İyice içmiştim. Gözlerim garsona takıldı. Masada oturan mini etekli kadının aralanmış bacaklarına bakıyordu. Bakmaktan çok dalmıştı. Aklıma ortaokul sıralarındaki halim geldi. Kızların bacakları ne gizemli bir vaaddi. İçtikçe uzay zamanın içime yığıldığını hissediyordum. Binlerce yıldır yaşayan milyar ayaklı, milyar kollu bir yaratık olduğumuzu hissettim. Açlıktan ölen, savaşan, sevişen, düzen ve düzülen bir tek varlıktı sanki. İçtikçe eriyordum. Tek başıma ben hiç bir şey ifade etmiyordum. Bardaki garson bir kapı açmıştı o anda. Diğer insanlara akıyordum. İnsanın evrensel bir bütün olduğunu düşündüm. Binlerce yıl yaşanan ne varsa birikiyordu yeni doğmuş çocuğun üstüne. Yeni doğmuş değildi hiç bir bebek. Bir ağacın son yaprağıydım. Dalımdan kopmuş rüzgarda savruluyordum ve yere düşmeden, sızıp kalmadan önce bir anlığına bütün bir ağacı gördüm. Yaprakları sevdim. Aynı olmasak da bir olduğum yaprakları sevdim. “Bir insan öldüren bütün insanlığı öldürmüş demektir.” Böyle diyordu islamın kitabı. Ağzımda şarap tadı, ereksiyon halindeki garsona bakıp gülümsedim. Kuran’dan bir ayet takılmıştı dudağıma “bir insan öldüren bütün insanlığı öldürmüş demektir.”
İNSANLIK
Kategori: DÜZ YAZILAR
Yorumlar