Kaplanın sürünün en güçsüz en çelimsiz yavrusunu parçalayıvermesi nasıl da içimizi sızlatır. Bu gün anlıyoruz artık, gereklidir bu. Doğal seleksiyon falan. Fakat biz mağaradan bu anlama yeteneğimizle çıktıysak biraz da o sızıyla çıktık aslında. O sızı bir isyandır. İnsanın doğaya başkaldırırken attığı bir çığlıktır. Bastırmak belki o kadar akılcı değil. O sızıyı susturabilir insan. Nükleer silah yapıp sonra kullanabilir de. Her şeyi mantığa uygun kılmak mümkün de… Yüzü kızarmadan hatırlamak? İşte o biraz zor.
Yorum BırakKategori: DÜZ YAZILAR
“Bir kimse aşık olsa, aşkını, namusunu lekelemeden korusa ve ölse, o şehittir” Hz. Muhammed
Yorum BırakElinde papatyalarla kapımı çalan kadın. Ne desem ben, nasıl anlatsam? Yine gel falan değil mevzu… Hiç gitme.
Yorum BırakKollarımdan çiçekler fışkırsın, çiçeğe kesmek istiyorum. Kurda kuşa, börtü böceğe yuva olmak istiyorum. Bu yalancı bahar çıldırtır insanı. Pırıl pırıl, gencecik bir kızla sevişip bir daha görmeyim istiyorum. Derinlik, duyarlık olmasın. Yalnız bahar ve milyon yıldan süzülmüş bal kokusu, çiçekli kısa etek giymiş kızın dudaklarında. Genç ölen her erkek için, gerçekleşmemis her düş için bir kez öpmeliyim bu kızı. Nedenini bilmeden öpmeliyim. Düşünmeden, coşkuyla. Tozlaşıp konmak istiyorum. Rüzgar savursun beni, böcekler taşısın. Uzun saçlı kısa etekli kız sana tozlaşmak istiyorum. Benden geriye hiçbir şey kalmasın, adını bilmediğin bir çiçeğin kokusundan başka. Gece odanda müzik dinlerken aç pencereni, bak milyonlarca metrekarelik…
Yorum BırakOn bir on iki yıl oluyor. Yaz tatiliydi. Akşam üzerleri basket oynamaya çıkardık. Orta yaşlı bir adam vardı. Akşamları hep parkta olurdu. Yalnız bizimle oynarken fazla elleştiğini düşünür olmuştum. Bir gün parkta yalnızdık, teke tek maç ettikten sonra sarıldı bana. Boynumdan öptü. Bıyıklarının battığını hatırlıyorum. Bir daha o taraflara uğramadım kimseye de bir şey söylemedim. İşte bu adamla geçenlerde otobüs durağında karşılaştım. Saçı dökülmüş, hafif aklaşmış. Bıyıkları aynı şekildeydi ama. Beni tanıdı kendileri. Acayip rahatsız oldu. Arkasını döndü hemen. Sabahın o saatinde takım elbiseleri giydiğine göre memur falan olmalıydı. Ne diyim umrumda değildi aslında. O yazdan sonra aklıma bile gelmedi.…
Yorum Bırakİnsanın insana duyduğu temel duygu sevinçli bir sevgidir. Tersinin geçerli olduğu her durum mülkiyetin yarattığı tahribattan ibaret. İdeolojik mi, safça mı, salakça mı, romantik mi, toyluk mu? İtiraf etmesi zor o kadar.
Yorum BırakDoğuştan kör bir adamın hayatı boyunca hiç koşmamış olması muhtemeldir.
Yorum BırakÇocuk, bunları sana söyleyip canını sıkacak değilim. Ben de siteye yazarım. Bu top oynadığın boktan tozlu arsa var ya, kırk yıl sonra hatırlıyor olacaksın.
Yorum BırakToza bulanmış sarı bir kancık bu şehir. Bin memesi var. Bin yavruyuz. Çamurlu memelerine saldırıyoruz hırsla. Çığlık çığlığa trenler yırtıyor karanlığı. Bir fahişenin derisini yüzüp kanat biçtiğim gece, uğursuz bir mezarlık kuşu şimdi. Yükseliyor göğünde her kanat vuruşuyla, yükseliyor şehrin üstünde. Bu tren garlarında neleri uğurladın sen, masumiyeti, düşlerini, gençliği. Hızla kirleniyordun, bir şey yapmadın. Biliyordun oysa insan ya uyuyamaz ya böyle günlerce uyur. Hayatı reddettin sen. İntiharın en korkakçasını seçtin, uyudun.Düşlerin bir bir silindi, elinde tutmak için kılını kıpırdatmadın. İşte şimdi burdasın, gülümseyen fotografına bakıp çocukluğunun, avutuyorsun kendini. O çocuğu kendi ellerinle öldürdün. Gözlerini binlerce salak yedi, ağzını burnunu…
Yorum BırakÇüküyle yeni oynamaya başladığı günlerdi. Sürekli pişman olurdu, tanrı onu cezalandıracaktı otuz bir çektiği için. Her defasında söz veriyordu bir daha yapmayacağına. Bir gün tam asılırken sarışın bir kadın girdi odaya. Gözlerine inanamıyordu. Zaten yalnız kendisi görüyordu. Marlyn ismini verdi ona. Marlyn’le sabahlara kadar sevişiyorlardı. İlk öğrendiği, menisinin cehennem ateşini söndürebileceğiydi. Bir gün marlyn fısıldadı kulağına, ıslak bir yere gireceksin. Sonra sıcak bir şey de olacaktı; bunu en son söyledi. Ortadan kayboluverdi sonra. Marlyn’i çok özlüyordu çocuk. O günlerde sarışın bir kız çıktı. Herkes görebiliyordu kızı. İçine girdi çocuk. Marlyn ne anlattıysa aynısıydı. Gülümsedi. Kız kendisine gülümsediğini sandı, gülümsedi o…
Yorum BırakDevlet dedi ki, oğlunu savaşa gönder. İbrahim oğluyla konuştu. Oğlu dedi ki, madem devlet istiyor beni savaşa gönder baba, kılım kıpırdamaz. İbrahim içi kan ağlasa da oğlunu otogara kadar götürdü. Tam davullar zurnalar eşliğinde uğurluyordu ki gökten bir koç indi. İkinizin de imanına inandım, dedi devlet. Artık evlatlarınızı değil hayvanları kesin benim için. İşte böyle böyle oldu. Bana da anlatmak düştü.
Yorum BırakYıldızlı geceler ne hatırlatır sana? Bir gece kumsalda çok içip denize yalvardığını mı? Tanrısızlığı bir sızı gibi hissetmiştin içinde. Yıldızlı bir gece nedir ki? ilkokul çocuğuna ne diyeceğini şaşırmıştın astronot olmak istediğini söylediğinde. Düşler kırılmamalı belki bir vakit, yalan ne o zaman? Yapayalnız bir fahişe insanlara güvenmediğini söylüyor televizyonda, köpek besliyor boğaz manzaralı bir evde. Nasıl bir küskünlüktür bu yıldızlı bir gecede anladın sen. Yıldızlı geceler bir kızın uzun saçlarını anımsatmıyor ne yazık.
Yorum BırakAraba tamircilerinin olduğu semtte en çok seyyar börekçiler ve çocuk işçiler çarpıyor gözünüze. Ufka kadar uzanan bir beton yığınının ortasındayız. Ne bir yeşillik ne geniş bir meydan. Bu çocukların yoksul anne babalarından bir farkı var. Büyüdükleri bir köyleri yok; arasıra kaçacakları bir köyleri yok; akrabalarıyla gelen tereyağları, yumurtaları yok. Bu parçalanmış kadavraya benzeyen şehir, bu çarşı, bu börekçiler var. İlerde zengin olup deniz kenarında tatil yapma düşleri var bir tek. Amerikan hamburgercilerinde yemek yeme düşleri var bir tek. Geride bir köyü yok şimdi fakirlerin. Babaanneler, annanneler ölüyor hızla. Çocuklar büyüyor bir kez olsun saf bal yemeden. Vıcık vıcık yağlı börekler,…
Yorum BırakÇocukluğumda bir kere köye gitmiştim. Toprak testilerle su taşırlardı çeşmeden. Toprak bardaklar vardı. Soğuk ayran koyup içmesi pek bir keyifli oluyordu. Toprak bir fırın vardı. Kapları onun içine koyup pişiriyorlardı yemeklerin çoğunu. Akşam olup dünya hararetini atarken köylü kadınlar geniş avlulara kilimler serip koyu kaçak çaylar içerdi. Hep gülüyorlardı sanki, aklımda öyle kalmış. O tarihlerde kiremit bizim köye ulaşmamıştı. Toprak kerpiç evlerin toprak damları vardı. Baharda gitmiştik köye. Toprak damlarda papatyalar açmıştı. Seyrek bir çim örtüsü de vardı damlarda. Dam yapılırken toprağın içinde neyin tohumu kaldıysa açıyordu bahar gelince. En çok o damlar aklıma gelir, adem topraktan yaratıldı denince. İnsanoğlu,…
Yorum BırakKaranlık bir sinema salonundan çıkmışım. Alnımı ısıtan güneşin çıplak sarı ışığı. Sokağın ortasında gözlerimi kapayıp yüzümü güneşe dönüyorum. İnsanlar yürüyor sağımda solumda. Alnım genişliyor, bir duyarga gibi algılıyor güneşi ve bakışları. Kızıl kısraklar nalları altında dövüyor beynimi. Damarlarım şişiyor, kızarıyor yüzüm. Aralıyorum gözlerimi. Karışıyor ışık ve insan. Beyaza kesiyor dünya. Diniyor gümbürtüsü atların. Körük gibi solukları uzakta. Atlar izliyor uzakta beni. Sonra biri dolu dizgin sürüyor üstüme. Gittikçe yaklaşıyor sesi. En sonunda gelip duruyor önümde. Korktuğumu belli etmiyorum. Hayvanın sıcak nefesi yüzüme çarpıyor. Atlı arkasına attığı cesedi fırlatıyor yere. Çekip gidiyor, bir kıvılcım gibi… Bir an var bir an yok.…
Yorum Bırak