İçeriğe geç →

Kategori: DÜZ YAZILAR

BİSİKLET HİKAYESİ

burda asfalt bitiyor. belediyenin yeni yaptığı yolun inşaatı başlıyor. şehirden çıktım. tekerler toprakta dönmeye başladı, şimdi rahatım. sabahın köründe ne işim var kırda bilmiyorum. nehrin akış yönüne ters sürüyorum. yanımdan hızla geçen arabalar yok artık, apartmanlar yavaş yavaş kayboluyor. yaz sabahının diri serinliği güzeldir. bu saatte üstüne çiğ düşmüş çimlerle bir olup titremek güzeldir. gök temiz, ufukta tepeler açık seçiliyor hala, kuru toprak havadaki nemi emiyor. kuş sesleri. uykum açılıyor, hızlanıyorum. az sonra bir piknik alanının içinden geçiyorum. şehre bu kadar yakın olunca insanlar sık geliyor, etrafa gazeteler, pet şişeler, mangal külleri saçılmış. sevgilinle vakit iyi geçsin diye sevişmeye başladıysan…

Tek Yorum

MÜHİMMAT

diyecektim ki bir, bu yazdığın şiir değil; iki, can yücel’in değil. dememe fırsat kalmadan yığılmışım yere. nice sonra gözlerimi açtığımda farkettim herhalde… merminin nerene geldiğiymiş mühim olan… tabancanın markası değil.

Yorum Bırak

TAVŞAN HİKAYESİ

almanya’daki dayım geçen ay oyuncak bir tavşan getirdi bana. iki bacaklı, kolları olan bir tavşan. tavşanımın boyu benimkinden uzun. üstünde çizgili bir pijama var. hep hınzır bir sırıtışla bakıyor bana. hadi evden kaçalım. hadi ağaca tırmanalım. hadi ateş yakalım, kuş yakalıyalım. boyumdan uzun kocaman bir tavşan, ancak iki kulağından tutarak yerde sürüyebiliyorum. ben de onunla konuşuyorum. yatalım tavşanım, geç oldu, sonra annem kızar. acıktın mı tavşanım, hadi yemek yiyelim. tavşanım sana masal anlatıyım ister misin? gece uyanınca sakın korkma, kaçırmaya çalışan olursa ben korurum seni. biz babamla yürüyüşe çıkıcaz, uslu dur emi tavşanım. ağlama tavşanım, dizimdeki kan birazdan diner. dün…

Yorum Bırak

YÜRÜYEN DE BİR, YOL DA

mecbur, çekeceksin bu çileyi, mecbur. gördükçe canlanacak için. için kan ağlayarak, mecbur… sabret diyeceksin sabrettiğine inanmasan da. nasılsa yol da bir, yürüyen de… bir yere varılır elbet. bekle biraz daha, büyürsün; bekle biraz daha, gülersin. hele bekle biraz. el alem diline de doladı mı, bir de rezil olduğumuz tamamlanırsa, bak o zaman aşk neymiş. her bakışında elinde olmadan fışkıran bu sevinç, anlamsız ümit, nerden geldiği belirsiz mutluluk, göğsünde kabaran alev, açan çiçek… her taşın altına saklanan resmi, her söze sızan ima, bir türlü kurtulamadığın, o yüze sürüldün mü? yoksa o yüzden sürüldün mü? dayanamayacağın kadar güzeldir bazen. bakmaya doyamadığın değil,…

Yorum Bırak

YORGUNLUK

“gözyaşı aşkın teridir aslanım, terleycen elbet, terlemeden olmaz”. sonra ağzına bi lokma atıp çiğnemeye başladı. bi yandan da ağzının kenarlarını siliyordu peçeteyle. ağzında lokmayla, kaşlarını yapacak bişey yok der gibi kaldırıp tekrarladı “terleycen”. pantolonunun üzerindeki ekmek kırıntılarını eliyle süpürüp sandalyeyle masa arasına sıkıştırdığı göbeğini derin bir nefesle kurtardı. masadan destek alarak kalkıp omzuma hafifçe vurdu iki kere. “evet pozantı’da incekler…pozantı” diyerek ilerledi sonra.

Yorum Bırak

Neden?

en sevdiğini düşledin yine, biraz önce. hayal kurdun, gerçekten adım adım uzaklaştığını pekala bilerek. en sevdiğim dediğini riske attın yine. sevdiğini riske atar insan, gerçekçi olmaz bazen. madem seviyorsun, neden gerçekçi değilsin bu konuda?

Yorum Bırak

ARMUT DİBİNE DÜŞER

– gosgoca bi kederin meyvesi tam da dibine düştü işte del’oğlan. öyle başladım ben bu ağacı yontmaa. şimdi ben sana onu diyem, sen yazıp çizen adamsın, başını sonunu sen garalayıve.

Yorum Bırak

GÜNEŞ, SEN BENİ NE İÇİN PİŞİRDİN?

İki soba yanardı evde. Biri salonda, diğeri yatak odasında. Gece olunca iki abin salonda uyurdu, sen yatak odasındaki büyük sandığın üstüne atılmış bir döşeğin üstünde. Gece yatmadan önce yakılırdı hemen sandığın başucundaki soba. Hala hatırlarsın o işçi mahallesinin kömür ve çamur kokusunu. Isınan döşek ve yorgan, ısınan kemiklerin, kızaran yüzün, ağırlaşan göz kapakların. sobanın üstünde dil denen metal bir parça olurdu, maşayla açarlardı onu. Tavanda turuncu ışıklar dalgalanır, dinlerdin çıtırdayan odunu, ara ara çatlayan kömür parçalarını. Kızıl zırhlarıyla gürüldüyerek akan bir ordunun en önünde saldırırdın düşmana. Sonra yüzlerce çiçek açar, karanlık köşede sinsi bir gölge seni izlerdi. Sonra uyku. Şimdi…

Yorum Bırak

Hayal

geceleri kar yağardı büyüdüğün şehire. öyle yumuşacık ve yavaş yavaş öğrendin hayal kurmayı ve ümidi.

Tek Yorum

GÖZYAŞI

sağ elinde beyaz boş bir kağıt, barın kapısını kendi ağırlığıyla iterek açtı. akşam yeni çökmüştü. kadife ceketinin yakasını kaldırmış, sol eliyle de iki tarafını sıkıca kavuşturmuştu. ben kapıya karşı bir masada oturmuş sigaramı içiyordum. gözyaşının damlamaması için iri siyah gözlerini kırpmadan yürüyordu bana doğru. Hemen önümdeki masaya geldiğinde kağıdın buruşmasını önemsemeden yumruğunu sıkıp masaya dayandı. sol elini ceketinden ayırıp sandalyeyi güçlükle çekti. sonra girişinde el çırpması olan bir parça başladı. eller çırparken ahşap sandalyeye yavaşça çöktü. bi kaç saniye, yumruğunu kağıtla birlikte sıktığı elini alnına dayayıp masayı seyretti. derin bir nefes alarak başını kaldırıp gözgöze geldiğimizde kadın solist de parçaya…

Yorum Bırak

SARILMAK İÇİN DÖNDÜĞÜMDE YERİNDE YOKTU

sarılmak için döndüğümde yerinde yoktu. korkuyla uyanmışım. telaşla fırladım yataktan yorganı tekmeleyerek. odadan sendeleyerek çıkıp banyonun ışığını yaktım, orada da göremeyince salona dalmışım uyku sersemliğiyle. ikili koltuğa yatmış. büzülmüş soğuktan. dizlerini karnına çekmiş. elleri iki bacağının arasında. ayaklarını koltuğun köşesine sıkıştırmış. birden bi telaş sardı. yorganı kucaklayıp geldim yatak odasından. becerebildiğim kadar yavaşça örttüm üzerini. su ısıtıcıda su ısıttım. havada tutarak. tezgahta durunca çok ses çıkarıyor diye. kaynayacak kadar ısınmadan aldım. bi 70’lik rakı vardı, dibinde iki duble bişey kalmış. onu döktüm. bulamadım başka cam şişe. sıcak suyu ona dolurdum. sıkıca kapadım ağzını. yorganın altından yavaşça ayaklarıyla kolçağın arasına sıkıştırdım.…

Yorum Bırak

ANTRENİN PARLAK BEYAZ AMPULÜNÜN ALTINDA

nedir ya bu nedir… nereye gidiyorsun ya? diye ağlıyordu bağırarak, salonun kapısının hemen önünde, antrenin parlak beyaz ampulünün altında. kolları dirseklerine kadar vücudunun iki yanına yapışık. avuçları havaya bakıyordu. elleri açık, gergin. parmaklarının her biri diğerinden olabildiğince ayrı. içleri bembeyaz ellerinin, parmak uçları kıpkırmızı. çenesinden damlıyordu gözyaşları. bakışları kocaman kocaman. benim üzerimde bir gömlek vardı. çenemi sıkıyordum. üzerinde uzun, kahverengi, ince askılı bir elbise, ayakları çıplak “nereye gidiyorsun” diye bağırıyordu. ben o sıra bağcıkları bağlanmamış ayakkabılarımla kapının önünde durmuş, elim kapı kolunda “gitme” demesini bekliyordum.

Yorum Bırak

GÜNEŞE TEŞEKKÜR ET

Tanıştır kalbini akılla, erkeği kadınla. Bütün büyük adamları unut, sürünün kurbanları oldular hep. Tanıştır çocuğu anneyle, şarkıyı denizle. İntikam boşa çıktı, bir türlü alınamadı öcümüz. Tanıştır hayatı dansla. Dans et, affetmeye gerek kalmasın. Kışkırt şehveti aşkla. İğdiş etme sevgiyle, kışkırt. Alıştır kendini ümidi kırmaya, hiç bir ödül beklemeden ümidi kırmaya, gerçekle tanışmaya. Bir gök taşının üstüne kazılıydı isimler, bir gece dünyaya düştü. Bir dilek tutuldu, erkekliğin sıcak nuru damladı. Sen rahme düştün. Yalnızlık bir tek şey anlatır: Sevmeyi öğrenemedin daha. Bir takım gözler hep ümitle takip etti seni. Ne ağırdır kolay kırılan, babanın gözleri vardı, annenin gözleri… Sev diye bekleyen…

Yorum Bırak

BU BELKİ YILLARDIR BEKLEDİĞİNİZ ANDIR

O pınar kıvrılarak akıp gitti yanından. Sonsuza kadar kaybettin. Kirpiklerine kara bir gölge düştü sonra, hep biraz korkarak güldün. Değil mi ki bu geldi başına, içinde yıkanıyorken daha dün, şimdi uzaksın böyle. Böyle kıvrılıp gitmiş, böyle terkedildin, çorak. O pınar kıvrılıp gitti uzaklara. Sesini kıstın, bir çocuk sesine benzettin. Şaşırmadığın halde şaşırmış gibi davrandın sonra. İlgilenmediğin halde ilgileniyormuş gibi… Pek küçük geldi dertleri hep. Ne vardı bunları konuşacak? Dünyayı yönetsen ne geçerdi eline? Evetler, hımmm’lar, aaa’lar. Gidin başımdan demek zordu çünkü. Korkuyordun içten içe. Bu hüzün içi boş çıkabilirdi, herkes korkuyordu. Belki bir Allah vardı veya yoktu, belki aradığı o…

Yorum Bırak

SELMA?

Güzel yerini ört dedim sana, bu ara sokaklar tekin değil. Sonra hişşt olur. Sıkıldım diyorsun binadan, ağaçtan, yıldızdan ve insandan. Yeşiline de betonuna da… Topla kaynat hepsini yüz derecede, pastörize et veya dezenfekte, yahut borsada halka arz et mesela. Islık çalıyormuş numarası yapma, ağlıyorsun sen. Ömür kısadır, dünya bir karış, bu yüzden sığınamayız hiçbir yere, hiçbir zamana. Biliyor musun bazı insanlar hep mutludur, bazıları hep mutsuz. Ne olursa olsun, hayat böyle. Saat tıkır tıkır işler, vakti gelir, geç kalmış olursun. Geç kalmak için geç kalabilmiş bir insan yoktur. Mesela geç kalkmalı insan dediğin. Kahvaltıda sahanda yumurta yemeli, bol sevişip müzik…

Yorum Bırak