İçeriğe geç →

Kategori: DÜZ YAZILAR

Kuru – Yük / Belki… / Değil – 1

İlk kez gece üçü geçtikten sonra arabaya binmeden bir sigara daha içeyim diye otoparkın karanlığında  gezerken farketmiştim. Otopark ile limanı ayıran, yerden bir metre yüksekliğindeki paslanmış sürgülü demir kapı bozuktu. Bir iki iteklemeden sonra zorda olsa yerinden oynamış, insanın içini gıcıklayan sesiyle demir sürgü bir arabanın geçeceği kadar açılmıştı. O saatte etrafta kimse olmadığından limana geçmiş biraz gezmiş, konteynırlara, sıra bekleyen tırlara, vinçlere, kuru yük gemilerine, tren hatlarına bakmış, bekçilere yakalanmamak için çok oyalanmadan hızlıca geri otoparka dönüp kayıpıyı kapatmıştım. Bir başka gün de gündüz vakti, yine sigara içme bahanesi ile kapının ve kapıdan geçtikten sonra ilk konteynırlar ile tren…

Yorum Bırak

Kendini tren sanan adamın kısa hikayesi

TA TAK ta tak, TA TAK ta tak Kahvede ayaklarını böyle vuruyordu yere. Yeni yetmelerden biri, abi dedi neden tren oldun? Neden araba değil, tır değil, otobüs değil tren? “Ona ben karar vermedim” dedi. Oğlandan geleceği belli “kim verdi?” sorusuna mahal vermeden devam etti: “Ama iyi etmiş. Benim kafadaki kalabalık başka şeye sığmazdı”. Bu cevap üzerine düşünme ihtiyacı bile hissetmeden “Kim karar verdi?” sorusu geldi tabii. Tak ta ta tak TAK tak tak, tak ta ta tak TAK tak tak, hızlandı düzde. İyice hızını alınca “eben” dedi “eben”, “o bakıyor tren işlerine”. Makasta hiç beklemeden bi’kaç yakın akrabadan daha samimiyetle…

Yorum Bırak

Kendini at sanan adamın kısa hikayesi

Televizyona dalmış otururken birden huysuzlandı. Ayaklarıyla yerdeki kilimi tortop ederken sinirli sinirli kişniyordu. Sonra koşarak dış kapıyı, sonra apartman kapısını, sitenin kapısını açıp kendini uzunca, ama epey uzunca bir parka attı. Geminden rahatsızlığını ani baş hareketleriyle belli ederek koştu. Upuzun parkın sonuna kadar koştu. Döndü başa kadar yine koştu. Biraz ot yedi. Küçük bir kız başını okşadı. Annesi koşup korkuyla kucaklayarak hızla uzaklaştırdı küçük kızı. Biraz daha ot yedi. Parkın bekçisi uzaklardan “höööy” deyince kaçtı. Durduğunda buharlar çıkıyordu bedeninden. Dudaklarını sert sert titreterek nefes verdi bir süre. Ufuktan hemen önceki boş tepelere dalıp yılkı mı olmalı acaba diye düşündü. Çok…

Yorum Bırak

Kendini armut sanan adamın kısa hikayesi

Düşsem dalımdan toprağa, köklenir ağaç olurum belki dedi. Mevsiminde ama. Şubat sonu yağmurlu bir günün akşamında karısıyla vedalaşıp attı kendini dördüncü kattan aşağı, bahçeye. Üç omuruyla bir kolu, bir de yüzüne çarpan dizi yüzünden burnunu kırdı. Ölmedi. Karısı kızdı ertesi gün hastanede uyandığında; diyeydin dedi, ben ekerdim seni. Hiç aklına gelmemiş olan bu fikri duyunca bir üzüldü bir üzüldü… “Ben ne bileyim” der gibi baktı yatağın kenarına ilişik karısına. Ha bir de, eline iki kere tıp tıp vurup eliyle, “sağol” diye inledi.

Yorum Bırak

AŞK ENSTİTÜSÜ / 4

İşte bunlar hep senin de bildiklerin, hatırlatıverdim. Zeytin ağacı üç asır nasıl kesmiyorsa ağaç olmayı, bak bir soluk olsun durmadan dikkat et, üç yüz yıl ara vermeden bir iş yapıyor, işte aşk da aşk olmaya bir son bulamaz. Biz dersimizi bitirelim. Dağılın tenefüs vakti. İki soluk arası serbestsiniz.

Yorum Bırak

AŞK ENSTİTÜSÜ / 3

Dostlar hep soruyor, aynı anda iki kişiye aşık olunur mu? Onlara cevabım, biz aşık olmayız, aşk biz olur, aşk biz olunca kendimizi aşık belleriz. Aşk gelir konar, aşkın varlığını var olduk sanırız, kalkar göçer biz biteriz, buna da aşk bitti deriz. Aşk bizdir, biz aşk değiliz. Soruya şimdi dönelim, evet nadir de olsa 2 kişiye de, 5 kişiye de aşık olunur, bir’den hepe varamadıysa çok’dan bire düşer. Aşk gelir bir göğse bu şekilde konar. Diğer göğüslerde bunun acısını duyan da kendidir bak. Bunun için kimseye de hesap verecek değildir. Hesap vermek aşkın huyu değildir.

Yorum Bırak

AŞK ENSTİTÜSÜ / 2

Dostlar hep soruyor, aşkın ömrü ne kadar? Aşk ortaya çıktığı anda biter, o anın uzunluğu ne kadar? Ben şu kıza 3 yıl aşıktım diyor. Sen o kıza o 3 yıl boyunca her an tekrar aşık oldun. Tekrar edelim mi, aşk bir andır, o anın uzunluğuna senin ömrün denir. Bu yüzden evren her an yıkılıp yeniden kurulur, aşkın huyudur bu.

Yorum Bırak

AŞK ENSTİTÜSÜ / 1

Dostlar hep soruyor, aşk neden geçicidir diyorlar. Bak aşık adama görecelik falan anlatamazsın o anda, demokratik de değildir aşk. Aşk neden geçicidir? E cevap verelim artık o zaman, ortamlara bir faydamız olsun. Aşığın başına ne gelmiş? Aşık kendini unutunca, kendini bulmuş, buna da aşk demiş. Sonra ikinci defa nasıl kaybediyor kendini de aşk bitiyor? Bulduğu kendi, bir hayal de ondan durmuyor yerinde. Yani biten aşk değil, kendisi bitiyor. Peki kendi neden son bulmuyor? Aşk ona yeni bir hayal kurduruyor. Zaten bak bütün bir alem sürekli değişmekte, alem de bir hayale aşık senin gibi, varlık hayali bu anla. Bu durumu genle-daha…

Yorum Bırak

Savrulurken / Her-Şey

Aslında biliyorum her şeyi. Kahkahanın, aynı yüzde, ağıda döndüğü yeri yazıyorum ben.

Yorum Bırak

KADIN

Her kadın başka bir hayat demek. Yaşayabildin mi, sözün kısası.

Yorum Bırak

“Bugün kayda değer bir şey yok..”

Nizamiyenin sabah nöbetine selamı düzgün olan nisbeten eski bir asker yazılır, kendi tabirleriyle “dede”lerden biri. Ben geleceğim diye. Ben köşeyi arabayla dönerken yavaşlarım, o sırada nöbetçi beni görüp kulübeden çıkar, esas duruşunu gösterip güzel bi selam çakar, ben geçtikten sonra da döner girer içeri. İşte o gün yenilerden Oğuz garibimi gece 3-5 nöbetine yazmışlar ama ondan sonraki nöbetçi gelmeyince yerinden ayrılamamış. Yedi gibi ben gelince nizamiyenin kapısı açıldı çıktı bu delikanlı. Kuru göt bişey ama dik yani, tam asker çeviği. Esas duruşu gösterdi, eli selama bi çaktı… O hareketteki rüzgar sesini duyduk yani şoförle ben. Serhat’a dedim bu oğlan yatsın…

Yorum Bırak

HUZUR-SUZ

Huzur-suz dünyamız Huzur, muz değil, tuz değil, Huzur-sus olabilir, söz olabilir, siz olabilir. Dilbilimi boş ver, Huzur huzursuzdan türemiş. Dilimiz duygularımıza denk düşmüyor, Ve bu sırrı hep beraber yaşamak adına, Hep birlikte saklıyoruz. Birbirine dolanmış dikenler gibi, Kanlar içinde yahut yalnız.

Yorum Bırak

Kara

Hastalığının artık son evresiydi. Evden çıkamıyor, ayağa bile yardımla kalkabiliyordu Şevket dayı. Annemden babamdan sonra beni kucağına alan üçüncü kişi. Akciğer kanseri teşhisi konunca zaten pamuk ipliğiyle tutunduğu hayatla bağlarını koparmış, ölümü beklemeye koyulmuştu. Bu karamsar hali sebebiyle eşi dostu elini eteğini çekmiş neredeyse hiç arayıp soranı kalmamıştı. Arada bir ben uğruyordum evinin yakınlarındaysam. İçemese de kendine de bir bardak çay koydurup zar zor çıkan sesiyle eskilerden aklına gelenleri anlatıyor, kah günah çıkarıyor kah elinden geldiğince hayat dersi veriyordu. O gün, dolaplardan birinin derinliklerinden bir fotoğraf albümünü, yerini tarif ede ede, çıkarttırmış, yanına oturmamı istemişti. Çocukluğundan kalma bir-iki fotoğrafla başlayan…

Yorum Bırak

NOKTAYLA SOHBET

-Ey nokta, başın neresidir senin? -Sonumdur. -Nerede bitersin? -Başımda dedim ya. -Ey nokta, için var mıdır? -İçim sensin. -Ey nokta bu söylediğini ben unutuyorum hep -Bu söylediğimi ne unut ne de ezberine al. -O ne demek öyle? -İç dış olmaz bana, soran benim söyleyen ben. -Nokta -.

Yorum Bırak

YAŞLANIYORLARMIŞDIK

Şairler aşkın ruhban sınıfına dönüştüydü nasılsa. İşte o zaman şiir öldüydü, hepimiz öldüydük. Ve sonra susmayı seçmek… Gerçek bir şiir sessizlik barındırır değil mi? Söylediğini değil, sustuğunu duyanlar yok mu; işte onlar kardeştir.

Yorum Bırak