Yine böyle bir gündü bak, hiç unutmam. Zaten nerede gereksiz şey varsa unutmam ben. Birini kapıdan uğurlamakla meşgulüm ama öyle uzatmışız ki yeniden içeri buyur edeceğim hani. Etsem ederim de bunun çay demlemesi var, en az yarım paket daha sigara içmesi var, baktın gitmedi, yatak hazırlaması var. Var oğlu var yani. Nevresimleri de yeni yıkamışım aslında, mevzu o da değil. Üşeniyorum bildiğin. Eşikte durmuş, sanki az önce içeride susan biz değilmişiz gibi öyle bir sohbete başlamışız ki! Şiir gibi de muhabbet dönüyor hani. Ben git desem ayıp olacak derdindeyken, gideyim dese beni kıracağından korkan o var sahnede. Dekor ise sade; karşı komşunun üç boş saksısı, iki paspas, merdivenler falan. Otuz saniyede bir sönen ışıklara müdahaleyi sırayla yapıyoruz.
Neyse, nezaket bir yana endişeliyiz de. Onun endişesini nereden biliyorsun deme, kendininkine benzer hamurdan olanı bilir insan. İçeriye geçilse benim yine boş duvarlara bakmamın, onun da yastık kenarıyla oynayıp susmasının ihtimali var sonuçta. Endişe dediğin tahtakurusu gibidir, çürütene kadar kemirir içten içe. Sağlam bildiğin çökene kadar anlamazsın ne olduğunu.
Velhasılı kelam, o bu derken üst katlardan bir kapı açılınca duraksamış; asansörün homurtusu, topuk sesleri, sokak kapısının gıcırtısı derken susuvermişti. Son bir saatlik kapı önü garipliğimiz üzerine kısa bir hesaplaşmanın ardından yolunun gerekliliğine kanaat getiren yolcu gitmişti. E sorun ne dersen söyleyeyim. Her çay demlediğimde aklıma geliyor yarım kalan cümlesi neydi diye. Başını hatırlasam sonunu ona soracağım ama yok işte! Bir de rezilliği var işin, bunca zaman buna mı takıldın lan derler adama. Eşikte durup, eşikten öteye geçemeyince bildiğimi de unutmuşum anlayacağın. Zaten unutulmaması gereken ne varsa unuturum ben.
Yorumlar