“Horoz öterken götünü kasar…” dedi.
Zigana dağında, halim’in yerinde 5 kişiydik. Ben, lokantanın sahibi aynı zamanda davarcı halim abi, fakültenin su ürünleri bölümünden bir hoca, petrolcü nuri ve garson mustafa.. Lokanta kapanmış, biz üst katta şömine karşısında demlenmeye devam ediyorduk. Ben şöminenin tam karşısındaki sedire uzanmış karanfilli ev şarabı içiyordum. Diğerleri elden ele çarşaf gezdiriyordu rakıdan sonra. Garson mustafa şömine yanındaki sandalyede uyukluyordu.
İçmek için bahane aranmadığı (ya da unutulduğu) zamanlardı o odada bulunanlar için. hüzün denen şey alışkanlığa dönüşmüştü çoktan. Herkes tavına oturmuş, yol da, yer de, yön de tükenmişti. Bu yüzden bu birbiriyle alakasız insanları bir arada görmek aslında şaşırtıcı değil.
Ziganaya kar üstüne taze kar yağdığını ve havanın rüzgarlı olduğunu hatırlıyorum. Rüzgar estikçe taze karı süpürüyordu ve ben onu izliyordum yattığım yerden. Diğerleri ateşi seyrediyordu. Şarap bitince mustafa yenisini açtı.
Hoca devam etti: ” horoz öterken götünü kasar. Bundan on -on beş sene evvel bu halimin köydeki evindeyiz. Gece üç oldu, yatmaya hazırlanıyoruz. Halimin bi ibişi vardı, ayarsız. Kafayı yastığa yeni koymuşuz başladı ayarsız evin yanındaki hendekten ötmeye. Sesi de nasıl cırtlak. Uyutmadı itoğlu. Sonra bu halimin bi misafiri vardı gümüşhaneden, recep. Kaportacıymış sanayide. Daha fazla dayanamadı. Kalktı. Hayvanı yarda kıstırıp kıçına makina yağı sürdü. Hayvan ötmeye çalışıyor, çırpınıyor, götünü büzemediği için vıykk diye ses çıkartıp susuyordu. Ötemedikçe daha da sinirleniyor, hendekten çatıya, çatıdan hendeğe atlayıp koşturup duruyordu”
Halim abi devam etti: “bir kaç gün böyle devam etti. Sonra ötmeyi denemeyi de bıraktı. bir horoz napar? Ya ötecek, ya tavuk didikleyecek. Bizimki ötmeyi seviyordu.. Sonra onu bir gün hüseyin’in katırının üstünde gördüm. İbiş katırın kıçını cırmıklayıp duruyordu. Sonra katır bunu punduna getirip tepti. Oracıkta öldü ibiş. Artık ötemediği için kendini katıra öldürttü”
Bir süre sessizce demlenmeye devam ettik. Rüzgar kesildi, ben de yüzümü ateşe döndüm. sonra petrolcü nuri kalktı. Ağır ağır merdivenlerden indi. Tahta kapının gıcırdayarak kapandığını duyduk. Camdan onu izlemeye başladım. Lokantanın önündeki tepeden aşağıya karlara bata çıka yürümeye başladı yavaş yavaş. Bir süre sonra da karanlıkta gözden yitti.
Bir ustanın söylediği gibi “her hikayenin bir sonunun olması mı gerekir illa?”
Yorumlar