İkinci yetmişliğin ortalarına gelince memleketi kurtarmaya başlamıştık tabii. Ne fikirler ne teoriler, ne galiz küfürler… Şöyle olurdu böyle olmazdı, Cia’lar Mossad’lar, de-facto durumlar, reel-politikler… O dakkaya kadar şen şakrak muhabbette olan Yusuf baba istifini hiç bozmadan sessiz sessiz dinliyordu bizi. Bazen gözü dalıyor, bazen konuşana doğru boş boş bakıyordu. Nice sonra Coşkun, Yusuf baba’ya dönüp, “baba sen ne diyosun bu işlere, n’olacak bu ülke” deyince, Yusuf baba, “Coşkuncum” dedi, hafif de dili dolaşarak, bizim, dedi malzemeci Süreyya’yı bilirsin”. Coşkun biliyorum manasında başını sallayınca Yusuf baba bize dönüp, Beşiktaş’ın malzemecisi, otuz senelik, diye açıkladı. Biz de hikayenin devamını merak eden gözlerle…
Yorum BırakKategori: DÜZ YAZILAR
Bu eski şehir midir? Ne ellerim küçük ne ben çocuğum. Teyzem hayatta değil üstelik. Teyzem öldüyse ben hayatta olamam aslında veya ben yaşıyorsam o ölmüş olamaz diyelim. Okuldan döndüğüm uzun daracık sokak. Değil elbet, bu o eski şehir değil. Kaldırımlarına vura vura kendimi kahrettiğim. Bu kabarıp sönen de kim, anne olan, çocuk olan, kurulup şehir olan, yıkılıp dökülen sonra? Üzerinden ordular geçen, gençken yaşlanıp kuruyan. Bir toz bulutuyum ben, bozkırdan kabarıp gelen. Söylesene sen kimsin, aşık olunan, cinayete kurban giden? Ne ellerim küçük ne ben çocuğum, yok bu o Eskişehir değil. Siyah beyaz bir kedi, bir kış günü, çıtırdayan bir…
Yorum BırakHep yenide gönlümüz. Yeni gelince nasıl da ümitle doluyoruz. En çok yeniyi seviyoruz. Otel odaları bile elden gelse her girişimizde değişse, aaaa desek, duşa bak. Bisikletimiz, arabamız, sevdiğimiz, kendimiz her baktığımızda değişsek, her bakışımız bir başka olsa, bir sevecen bir öfkeli, bir mavi, bir siyah. Biz ölsek dirimiz gelse. Dirimiz gelip değişmiş yolu şaşırsa. Manavdan yeşil bir elma alıp eve mavi bir kirazla varsak. Yeni gelse, gene gelse, ara vermeden gelse. Daha yenisi, yenimiz gelse, tozu dumana katsa, yıkıp ardına bile bakmasa, göğsümüz bir çiçek gibi açılır ferahlardı o zaman, o zaman galiba yaşadığımızı dahi iddia ederdik. Dirilirdik, hep taze,…
Yorum Bırakİlk sayısını Şubat ayında çıkarttığımız SYKLMLR Fanzin’in ikinci sayısı basıldı ve kitabevlerinde yerini aldı. SYKLMLR Fanzin’in ikinci sayısını İstanbul’da Mephisto Kitabevi İstiklal Caddesi şubesinde ve Sosyal Kitabevi Kadıköy şubesinde bulabilirsiniz. İstanbul dışından fanzini edinmek isteyenler iletişim sayfamızdan bize ulaşarak adreslerini bırakırlarsa posta yoluyla ödemeli olarak gönderebiliriz.
Yorum Bırak“kızlar senin ne kadar okuyup yazdığına bakmıyo ki. bu işler onlara puan değil, olsa olsa averaj görünür. sen önce puanı alacaksın. averajı siktir et. averaja bırakma.”
Yorum BırakGüzelim gelip kıvrılır göğsüme, evet derim. Sevişmemizin şiddeti çektiğimiz acılarla doğru orantılıdır. Ne kadar kalp kırdıysak. Ve ne kadar ezildiysek. Hayır derim, sizler acı çekmemişsiniz. Yoksa sevişirken birbirinizi ısırırdınız. Yıldızlar ve çiçekler üstüne düşünmekten ve neden bazı kelimelerin tınısının kulağa güzel geldiğini merak etmekten yalnız düşmüşüz. Sahi neden? Bak, yalnızlığımız ne büyük bir saçmalık. Bir arı gelip kondu beyaz papatyaya ve yalnızlığımıza son verdi. Derim bir anda oluverir her şey. Bir anda doğar güneş, bir anda çocuk olur büyür bebek. Bir anda. Bu fikir yıkar bizi, temizler, aklar paklar mis gibi… Bir anda olur her şey, bir anda. Eskimiz yenimiz…
Yorum BırakYeşil bir yaprak döne döne düşüyor yeşil bir suya. Suyun içinden kaynıyor koyu yeşil ışıklar ve derin kara yeşil yosunlar. Sazlıktan havalandı kuşlar. O anda asılı kaldım. Oyunu bırakamamışım, annem de kızacak. Ellerimle ağzımı kapamışım, kulaklarım da kızarmış, işte o anda kala kaldım. Derin uykularda mışıl mışıl büyürüz, bir günde. Üstümüze atılmış bir battaniye, battaniyeye işlenmiş yıldızlar, dünyalar, bir koca ay, afrika, evet bütün afrika ve bütün vahşi hayvanlar, güzel kızlar ki çok güzel kızlar biraz da vahşi hayvanlara dahildir, korna sesleri, renkli balonlar, itfaiyeci kamyonları, vapur düdükleri. Çekerim kafamın üstüne, canavarlar gelip de yemeden. Çocuğum, derin uykularda mışıl mışıl.…
Yorum BırakBir gece ansızın uyandım. Hangi şehre gitsem aynı… Yersiz yurtsuz olmak ne güzel. Sağım yok, solum yok. İçim yok, dışım yok. Hiç bir yerdeyim, her yerdeyim, kimsesizim, herkes olmuşum. Ve bunu seviyorum, vatansız olmayı seviyorum.
Yorum Bırak1. çevirmenin notu: anadili mi unutsam artık ne yapsam? sana kendi dilimde teslim olmasam? 2. yükleme soru sormak: “bir fiil ne zaman yüklem olur?” 3. – bu şehir kimseyi sırtından atmıyor bak. – düşenin de ağıtını yakmıyor ama… 4. sen durumu sendromu bu güz eksiktir gayrı, ‘sen durumundan’. 5. “bonibon” aldım geçende. oturdum yedim. ağır ağır, renkli renkli, düşünceli. beni ben yapan her şey solup gidiyor. 6. “o” kadar kararlısın, “n” kadar uysal. 7. mutluluğu mutluyla paylaşmak ister mutsuzluğu mutsuzla insan girdap gibidir 8. ilişki, yokuş yukarı ittiğin kamyon gibiyse eninde sonunda altında kalacaksın anılar da paramparça olacak 9. cemal…
Yorum BırakKoca göbeğiyle çocukluğumuzun oburiks’i Muharrem Amca’yı yıllar sonra aynı tepesi kel ama tek tük kıllı başı, kulaklarını örten saçları, uzun favorileri, sigaradan sararmış beyaz pos bıyıklarıyla görünce elini öptüm. Otuz yıllık eşi on beş sene kadar önce kendisini boşayınca başka biriyle evlenmiş, kendine altmış yaşında yeni bir hayat kurmaya çalışmıştı. Biz mahalleden taşınınca da bir daha ne görmüş ne haber almıştım. Çocukluğumun bütün hatıralarının yıkılıp alışveriş merkezi veya toki sitesi yapıldığı şehirde yürürken birden karşımda görünce biraz da duygulanmıştım. “Hiç yaşlanmamışsın Muharrem Amca” diyiverdim şaşkınlığımı gizlemeyip. Çatallı davudi sesi, çocukluğumu hatırlatan gülümsemesinin ardından geldi: – Biz yaşamıyoz ki yaşlanalım yeğenim
Yorum Bırak“Seyretmekle bile taraf olurdunuz, ancak bu, hiç bir anlam ifade etmezdi.” sibel k. türker Bir kadının en güzel neresi kokar ki? Terlemiş kuyruk sokumu mu? Göğüs altlarına doğru gittikçe belirsizleşen iki göğsüne ayıran o biçimli/biçimsiz çizgi mi boydan boya? Yoksa göbeği ile kasıkları arasındaki bölgeyi öptüğünüzde, istemdışı, kasıkların az, çok az zaman sonra sıranın kendisine geleceği dürtüsüyle salgıladığı sıvının kokusunun burnunuza aniden çarpmasıyla göbeği mi? Bir kadının en güzel neresi kokar ki? Tüm gece sarılıp uyuduğunuzda.. Hani sabahleyin.. Sıcak, sımsıcak olursunuz da o yüzü öpmeye doyamazsınız ya..şaşırıp kalır böyle bir sevgi seli karşısında. Öpücük balığı ile ilk kez tanışıyormuş gibi.…
Yorum Bırak– Delileri nasıl tespit ediyorsunuz? diye sordu mülakat yapmak için gelen kız. – Sorularımıza mantıklı cevaplar verip vermediklerine göre değerlendirme yapıyoruz – Mesela? – Beni seviyor musun? – Ne münasebet, tabiki hayır. – Bak gördün mü? deli! – Aaa deli… >> pink floyd / the fletcher memorial home / 4’13” def’leri ile bana tef’lerimi bırakanlara..
Tek Yorumsana muhtemelen kırlangıçları da anlatmamışımdır… – birisi hakkında hiç hikaye yazdın mı? diye sordu, kanepede oturmuş, sarılmış vaziyetteyken. – yazmadım ama hep hikayeleştirdim. – benimle ilgili yazar mısın? – yazarım ama önce sana kırlangıçları anlatmalıyım. sana kırlangıçları bile anlatmamışımdır… bir arkadaşıma sormuştum “ne kadar sürecek?” diye de “muhtemelen sürdüğünün yarısı kadar zaman sonra bitecek” demişti. önümde 90 saat daha var demektir bu. o zaman nerede olacağımı bilmiyorum. söz vermiş bulundum ya bir kere… sana kırlangıçları anlattım mı? kanepede oturmuş öpüşüyorduk. ıslak ve yumuşacaktı dudakları. usul usul, acemice, incitmekten korkar gibi öpüyordu. ayrıldığımızda başını göğsüme yaslayıp kokluyordu. ben de ensesini kokluyordum.…
Yorum Bırakiçtiler… çok içtiler… içtikçe hüzünlendiler… eskilerden, eski sevgililerden söz ettiler… gecenin sonunda bir karar aldılar. hepsi de o an bunun bugüne kadar verdikleri en doğru karar olduğunu hissediyordu. gözlerinin içi gülüyordu. ertesi gün ayıldıklarında, içkiliyken karar almamaları gerektiğini bir kez daha anlamıştı hepsi. ama artık dönüş yoktu. sözler verilmişti, yeminler edilmişti, gelmeyen böyle olsun’lar, sileriz’ler, falanlar filanlar… bu yoldan dönüş yoktu artık: haftaya halı saha maçı yapacaklardı…
Tek Yorum“Tutulursun. Yoldan geçen birine tutulursun bazen. Oğlanın kirpikleri kıvırcıktır fena olursun. Kızın eteği sallanır, dengen bozulur. Adam, nice yılı temize çekmiş gibi bir anda verir sigara dumanını dışarı, sen anladığını sanırsın, tutulursun. Kadın, tam o doğru anda omzunu uzatır yumuşak, boynun çocukluğuna döner uzanır, yine tutulursun. Biri geçer yoldan bazen, bu hayat karşısında “tam tutulma” denen hadise gerçekleşir. Güneş’in görünmez olur. Ah! O bir anlık karanlıkta neler cancağızım, neler olur… Sonra Güneş tutulur. Aklın tutulur Güneş’le bir. Tutulmakla ilgili bi yazı kendi kendini uydurur.” (Ece Temelkuran) hani demiştim ya tahsin; izale-i şüyuu’da taşkın yapı. ne olacak, bulup bulacağımız (ya da…
Yorum Bırak