“sende bu mecnunluk hevesi varken,
çölünü de kendin yaparsın gönül…”
(anonim)
yine uzaklara bakındığın bir günde, derinlerdeki bir telaş içinde, saklarken bir şeyleri ya da saklanırken bir şeylerden; bir kıvılcım, değil! bir ateş; değil! bir yangın mı yoksa? bir sağanak mı; değil! bir fırtına ya da, bir kavga; belki! uzaklara bakındığın bir günde…
söylemeye sözün yetmez, söylenecek gibi değil…
bir kavga demiştik ya, bir yenilmeme meselesi; işte başlamıştır artık, kendince bir tanımlamadan sonra, “korktuğun”, nihayet başına gelmiştir. umutla çıktığın yoldasındır işte! unutmamak için, yoldasındır. seni umutlandıran da yolun bilinmezliğidir. yalnızca yürümektir artık ilgilendiğin. seninledir yine, bilinmezliğin…
aşkın haritası yoktur, o sebepten kaybolunur…
ne bu yürüyüşün başlangıcı bir fetih hazırlığıydı, ne sağlam adımlarla ilerliyordun yolda, ne de uzakta, çok uzakta da olsa bir resim vardı görmeyi beklediğin. sevinçli bir resim ya da sevimsiz bir merasim… işte vazgeçemediğin!… gülüp geçemediğin…
belki de ben zaten çölüm, gönül uğrar bazı günüm…
yoldasın!… yürüyorsun!… kendinde değilsin işte, ve kendi kendine de değilsin!… başka hayallerle bu yolda, bilindik resimlere yürüyen belki, belki koşan sağlam adımlarla, ne yaptığını bilen, başkaları var. ama sen yalnızsın. yalnız olmak istediğin için, yalnızlığı “kendi kendine” seçtiğin için, yalnız ve yürüyorsun. belli belirsiz bir izin peşinde, körsün, isimsiz ve resimsizsin… tarifi zor bir kavgada taraf…
yürüyüşünle kutsadığın yoldayım şimdi…
seninim yine…
Yorumlar