İçeriğe geç →

Kategori: DÜZ YAZILAR

BUGÜN YO-YO

uyandığımdan beri boğazımda yumruk gibi duruyor. bu sefer “neden” ne, ben de bilmiyorum. uyandığımda öylece duruyordu işte. kalktım, yüzümü yıkadım. uzun uzun aynaya baktım. ha döküldü, ha dökülecek… bir şeyler düşünmeye çalıştım. kötü şeyler. eskiye dair işte. onun ölümünü düşündüm. olmadı. “gittiği yerde mutlu olmalı” demişti bir dostum. perdeleri kapattım. “sultans of swing” i koydum. resmine baktım uzun uzun. yok. illet yapıştı sanki oraya, dökemedim. giyindim. şehri turladım. sokak aralarından. emekli öğretmenler kıraathanesinde çay içtim. gazeteye göz gezdirdim. eve gelip bulaşık yığınına daldım. dalmışım. bardağın kırıldığını algıladığımda düğüm de çözüverdi kendini. önce gözlerim yandı. sonra boğazı tıkayan o ağrı yaş…

Yorum Bırak

PATİKA – 1

Gece boyunca çimlerin ıslaklığında parladı durdu koca bir ay. Gümüş bir pırıltının içinde ağaç dallarının çıtırtısını dinledik. Ateşin başında daha da büyüdü gözlerimiz. Korkunç ifadelere büründü. Başıyla uzaktaki köyü gösterdi: “Buğday başakları gibidirler, aynı rüzgarla dalgalanır, aynı yöne eğilirler. Vakti gelince tohumları toprağa düşer, vakti gelince kurur ölürler. Yavruları tıpkı buğday başakları gibidir. Tohumları toprağa düşer, sonra kurur ölürler. Yüzlerce yıl, binlerce yıl.” Kederli ve büyük bir ânın geldiğini hissettik, sustuk. Ayaz gecenin içine utangaç bir çocuk gibi sessiz ve yanakları kızarmış geldi sabah. Sabahı uyandırdık. Yüreklendirdik. Tozlu sarı bir köpeği vardı çobanın. Sanki bu köy kurulduğundan beri böyle oturuyordu.…

Yorum Bırak

BUGÜN ANDES

kolumun ağırlığından karnını ezerim korkusuyla rahatça beline sarılamamışım sen uyurken.

Tek Yorum

BUGÜN ODA İÇİ

kare olarak algılamak isteriz, çember gibi yaşarız hayatı. olanlar olmamış, olmamışlar olmuş gibi… -di, -yor, -ecek… çember.

Yorum Bırak

ŞEHİR

bak bir şehir dediğin tanıdığın on yüzden ibaret.

Yorum Bırak

SENDEN SONRA

senden sonra iyi gitmedi hiçbir şey. hangi tanrı ilgilenir bu işlerle bilmem ama, lanetinin üzerimde olduğuna kuşku yok. çingene teyzenin biri, ki bu kadar genel bir betimlemeye yakışmayacak kadar nev-i şahsına münhasır bi kadındı, el falıma bakmak istedi. elimdeki yaraları görünce başını kaldırıp gözlerime daldı uzun uzun. sonra gözlüğümü çıkarıp biraz daha seyretti. nice sonra, derince bir nefes çekip içine, “koparma da iyileşsin yaraların” diyerek kalktı, yokuştan aşağı yürümeye başladı dört çocuğunu peşine takıp. neyse ki gözden kaybolmadan yakalayıp alabildim gözlüğümü.

Tek Yorum

DİP – 25

– … – … – Önce sen söyle… “DİP”te bunlar olurken, bir caddeyi boydan boya yürüyor da olabilirdin; bir kitabın son sayfasını çeviriyor da… Ve belirgin bir sonu olmayacaktır. Bazı şeyin belirgin bir başlangıcı da olmadığı için… (YÜZEY) korkularınla baş başa umutsuz ve silahsızsın görüyor herkes içini görüyor çırpınışını soruyor da içten içe ne oluyor? ne olacak? ve kimse sahiplenmiyor düşlerini, nedenini… bir ışık, gördüğün anda bir ışık ki kaybolmakta soramıyorsun da, yazık! ne çözecek bu düğümü? “san”dığın anda da, yazık! tam ortada kalmaktasın ve kimse göremiyor göz- yaşlarını, nedenini… sondan başa mı gidiyor? baştan beri hep mi yanlış? bir…

Yorum Bırak

DİP – 24

öyle uzaktır ki artık başladığın o ilk anlam anlamı kaybettiğinde ışıklar çoktan sönüktür anlatmaya mı çalıştın? belki anlattın seyrini ama kimse izleyemez izlediğin, nedenini…

Yorum Bırak

DİP – 23

– Bana esas soruyu sormanı bekledim hep. Ama sen buna –aslında- yaklaşamadın bile… – Hangimizin “esas” sorusunu? – Ya “esas” soru buysa?… Kaçmaktan başka çaresi olmayanla, “kaçan” kişi aynı kabul edilemezdi. Kaçmak, söylemeye çalıştığım, bir tercih olmalıydı. “Kaçmamak” da bir tercih olduğu gibi… Bu noktada soruna, yani, nedenime yaklaşan bir durum ise, bir tercih yapmaktan başka çaresi kalmayanla, hesaplıca bir tercih yapan arasındaki ilişkiyi (çelişkiyi) anlayabilmekti. Ama her şey, yine burada, başa dönüyordu. Kaçıyordum ve buna bir anlam yüklemek zorunda değildim. Zaten, kaçarak, bunu ödemiş oluyordum. Bir “neden” yüklemek zorunda değildim. Benim zaten bir “nedenim” vardı… Kaçmak da, yine ve…

Yorum Bırak

DİP – 22

– Kendi başına çözebileceğin işleri bile bana yüklemeye başlamıştın. Bunun açıklamasını az çok yapabiliyordum aslında. Ama düşündüğüm gibi olmamasını da umut ediyordum içten içe. – Seni bir “kaçış” olarak mı görüyordum yani? – Hep öyle görmüştün zaten. Ve bunu gizlemiyordun da. Gülümsediğin üzere… Kaçmak, topyekün bir eylemdi. Yaşayışına, düşüncelerine, duygularına, söylediklerine, yazdıklarına kadar sızıyordu. Tam bir şey yapacakken örneğin, yapamıyordun, yapmıyordun. Ya da, yazacakken tam, yazamıyordun. Bu, bir “yetersizlik” mi, yoksa “gereklilik” miydi? Yani, zaten kaçtığım için, bir şeyleri anlatmam engelleniyor muydu, yoksa, yine kaçan biri olarak, “anlatma”yı kendime yakıştıramıyor muydum, anlatılması gereken zamanda? Eğer öyleyse, yanlış zamanlarda anlatmış olmam…

Yorum Bırak

DİP – YİRMİ BİR

sondan başa mı gidiyor? baştan beri hep mi yanlış? bir şey olacaksa eğer bir şey, “olmamış” demektir! ortada duruyor işte düşmeyi bekleyen biri ve hiç kimse çözemiyor gizlediğin, nedenini…

Yorum Bırak

DİP – 20

– Benden korktuğunu söylemeye çalışıyorsan buna gülerim! Sana nasıl zarar verebilirim ki? – İşte yine aynı görüntü! – Böyle görünmesini sen istemiştin ama… Her şeyin, başlangıcı olmalıydı, diye düşünüyordum. Bu, tarihsel bir başlangıç da olabilirdi, konumsal bir başlangıç da. Bu durumda, ya sorunun -nedenimin yani-, ilk ortaya çıktığı zamanı tespit etmeliydim, ya da soruna temel teşkil eden noktaya ulaşmalıydım. Bu ikinci yolu izleyeceksem çok daha dikkatli davranmalıydım. Çünkü bu, birinci yolun, yani tarihsel bakış açısının, dairesel bir örneği gibiydi. Yani, eğer bu yolu tercih edeceksem, bir öncelik-sonralık ilişkisi aramamalıydım. Noktalar arasındaki uzaklık, zamansal değil, konumsal bir uzaklıktı. Birinci yolu tercih…

Yorum Bırak

DİP – 19

– Dönüp dolaşıp yine aynı şeyleri konuşuyoruz bence. Aynı soruları soruyoruz birbirimize ve aynı cevapları veriyoruz değişik cümlelerle. – Bunu fark etmiş olmak her şeyi çözüyor mu peki? – Sorun da bu zaten, hiçbir şeyi!… Yaşadığımız her an, evet, bize bir şeyler katardı. Olumlu ya da olumsuz olmasından bahsetmiyorum. Herhangi bir konu üzerinde düşündüklerimiz, önceki “an”lardan bağımsız olamazdı. O anların biçimlendirmesinden soyutlayamazdık kendimizi. Bu durumda, tıpkı bir filmin fotoğraf karelerinden oluşması gibi, bizi çevreleyen her şey de tüm o anların yansımalarından oluşuyordu. O anlardan birini bile yok etmeyi başarmamız, bugünkü yansımaları da farklı yönlendirebileceğimiz anlamına gelmez miydi? Peki o anlardan,…

Yorum Bırak