İşe yumurtanın tazeliğinden başlamak lazım. Taze yumurta nasıl anlaşılır? Bunun-benim de bilmediğim- bir çok yolu vardır elbette. Hepsinin temeli-daha doğrusu bayat yumurtanın- yumurta içindeki sıvı maddenin zamanla buharlaşıp kabuk gözeneklerinden uçması mantığına dayanıyor. İşin bilimsel içeriğine girmeden birkaç yöntem; yumurta sallanır eğer içinde sanki ağırlık yada boşluk varmış gibi bir his uyandırıyorsa bayattır, taze yumurtanın sarısı büyük ve açık renktedir. Tavaya biraz uzak bir mesafeden kırınca çabucak dağılır. Yumurta ışığa tutulur; ışığın tonu her tarafta aynı ise muhtemel tazedir, bazı kısımlar daha koyu ise kesinlikle bayattır. Taze yumurtanın kabuğu ince olur. Kabukta kahverengi gözenekler var ise yenmemesi tavsiye edilir. Lezzet…
Yorum BırakKategori: DÜZ YAZILAR
senin yağmur dediğin kaçta kaçıdır denizin.
Yorum Bırakparmaklarım klavyede gezerken, seni görmüşler. selam söyleseydiniz dedim, geldiğin gibi gidivermişsin.
Yorum Bırak“hanc marginis exiguitas non caperet” sayfa kenarında kanıt için yeterince yer yok!
Yorum Bırakilk gün tostun arasına 1mm kalınlığında kaşar kestim. sonra kaşarın kalınlığını her gün 1mm arttırdım. her gün +1mm kalınlıkta kaşarlı tost yedim. 10 gün sonunda anladım ki; en güzeli ilk gün yaptığım tosttu. bunun böyle olacağını ikinci gün anlamıştım zaten. mesele benim ne tost yemem ne de 1mm*10=1cm. mesele tamamen senin tost sevmen.
Yorum Bırakcan sıkıntısından evde saklambaç oynamaya karar vermiştik. nereye saklanırsın? ben bezden yapılmış portatif elbise dolabının içine girdim. yalnız bir salaklık yaptım; dolabın içine girerken terlikleri dışarıda unutmuşum. hem de uçları dolabın içini gösterir biçimde ve nizami olarak. o an ne düşündüm, düşündüm mü hatırlamıyorum. eskidendi. dalga geçtiklerini ve çok güldüğümüzü hatırlıyorum yalnızca. büyüdükçe yaptığımız salaklıklar bu kadar kolay unutulmuyor. ne kimse bu kadar çocukça hatalar yapıyor, ne kimse gülüyor, ne de telafisi kolay oluyor. demem o ki; biz büyüdükçe hayat dalgınlığımızdan istifade, kıstırıp bir köşede, donumuzu indirip kaçıveriyor. kime şikayet edersen et, hiç bir şey eskisi gibi olmuyor. -kaç yıl…
Yorum Bırakne kadar az fotoğraf çektirmişim son beş yıldır. elimde dört tane resim var. üçünü yırtıyorum, içinde sen yoksun. diğerinde de zaten bana bakmıyorsun.
Yorum Bırakihtiyar rum meyhaneci, meyhane müdavimi, sakal, amca gibi anlamlara geliyor “barba”. babamın “barba mehmet” için söyledikleri daha çok ikincisine giriyor: “çok içerdi. o zamanlarda akşamcıların devamlı gittikleri meyhanelerde kendi şişeleri olurdu. üzerinde isimleri yazardı. gece eve geç kaldığında -bir yerlerde düşüp kalmasın diye ekliyor- meyhane meyhane arardım dedenizi. kör kamil, çamur şevket, bilmem hangi salaş bir meyhanede… her gittiğim yerde şişesine bakardım, buraya gelmiş mi diye. her akşamcı çizerdi şişesini meyhaneden ayrılmadan önce. bulurdum en sonunda. bana da konyak söylerdi. son kadehi beraber içer kalkardık. ama ben korkarak içerdim. belli olmaz, sarhoş olduğunda döverdi bazen niye benim yanımda içtin diye”…
Yorum Bırakçalışıyordum, dalmışım. kafayı kaldırdığımda saat 13:00’e geliyordu. toparlanıp çıkacaktım, mübaşirler kapıyı üstümden kilitlemişler. kaldım duruşma salonunda. aklıma ilk önce kasıtlı yaptıkları geldi. yok, olmaz, yapmazlar. unutmuşlardır. içeri bakmak akıllarına gelmemiştir. bir daha asıldım kapıya, yok. seyirci sıralarına oturup bir sigara yaktım. aptallıktan mütevellit bir şaşkınlık… salonu incelemeye başladım. bir çıkış yolu… o zaman farkettim pencerelerde parmaklık olduğunu. kürsü, dolaplar, dosyalar, kağıtlar, masalar, daktilo, adalet mülkün temelidir. kalktım. dolaştım sıraların arasında. tanık kürsüsüne çıktım, katibin yerine, avukatların takıldığı bölmeye sonra da sanık sandalyesine oturdum. bir sigara daha yakıp dışarıyı seyretmeye başladım. yağmur da başladı. ahmakıslatan… parmaklık. güneş, gökkuşağı, parmaklık. kalkıp hakimlerin…
Tek Yorumbir daha ‘vecihi’ olamayacakmışım gibi geliyor. zaten senin de ayakların büyümüş. ne terlik oluyor, ne ayakkabı.
Yorum Bırakilaçları keselim, dedi doktor. ilaçları kestim, dedim doktora. sonuç? sordu doktor. kediler, dedim ben de. bir altı ay daha o zaman, dedi doktor. dedim, kediler geçmesin yanımdan. saçlarımı kimse çekmesin. kimseyi bileklerinden tutmayayım. elim kırılsın, tutmayayım. asabisin, altı ay daha…. doktor dedi. bileklerinizden öperim, ne diyeyim.
Yorum Bırakhayat doğal sınırlara dayandı.
Yorum Bırakmorga giderken arabanın kasasında üç kişiydik. mübaşir, teknisyen ve ben. mübaşir aptal aptal sırıtıyordu; “bu ay 18 otopsiye gittik, tanesi 5 kuruştan hesapla..” hüseyin abi oralı olmadı. derin derin çekti sigarasını. normalde yolda iken rastladığı garip olayları anlatır, işinin zorluğundan bahseder dururdu. “nedir hüseyin abi?” diye sordum. “çocukmuş bu seferki” dedi. “çocuklar zor. hepsi zor da bunlar daha bir zor gülüm. kesemezsin. elin titrer. için çekilir. üç gün uyuyamazsın.” gözleri dolar gibi oldu. oldu, olmadı gözüm mübaşire kaydı. parmaklarını sayıyordu hesap yapar gibi. hastaneye geldiğimizde savcı önde, biz arkasında morg kapısından içeri girdik. hüseyin abi otopsi odasına daldı. biz imamın…
Tek Yorumyanıma su aldım yatmadan önce. susarız diye. ne çok olmuş beraber susmayalı.
Yorum Bırak255 asal bir sayı değil. 3’e bölünür, 5’e de bölünür mesela. yeri geldiğinde, gün gün, 255’e bölünür.
Yorum Bırak