Bu Mc Kinley parkının hiç bir özelliği yok. Mc Kinley’in de bir özelliği yok. Elimdeki kitapçıkta sadece Amerikan başkanlarından biri olduğu yazıyor. Oysa ilginç bir hikayesi olacağını düşünmüştüm. Oturduğum banktan kalktım. Parkı boylu boyunca yürüdüm. Metronun altından geçerek 6. caddeye çıktım. 77. sokak yerine yanlışlıkla 78. sokağa dalmışım. Sokağın da herhangi bir özelliği yok. Sağlı sollu tek katlı evler, önlerinde çimlik alan, garaj, düzgün ve sıkıcı yollar… Sokağı bir uçtan bir uca yürümeye başladım. Aradığımı bulamayınca bir kafeye oturup kahve söyledim. Önümdeki notları açıp okumaya başladım; “Feragat, kelime anlamı olarak kişinin kendi isteği ile vazgeçmesidir. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri…
Yorum BırakKategori: DÜZ YAZILAR
olum geçen cahitlen oturuyoruz aynı böyle. o gün açıktı ama hava. hep ful yıldızdı yani biliyo musun? işte, ben gene aynı bu misal isyankâr konuştum tabi. yengeni anlattım falan filan… dedim o oldu bu oldu, böyleyken böyle. baya uzun uzun anlattım yani buna biliyo musun? ondan sonra kalktım, işicem aa oraya, senin oturduun yere. tam ben indirdim fermarı, çaaat enseye bi yedik şamarı biliyo musun? bi bağardı, kafası da güzel tabi, “inanmayosan tapmaycaksın götüm” dedi “çarpılırsın tabi”. aynen kafa açıldı benim anlatabildim mi o saniye. aynı şimdiki gibi oldum. ama yanlış anlama hani lafından dolayı değil. güzel konuştu cahit de…
Yorum Bırakomuzlarım kırık dökük, başım önde, gözlerimi sehpaya dikmiş öylece oturuyordum. belki bir saattir, belki daha fazla. babam bi kaç kere girip çıktı salona. etrafımda dolaştı. gitti, geldi. nice sonra, hayatında ilk defa, iki elinde iki kadeh rakıyla girdi içeri. kadehleri sehpanın üzerine koyup önümde çömeldi. ben “neyin var”, “ne oldu” gibi bi şeyler sormasını bekliyordum. sağ eliyle ensemi kavrayıp, “balam” dedi. derin bi nefes çekip dudaklarını büzdü. ikimizin de gözleri doluyordu hızla. nefesini yavaşça bırakıp, “ölen ölmüş” dedi. “hadi cenazeyi kaldıralım”.
Yorum Bırak“Kolay gelsin” demiştim sadece. Geçip dükkanıma oturacaktım. Yan dükkanın tadilatı başlayalı neredeyse iki hafta olmuştu. Gürültüsü patırtısı uzadıkça uzamış, artık tatsız bi hal almıştı. Üç gün önce dış duvarın sıvasını kazımaya başlamışlar, hem gürültülerinden hem toz pislikten benim dükkana da kimse uğramaz olmuştu. Bu “kolay gelsin” de öyle çıkmıştı işte ağzımdan. “Kolay gelsin”. İki haftadır içerinin işleriyle uğraşan ustalar yoktu bugün. Otuzlu yaşlarında, çelimsiz, uzun bi sigara içen, aydemir akbaş kılıklı bi usta gelmişti. “Usta ne zaman biter buranın işi” diye sorduğumda, “Abi ben Şevket, usta değilim kalfayım” cevabını duyunca ister istemez kanım ısındı kerataya. “Buranın işi de en kısa…
2 YorumAbdurrahman dayı, Antep’in ara sokaklarından birinde, hasır tabureli bi çay bahçesinde dalgın dalgın otururken yanaştı ahşap alçak masaya. “O sandalye benim nazarımda boştur delikanlı. Senden yana da boşsa bi çay da ben içeyim” dedi. İlk kelimesiyle kendime gelip yüzüne baktığımda dikkatimi önce çakır, hafif çekik gözleri çekti. Sonra pırıl pırıl, esmer yörük yüzü. “Buyur dayı” dedim gülümseyerek, “bence de boştur”. Altmışını devirmiş, burnundan üflediği sigara dumanıyla sararmış kır bıyıklarını eliyle düzeltip oturdu yanıma. Bir iki dakika öylece durduktan sonra “çay nasıl” diye girdi lafa. “Çay işte” dedim, “içiyoruz”. “E madem çaydır, ben de içeyim” dedi. Masadaki gazeteye bi göz attı,…
Yorum Bırakbalkon ya da teras gibi bir yerden aşağıdaki kalabalığa bakıyorum. gözlerim telaşla “sen”i arıyor. herkesi, her yeri dikkatle inceliyorum. saatler, belki günler geçiyor. hiç beklenmedik bir anda merdivenlerden çıkarak yanıma geliyorsun ağır ağır. bir süre ses çıkarmadan ne yaptığımı anlamaya çalışıyorsun. sonra koluma dokunup varlığını, yanımdalığını işaret ediyorsun. başımı çevirip birkaç saniye (belki de birkaç gün) boyunca bakıyorum. hiçbir şey söylemeden, tekrar kalabalığa doğru çeviriyorum başımı. sıkıntı ve telaş içinde seni arıyorum. görebilsem yanına geleceğim. an gelir ki kaybolursun yol bile gizler kendini yere düşmüş bir ateşsin söneceğin dünden belli rüzgârlara heveslisin değil mi sonu karanlık? öyle uzun, öyle yorgun…
Yorum Bırak– kaç zaman oldu? – çok. – hiç aklıma gelmezdi. kelimeler kulaklarında çınlar. sarsılırsın, içini korku kaplar bir anda. sıra sendedir artık. bu ihtimal üzerine hiç düşünmemişsindir. çünkü önce istersin, gerçekten isteyip istemediğine sonra karar verirsin. karar verebilirsen, o da. öfkeler, hayal kırıklıkları film şeridi gibi geçer gözlerinden. bir yandan kendinle dolar için, bir yandan acıyla… hayatı anlama şansı çıkar karşına. bir ses versen, her şey çözülecektir. sessizliğin çürütecektir yoksa. yeşermek de vardır işte, bilirsin! umutsuzca, çürümeyi seçersin. “hiç aklıma gelmezdi” dersin.
Yorum Bıraksen git dersin gitmek kalsın kalsın diye inadına sonsuz sözlerin tükenir, sonun yaklaşır yanına sanatsız, yorgun gözleri yitip gider gözlerinden nerede bulsan kaybolur aradıkça göreceksin
Yorum Bırak– hiç benim hakkımda yazdın mı? – hak? – haklısın. sana söylenecek söz yoktur. her şey, yapman gerektiği gibi yapılmıştır. öyleyse geçmiş üzerine düşünmek zaman kaybıdır. gelecek üzerine kafa yormak gerekir. geleceğin, geçmişten soyutlanamayacağını fark ettiğinde çılgına dönersin. yaptığın her şey, sarf ettiğin her cümle yolunda kümelenmiştir şimdi. şimdi hesap verme zamanıdır. tercih senindir, yol ise ikidir: kendinle hesaplaşmak ya da diğerleriyle yüzleşmek. ikisini de yakıştıramadığından kendine, geçmişten de kendinden de kaçarsın. peki ya diğerleri? onlar seni bilirler.
Yorum Bırak– beni özlemiyor musun? – beklemiyorum. – evet, ikisi aynı şey. artık yalnız başına düşünme zamanıdır. öfkeni umursayacak kimse kalmadığından, öfkelenmenin de anlamı yoktur. öfke, yalnızlığa elverişli bir duygu değildir çünkü. öyleyse yolun başına gelmelisindir bir an önce. düşlerini karartan düşünceler… çektiğin ve çektirdiğin acılar, seni yola çıkaran sözler, sebepler… yani sözlerin, yani sebeplerin… düşündükçe yalanlarından sıyrılırsın. düşündükçe korku kaplar içini. hiçbir şey kontrolünde değildir ve hiç olmamıştır bile. zihnindeki bulutlar ansızın dağılıverir. “sevgi!” dersin birden bire, “nerdesin allahın cezası?!” onca zaman itip kaktığın sevgi. >> vassilis saleas / weeping eyes / 2’57”
Yorum Bırak“aman!” demişti, “aman bak yapma, kıracaksın sonunda!” bu cümleden başladılar toplamaya.
Yorum Bırakkoskoca meteor dünyaya ulaşır. hangi yıldızdan kopmuştur, ne sistemler ne galaksiler aşmıştır kim bilir. koskoca kütlesiyle atmosfere girer, bir alev topu haline gelir, ne görkemlidir. o heyecanla bi dilek tutarsın. sonrası, sonrası malum işte; unufak olur, kaybolur gider. yine de kıyamazsın yıldız kaydı dersin.
Yorum Bırak– beni terk ettin. – sen kendini ve tüm yaşadıklarını terk etmiştin zaten. bana terk edecek bir şey kalmadı. – şimdi ne olacak? “kural” koymak senin işin değildir. var olan kurallara sıkıca sarılırsın. kendi “kural”ın olabileceği aklından bile geçmez. her şeyin yerli yerinde olabileceğini düşünürken, hiçbir şeyin yerinde durmadığını, kendini amansızca kandırdığını görmezsin. sonuna kadar beklersin, hep, sonuna kadar. istersin ki hayat seni mecbur bıraksın, istersin ki her şey başkalarında var olduğunu sandığın mutluluğa varsın kendiliğinden. başkaları… sırtında taşıdığın çözümsüz ağrı… sıradan olasın istersin; sıradan bir mutluluğu, aykırı bir mucizeye tercih edersin. gerçeği kendine bile itiraf etmeden daha, toparlanır yola…
2 Yorumsanki hangimiz tüm kalbiyle istememiştir delirmeyi ve hangimiz çaresizce ve korkuyla çabalamadık geri dönmeyi, delirdikten sonra?
Tek Yorum