söylenecekler söylenmiş, raconlar kesilmiş, hesaplar kapanmıştır. anlatılacak, “ anlam” lara kavuşturulacak bir şey kalmamıştır artık. hiçbir şey… değil mi ki “söyleyecek bir şeyi olmadığı halde birini aramışsınız” o zaman olmuşsunuzdur. beklemiş, kalmışsınızdır. öngördükleriniz, yaşadığınız yerin ufkunun ötesinde belki, bir bir önünüzden geçerken ve gösterirlerken kendilerini, biadlar mı neydi, yoksa bağıtlar mı bozuldu, bir şey görmüşsünüz, ilk şey görmüşsünüzdür. hiç’den bir piç’siniz artık.
yorgun argın eve gelirsiniz. önce ortalığı toplarsınız. yerleri süpürürsünüz. birikmiş tabakları, bardakları makinaya atar, tencereleri elinizde yıkarsınız. sonra çamaşır makinanıza beyazları atarsanız. ütüyü tamir ederseniz. evi havalandırır, yatak çarşaflarını değiştirirsiniz. okumadığınız, üst üste dizili birikmiş kitaplarınız ile günlüklerinizi – notlarınızı çöpe atarsanız. okuduklarınızı da balkonda yakarsanız. arşivlerinizi siler, haritalarınızı yırtarsınız. sıcak bir duş alıp mastürbasyon yapıp gevşersiniz.
mutfağa gider, teflon bir tava bulup içine iki yemek kaşığı kadar mısırözü yağı koyarsınız. kızmaya başlamadan iki yumurta kırar ve yumurtaların etrafına ketçap gezdirirsiniz. ketçabın yanmaması için de etrafına su gezdirirsiniz. kapağını kapatıp iki dakika harlı ateşte, üç dakika kısık ateşte, ara sıra kapağı açıp birikmiş buharı dışarı salarak yumurtanın sarıları katılaşmadan pişirirsiniz. taze ekmeğin ucunu kopartıp önce ketçaplı kısma sonra da yumurtanın sarısına banıp iki lokma yersiniz. gerisini çöpe atarsanız. ketçaplı yumurta mı olur?
yemekten sonra zuladaki gözünüz gibi sakladığınız şarabı açarsanız. üç yudum, lavobaya, hayyamın ruhuna dökerseniz. şarabı, kadeh niyetine su bardağını, çerezlerinizi alıp yatak odasına giderseniz. ayaklarınızı uzatırsınız. artık yazmaya da gitmeye de hazırsınızdır.
bu noktada, işte bu son tahlilde yazacak bir şeyinizin olmadığını görmek şaşırtıcıdır. çünkü söyleyecek her şeyi söylemiş, tükenmiş, yine-yeni- bir çember çizmişsinizdir. hem de en olmayacak yerde, çember olmaması için her seferinde yolunuzu, yönünüzü, yerinizi değiştirdiğiniz halde. çemberleştirilmişsinizdir.
ama içten içe bilirsiniz. son bir söz mutlaka vardır, olmalıdır da. ve-şairin söylediği gibi- son söz aslında ilk sözünüzdür:
“SAYIKLAMALARIM SİZİN OLSUN, BANA DÜŞLERİMİ VERİN!”
-nedir bu? anlam mı?
-bu bir deniz minaresi kesitidir yalnızca..artık.
Kategori: DÜZ YAZILAR
Yorumlar