Ben rüzgar tanrısına inandım. Kadın ateş… Sessizce bekledik odada. Benim için farketmezdi; kadın için bekledim. Gün bulutluydu. Duvar saatinin tiktaklarını dinledik. Sokaktan geçen arabaları dinledik. Yağmur çiseledi. Pencereye vuran damlaları dinledik. Ses güzel bir güvercindi. Vuruldu. Odanın ortasına yığılıp kaldı. Hayvanın can verişini izledik. Kadın kalktı, masaya tabakları, tuzluğu koydu. Canım sigara çekti. Bir ateş ver, yakayım ucunu. Tuttum kendimi. Kadın için. Vakit yaklaşıyordu. Gözlerinin içine baktım. Kaçırdı gözlerini. Ellerine baktım. Ayaklarına baktım. Çocuksuydu. Bacaklarının arasını düşündüm. Ben istediğim için traş etmiyordu artık. Oysa ateş tanrısına tapan kadınlar için bir temizlik göstergesiydi bu. Dayanılmaz bir çekimi vardı bu tüy yumağının. Uzayda başıboş meteor gibi kapılıyordum kadınlığına. Kavruluyordum. Zerrelerim düşüyordu içine. Ateş tanrısı yakacaktı onu beni içine aldığı için. Bıyıklı erkekler çok kızacaktı. Kadın işte, yanacağını bile bile sevişirdi benimle. Ben cehenneme inansam sevişir miydim? Bekliyorduk bir odanın içinde. Ve o düşünmemeye çalışıyordu.
Çok uzaktan bir ezan sesi duyduk sonra. Dalga dalga yaklaştı. Mahallenin içinde yankılandı. Tepelere yöneldi. Tepelerde ancak ışıkları görülen köyleri aştı. Duyulmaz oldu. Yanına gittim. Kucaklayıp masanın üstüne koydum kadını. Eteğini sıyırdım. Külodunu biraz yana çekip girdim içine. Tuzluk duruyordu devrildi. Tabaklar kırıldı. Ağzı kokuyordu. Yerde yatan güvercin silkindi. Çıldırmış gibi dönüyordu tepemizde. Odanın duvarlarına kanatarak çarpıyordu kanatlarını. Kadın oruç açtı.
Yorumlar