düşümden tırnağımdan ne artırdıysam aklıma çarpıp duruyor böyle zamanlarda. böyle zamanlar diye etiketlemeyi sevmiyorum aslında yaşadıklarımı. ama bazen bayağılık en doğru tercih oluyor işte, tam olarak da böyle zamanlarda.
“gözlerini kapat, bakalım ne göreceksin.”
kahkahaları sokağın uykudaki sakinlerinin duvarlarına çarpıyor ve kalan ömürlerini geçirmek üzere aklıma yerleşiyorlardı. belki beni yeterince tanımıyordu ama iyi biliyordu, çok iyi biliyordu. beni tanıdığına memnun olan onlarca kişi yaşamıştı hayatımın muhtelif köşelerinde. ancak bildiği halde kaçmayan tek kişiydi o. cümlelerimin üzerindeki örtüyü kaldırıp hınzırca gülümseyen ve onları utandırmadan geri örten tek kişi.
aynı şemsiyenin altına girme ihtimalimiz için yağmurun yağmasını, koluma girmesi için ise ellerinin üşümesini beklerken günler geçiyordu.
ummak, hayal kırıklığına davetiye çıkarmaktır diyordu abi okuduğum bir romanda. umma, bekleme, istemem boş ver… elinden geliyorsa tabi.