun rengi mavidir. Kuytunun rengi yeşil. Uyuyan köpeğin düşlerindeki kadar süt. Bir de sarı var. Bugün dört rüzgar var.”
“Kalkmayacak mıydınız. Martının kalktığı bacaya mesala. Tuvalete. Otobüste yaşlı için, gebe için. Belki benim için.”
Çantama muntazam şekilde kitabı, sigarayı, kulaklığı ve telefonu koydum. Montumu giyip çantayı çapraz şekilde boynumdan geçirdim. Ellerimi ceplerime soktum.
-İkinci öyküde bir kız vardı, muhallebicinin köşesinden saat beşte bekleyecek. Askerden geldi çocuk, hava yağmurlu ve elektrikler kesik. Bekletmeseydiniz çocuğu.
-Teşekkür ederim. Bekletmem hem. Hem ben muhallebi sevmem. Hem çimler daha yeşildi. Hem siz gidiyorsunuz. Her köşeye bakınız. Bir kuytu yeşili görünüz. Siz siz olunuz. Ben ben kalayım. Hem saçlarım da siyah dalgalı.
Saçları siyah ve dalgalı imiş. Ya elleri, ince mi parmakları. Ellerinde ne var, kuytu rüzgarı, çay ılığı, kedi tüyü mü…
-Gözlerin ne renk söylemeden göremem ki. Siyah beyaz ya şimdi sokak. Çatılar gri, deniz de. Sen öksüz oğlan gördün mü, o beyazdır, gövdesi gri.
İki adımda indim. Bir adımım sandalye ile masa arasından çıkmak içindi, diğeri aşağı inmek için.
-Siyah artık gözlerim. Az önce renkleri aldın ya. Kuytu da kaldı.
-İstemeden oldu. Kitapta her şey karanlıkta idi. Bilemedim. Nasıl veririm renkleri.
-Git sen, ben renkleri beklerim. Yarına kadar. Arkadaşlarım gelecek. Ben yalnız olacağım. Sen gidince önce kuytudan yeşili alırım.
-Yetmez ki yeşil.
-Işık alırım bir de.
-Daha mı parlak olacak siyahla beyaz.
-Sanmam.
-Sanmam.
Yorumlar