Bir süre bu şekilde idare etmek üzerine planlar hiç gecikmeden, tam o anlarda aklımda dönmeye başladı. Bana bu kadar koşulsuz kucak açan birinin yanında, kendimi toparlayana kadar kalıp sonrasını o gün gelince düşünme fikri hiç fena gelmemişti. İçimden, hem belki bir bakarsın sevgili de olmuşuz, diye geçirince beynimin bir yerlerinde hala hayatta kalmayı başarabilmiş aklı selim ses, biraz yavaş git, diyerek uyardı. Bir gece bile kârdır dedim. Şu halde beni dinleyecek, acıyacak, bana karşı sorumluluk hissedecek bir kişiyle bir gece, bir gün, bir hafta, ne kadar olursa olsun kârdı. Hem dedim hiç de fena olmamış görmeyeli. Bakarsın iyi gider. Gitmese…
Yorum BırakKategori: DÜZ YAZILAR
Bölüm VI “Sana yaslanan ne kadar muhtaçsa, anla ki sende o kadar karanlık bir kuyu var.” Yunus Emre Koçak Beş gün yalnızca işe gidip geldim. Görüştüğüm, oturup sohbet ettiğim insanlar büyük oranda Zeynep’in arkadaşları olduğundan telefonum neredeyse hiç çalmamıştı. Öte yandan, hep söylenegeldiği gibi, hayat devam ediyordu. Sabah işe gitmek için altı buçukta uyanıyor, yediye on kala evden çıkıyor, ikaruslardan birine binip Batıkent metro istasyonuna ulaşıyordum. Metroya binişteki yer kapma mücadelesinden galip çıkarsam ya uyuyor ya da kimseye yer vermek zorunda kalmamak için başımı kaldırmadan kitap okuyordum. Yer bulamazsam da turuncu tutacaklara tutunup, başımı elime yaslayarak ayakta kestirmeye çalışıyordum. Sonunda…
Yorum BırakMarangoz atölyesine girmemizle Serdar abinin “hoşgeldiiin” demesi bir oldu. “Koku aynı abi” deyince Müfit Abi atölyenin ışıklarını açıp etrafı dolaşmaya başladı. Çok geçmeden de bizi, yanında iki küçük pet şişesi duran, yerde, büyük metal kova içerisindeki boya sökücünün yanına çağırdı. Serdar abiye dönüp, kokla bakam bunu da, dedi. Serdar abi kovanın kapağını açıp kokladıktan sonra, “budur” deyince Müfit abi Murat’a dönüp, “aslan, bize bi kağıda yazıp versene burada çalışanların isimlerini” dedi. Güvenlik görevlisinin küçük odasında çayımızı içip atölyede çalışan yedi marangozun isimlerini aldıktan sonra soğuk Ankara havasına yeniden çıktık. İçeride mayışmış halde esnerken, Ankara’nın kuru ayazı yüzüme vurunca yeniden canlanmıştım.…
Yorum BırakBiraz önce yolun karşısında, kaldırımda oturduğumuz yere doğru yürürken, Müfit abi, Serdar abiyle Kepo’ya dönüp, hiç tiyatroya gittiniz mi? diye sordu. Yüzlerindeki ifadeden gitmedikleri anlaşılınca gözlerini bana çevirerek, sen gittin mi oğlum? dedi. Bu oğlum lafı birden pek bir dokunmuştu. Elbet yaşımın küçüklüğünden oğlum demişti bana ama bu gece tanıştığım bu ilginç adamın bana oğlum deyivermesi birden duygulandırmıştı beni. Bir anlığına halimi farkedince, ne arıyorum lan ben burada diye sordum kendime. Müfit abi sorusuna cevap bekliyordu. Kekeleyerek çıkan bir evetle yanıtladım. “Anlat bakayım ne olur tiyatroda? Oyuncuları sahneyi falan geç onları biliyoruz”. “Abi ışıkçı olur işte, sesçi olur, kostüm yani…
Yorum BırakSigaramın bittiğini farkedip Kepo’dan bir sigara istedim. Yolun karşısında dördümüz kaldırıma oturup karşıda sıra sıra parketmiş arabaları ve etraflarındaki insanlarla polisleri izlemeye koyulduk. Karşıda dükkanların ışıkları da açıktı. Belli ki ekipler arabaların olduğu tarafta yola bakan dükkanların sahiplerine bir şekilde ulaşmıştı. Kamera kayıtlarını izlemekte olduklarını tahmin etmek zor değildi. “Bakanın oğlu nerdeymiş?” diye sorunca hepsi şaşkınlıkla bana döndü. “Aha konuştu. Vallaha konuştu. Bakan dedi” diye dalga geçti Serdar Abi. Müfit Abi “Gitmiştir oğlum o. Durur mu, ne işi var tantanada” diyerek açıkladı. Kepo “Eee reis, n’abacaz şimdi?” diye sorunca Müfit abi yeniden telefonuna davrandı. Aradığı her kimdiyse, “Selam bilader. Heaa…
Yorum BırakMüfit abi kalabalığa dalmış etrafı kolaçan etmekle meşguldü. Serdar abiyle Kepo da arabadan iner inmez gözden kaybolduğundan, ne yapacağımı bilmez halde Müfit abinin peşinde geziyordum. Arabaların hali içler acısıydı. Kiminin kaput kiminin kapı kiminin tavan boyaları kalkmış rezil olmuşlardı. Etraftaki onlarca polisle merhabalaşmasını ya da birileriyle konuşup bilgi almasını falan beklediğim Müfit Abi boyaları kalkmış sıra sıra arabaların ilk başladığı yere kadar yavaş yavaş yürüyüp geri arabanın başına döndü. Telefonundan bir numara seçip aradı. Halinden hiç memnun olmadığı yüzünden belliydi. “Müdürüm saygılar. Biz geldik malum yere yalnız burada şimdi bizim yapacağımız bir şey yok. Zaten herkes yığılmış. Asayiş baksın bi…
Yorum BırakBölüm V Eski kasa Toyota’nın arka koltuğunda başımı cama dayamış durgun Ankara sokaklarını seyrediyordum. Binalar, sokak, binalar bir sokak daha, binalar… Gece yarısını geçmiş olmalıydık. Ankaralılar evlerine çekilmişti. Daha dün tanıştığım bu adamların yanında ne aradığımı, benimle aniden neden böylesine samimi olduklarını düşünüyor ama bir yanıt bulamıyordum. Serdar abi ön koltukta radyoda kanal aramakla meşguldü. Göz ucuyla gördüğüm, yanımda oturan Kepo’ysa kimsenin kendisini görmediğinden emin, huşu içinde burnunu karıştırıyordu. Nereye gittiğimizle ilgili en ufak bir fikrim yoktu. Müfit Abi’nin polis olduğunu anlattıklarından anlamıştım ama Serdar’la Kepo’nun kim olduklarından, ne iş yaptıklarından bihaberdim. Gerçi Müfit abi onlara ekip diye sesleniyordu. Büyük…
Yorum Bırakİşte geçmiş zaman yalan olmasın yüz küsür aldım ben bundan bastım beşle onbire sıralı. Bi yandan da Volkan’ı sıkıştırıyorum, oğlum baban kaç bastı filan diye, hani ordan mevzu ne kadar garanti onu çözmeye çalışıyorum. Bi sonraki maaşı bağladım çünkü amına koyim. Zaten borç gırtlağa kadar. Bilader neyse yarış başladı, benim göt yusuf yusuf, tak tak beş numara birinci onbir ikinci. Süpriz amına koyim, bire seksen veriyo ikili. Sekiz bin küsür lira. Kasa veremedi o zaman, gittik muhasebeden aldık parayı. Hipodromda o zaman yarışlar siz hatırlamazsınız. Ama ben uçuyorum, bi yandan da Volkan’ı arıyorum peder kaç aldı onu soracam. Ara ara…
Yorum BırakMüfit abinin bu sözlerinden o anda çıkardığım yalnızca Zeynep’in geri dönme ihtimaliydi tabii. Halim yalnızca buna müsaade ediyordu sanırım. Konuşmasının üzerine ümitlenmiş, Zeynep döndüğünde ne yapacağımı düşünmeye başlamıştım. Güzel bir karşılama, güzel bir yemek hayali kuruyordum. O da bunu anlamış olacak ki hikayesine açıklık getirmek için devam etti. “Sen şimdi sanıyorsun ki, koca adam, yaşamış görmüş, müneccim gibi konuşuyor. Diyor ki o kız geri gelir falan filan. Hemen gözün parladı. Aslanım bak mühim olan gelip gelmemesi değil. Sen ne yapmak istiyosun? Anladın mı. Tercihi sen yapacan. Gelse de gelmese de ya onunla yaşamaya devam edecen ya da amaan deyip yoluna…
Yorum BırakBilmem ne pavyonunun önüne parkedip kapıdaki siyah takım elbiseli, kirli sakallı abilerin arasından içeri girdik. Bitik ablalarla bitik abiler, eski tahta düğün sandalyelerinde, koyu bir sigara dumanının altında muhabbetteydi. Siyah bez üstüne yaldızlı harflerle “Ankara Geceleri” yazısı önünde iki sandalye, üzerinde bir elektro saz, bi darbuka… İki abi sahneden iniyordu. Tam biz girerken ara vermişler belli ki, bi anlık sessizlikten sonra müzik başladı. >> Ferdi Tayfur / Can Bırakmadın / 4’58” En dip masaya yürüdük. Müfit abi Kepo’yla oturmuş, arkası dönük, masanın üstü zengindi. Yanlarına yaklaşınca Kepo “Vay kardeşim gelmiş” diyerek ayaklandı. Onu duyunca Müfit abi de “vay vay vay”…
Yorum BırakBölüm IV Sabah ezanını duyduğumu hatırlasam da eve ne zaman nasıl geldiğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Eve gelişimi de ne zaman yattığımı da hatırlamıyordum. Hatta sabah geldiğimde kahve yaptığımı, uyanıp mutfağın halini görünce anladım. Uyandığımda, aslında önceki günle ilgili hiçbir şey hatırlamıyordum. Perdeleri, sonra pencereleri, balkon kapılarını bir bir açtım. Sigara kokusundan kaçıp balkona attım kendimi. Zeynep aklıma gelince kalkıp bir çay koydum. Aklıma gelen her ayrıntıda evdeki yerimi değiştirip yeni bir iş buldum kendime. Böyle birkaç saat geçirdim. En son camları siliyordum. Bir kova su, içine biraz camsil… Ona gelene kadar da banyo temizlenmiş, ev toplanmış, Zeynep’in kalan ufak…
Yorum BırakBölüm III Otobüs durağına arkamı dönüp yokuşu esneyerek tırmanırken tek bir araba bile geçmedi. Telefonun saati gece iki küsürü gösteriyordu. İlerideki boş arazide yanan ateşi telefondan başımı kaldırınca farkettim. O sırada etrafta gidilebilecek tek yermiş gibi duran ateşe yaklaştıkça başında oturan iki kişi belirginleşmeye başlamıştı. Aramızdaki mesafe sesimi duyabilecekleri kadar kısalınca “merhaba iyi geceler” dedim. “Sağol bilader” diye yanıtladı biri. Diğerinden de yarım ağız bir “eyvallah” duyuldu. O anda kolunun bir hareketiyle orada olduğunu belli eden bir başkası ise arabayla ateşin arasına yerleşmiş, battaniyeye sarınmış yatıyordu. Ateşe sokulduğumu görünce üşüdüğümü anlayıp buyur ettiler. İlk birkaç dakika kimse konuşmadı, yalnızca, oturmakta…
Yorum Bırakİlk şaşkınlığı üzerimden atıp “yaşıyorum, hayırdır?” yazdım. Aradan iki dakika geçti geçmedi yeni bir mesaj geldi: “Bugün eşyaları yerleştirirken telefon rehberimi buldum. Kurcalarken numaranı görünce bir yoklayayım dedim”. Cevabı yazmaya başlayınca, baktım uzayacak, aramak daha akıllıca geldi. Nefes nefese ama gülerek “Sıkıldın de mi yazarken?” diye açtı telefonu. Güldüm. “Hayırdır, niye nefes nefesesin?” soruma “Eşya yerleştiriyorum” diye cevap verince ikinci kez gülümsedim. “Gül gül, yine taşındım evet” “İyi etmişsin, nereye taşındın?” “Ankara’ya” “Hadi canım! E Hoşgeldin o zaman, iyi etmişsin” “Bakıcaz artık iyi mi ettim kötü mü…” “Cemal süreya neden beni hatırlattı?” “Ya nası hatırlamazsın? Şu senin Cebeci’deki eve ilk…
Yorum BırakBölüm II Seneler önce bir arkadaş, çirkin zeynep yok dünyada demişti. Neden bahsediyorduk bilmiyorum. Sonra “çirkin zeynep de yok çirkin ceren de çirkin pelin de” diye eklemişti. Ceren güzel kadındı hakikaten. Bizim bölümdeydi, birçok derste aynı sınıfta olduk. Uzun süre, uzaktan selamlaşmalarımız dışında bir iletişimimiz olmadı. Şu başını öne eğip yavaş yavaş yürüyen, güzel yüzlü, minyon, kendine has giyim tarzı olan kadınlardandı. Çok arkadaşı yoktu, çok da konuşmazdı. Daha okulun ilk günlerinde, hepimiz liseden yeni çıkmış, çocukluktan kurtulmaya çalışan yeniyetmelerken, onun bakışlarında, duruşunda bir olgunluk, bir görmüş geçirmişlik vardı. Birkaç kez kantinde arkadaşlarıyla sohbetine kulak misafiri olmuştum. Hatırı sayılır bir…
Yorum BırakUyandığımda gece yarısıydı. Saatlerdir uyumama rağmen hala yorgundum. Bir sigara yakma niyetiyle pakete uzandıysam da boş olduğunu anlayınca, hem sigara hem biraz hava alırım diye düşünerek dışarı çıkmak üzere ayaklandım. Kapıyı çekiyordum ki anahtarlar deyip geri döndüm. Masanın üzerinde duran anahtarlığa uzanınca her şey aniden ağırlaştı. Gözlerim yeniden doldu, telefon elimde büyüyordu. Gözümü kırpmadan, tuşlara arka arkaya basarak “vardın mı? merak ettim” yazdım. Sonra kendime düşünme fırsatı vermeden gönderdim, gitti. Tek isteğim bu yoksunluk, bu yok sayılmışlık halini biraz hafifletmek için öfke veya nefret dolu da olsa bir cevap alabilmekti. Köşedeki tekel bayiye yaklaşırken yaşlar damlaya dönüşmesin diye gözlerimi olabildiğince…
Yorum Bırak