Parkta bir banka oturmuş insanları izliyordum. Bir araba yanaştı. İçinden ben indim. Karım ve çocuğum var yanımda. Kilo almışım iyice. Kel kafalıyım ama üstüm başım düzgün. Çocuğu oynatmaya gelmişiz. Daha ben “ne oluyoruz” demeden çocukluğum da gelmez mi?
– Oturabilir miyim abi?
– Otur bakalım, ne sevimlisin sen öyle.
– Çekirdek ister misin abi?
– Yok, ben sigara içiyorum.
– Sigara sağlığa zararlıdır demişti annem.
– Sen büyüyünce her şeyden şüpheleneceksin. Sürekli bu sızıyla yaşayacaksın. Gülüşüne bile bu acı sinecek. Kendine katlanabilmek için bol bol sigara ve alkol tüketeceksin.
Cin gibiydi ufaklık. Yüzünde bir gülümseme, orta yaşlı kel adamı işaret etti:
– bak o artık içmiyor. Demek şüphelenmekten yorulmuşsun bir vakitten sonra, sızlamaz olmuşsun.
– Ne arsız çocuksun sen, defol git bankımdan.
– Abim de hep böyle kovar beni yanından.
O zaman acıyarak biraz, dedim “kabuğuyla yeme çekirdeği, bir gün mideni bozacaksın”. Ben şaşkınlığımı atmamışken park sustu aniden. Çocuklar oyunlarını bıraktı. Bir tabut yüklenmişler parkın içinden geçiyordu cenaze konvoyu. Biraz önce haşladığım çocukluğuma baktım. Kafasını yere eğmiş dudakları titriyor. Kızarmış yüzünü asla kaldırıp bakmıyor konvoya. Sarıldım ona. Bu bizim cenazemiz değil. Daha değil.
Yorumlar