sevgili tahsin;
“ggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggg
gggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggg.
gggggggggggggggggggggggggggggg; H.”
narı taşa çalmak diye bir deyim duydun mu hiç? anadolu’da yayladan kışlığa geçerken avluda betona nar çalınırmış eskiden. nar parçalansın, taneleri dağılsın, en son tane kaybolana kadar evin bereketi sürsün, nazar olmasın diye.. bunu duyduğumda aklıma gelmişti. en son taneyi bir zaman sonra bulsan tesadüfen, hani avluda sigara içip aylak aylak sedirde otururken mesela. avludaki çınar ağacından döne döne düşen yaprağı takip ederken yere dokunduğu anda gözüne ilişse ağacın dibinde.alsan yerden elinde evirip çevirsen hani alı gitmiş taneyi. narı parçaladığından taneyi bulana kadarki zamanı düşünsen.başından geçenleri.hiç de inanıldığı gibi olmamışsa hayat…bereket de büyü de çoktan bozulmuşsa nefret eder miydin nar’dan?
Bir öğleden sonra aylaklığında yazdım bu yazıyı. öğleden sonra üç gibi bitiyor işim. okuyorum biraz. sonrası ev. evden hiç çıkmıyorum. evden çıkmak dahi istemiyorum çoğu zaman. duş alıp aynı kanepenin aynı köşesine oturuyorum. sehpanın üzerindeki abajurdan başka bir ışık açmıyorum. okuyorum tüm gece hediye gelen viskiler eşliğinde. sarhoş olana kadar okuyorum. on gibi bitiyor pilim. gözlerim yoruluyor, sarhoş oluyorum. çok sarhoş oluyorum.. sonra ne oluyor biliyor musun hikayeler uyduruyorum senin gibi. uydurup uydurup..işte…
hiç de düşündüğüm gibi olmuyormuş aslında.. okumak ve çalışmak kurtarmıyormuş artık hayatı.
hayat bir yerlerde fena kırılıyormuş. alfebe tıkanıyormuş. hani bizden sonrası mutluluk demiştik ya? sayılmazsan, hiç sayılmamışsan kaç olursun ki?
hikayeler uyduruyorum.. ankara’ya gidiyorum geçen hafta. irfan abi ve selim ile oturuyorum. tanımazsın sen onları. irfan abi elli yaşını devirmiş şair eskisi, aylak aylak gezinir karanfil caddesinde. boşanalı çok olmuş benim gibi. oduncu gömleği, kadife pantolon giyer devamlı. selim benle yaşıt. kara kuru, sıska bir çocuk. tavukçu lokantasında çalışır. üstü başı meze kokar. değişik değişik mezeler. sarılasın gelir kokudan..canın rakı çeker, meze çeker. türlü türlü hikayeler düşlerim kokusu geldikçe. şu üzerine sinmiş hamsi tavayla lakerdayı tek başına oturan kızla oğlan söylemiştir. okuldan tanır birbirlerini. güzel kitaplar okurlar, şiir okurlar..edip cansever, turgut uyar, şükrü erbaş okurlar. oğlan kıza ilk bu akşam açılacaktır. ellerini tutup “senin bu ellerinde ne var, tuttukça güçleniyorum, kalabalık oluyorum ” dizelerini okuyacaktır. şu turşu, pilaki, ciğer kokusu yıllardır her cuma meyhaneye gelmeyi adet edinmiş sendika eskilerindendir. örgütlenme, bilinçlenme,yıllardır aynı usulle aynı terane… yine en eskisi konuşacak, diğerleri demlenecektir. şu helva ve kızarmış biberi ise her akşam buraya gelen, birisi bitince diğer sigarayı ucuna ekleyen adam söylemiştir. annesiyle yaşar, yaşlıdır anası. adam bekar..kırbeşine varmıştır. içmeyip napsın.
ben fakülteden beri tanırım onları. irfan abi boş gezenin boş kalfası ya çok konuşur. selim evlidir. kendisi de karısı da yetimdir. karısı nuran dünya iyisidir. yetim dedim ya annelerinin bıraktığı yerden severler o yüzden birbirlerini. nuran dünyalar güzelidir. selim meyvenin en iyisini meyhane kapandıktan sonra karısına götürür. şair eskisi çok konuşur, selim hep susar. bakar bakar da gözlerinin içi gülüverir. nuran en çok o gülüşe sığınmıştır. üstü başı meze kokuyor demeden göğsünü göğsüne yaslayıp uyumuştur selim’in serçe parmağını tutarak. annesinden kalan son hatıradır. annelerinin bıraktığı yerden severler birbirlerini.
hani bir hikaye yazmıştın da clarklı mlarklı biri gerçek mi diye sormuştu, sen de kurgu demiştin ya. biliyor musun deli diyorlarmış uyduranlara. gördüm. hayallerimizi gerçeklerde bulamadığımız için gerçeklerimizi hayallerde yaşamadık mı? hem hangisi düş hangisi gerçek şimdi? almadın mı selim’i anlatırken anoson kokusunu? şair eskisini eski solculara benzetmedin mi? nuran ..ah o nuran benim sevgilim olsun demedin mi sarıldığında selim’e?
hani demiştin ya o akademisyen bozmasına “zaman heryerde” diye. Yanlış biliyoruz. uydurup uydurup duruyoruz her şeyi. yoksa yazar mıydın hikayende “bana küçük ilçelerde ne yaptığımı soruyorlar, oralarda imkanların kısıtlı olması nedeniyle insanların ufkunun daraldığını, hayata dair başka bir şekilde bakış açısı geliştirilemediğini” diye…bu korkun değilse nedir? ya da taşra zamandır mı diyerek aldın o akademisyen bozmasından intikamını? kalkıp masayı terk ederek? doğru; taşra zamandı her zaman bizim için. zamanı yavaşlattık oralarda. gerçeğe, hayallerimizdeki gerçekliğe ulaşamayınca hayaller uydurduk. delirdik sonra git gide işte…öyle de söylediler. gerçek mi hayal mi lan bunlar diye ayırt edemediğimiz için. gerçekleri hayal kipinde yaşamaktan başka bir şey değildi. sonra birden gördük asıl gerçekleri. bizim yavaşlattığımız zaman dışında ilerleyen zamansal ya da mekansal her şeyi.
gerçekleri görünce işte ya insan…sana bakan şimdi sana mı bakıyordur? bunca zaman görüldün mü ki ne bekliyorsun? ya sen ne görüyorsun aynaya bakınca? hangisi gerçek-hangisi yalan sen şimdi? biz yokken buralarda olup bitmiş her şey. dışımızda ise canavarlar. ya da denildiği gibi hepsi kafamızda ve ….sana bakan zaten sana bakmıyordur artık. bitmiştir her şey bizim dışımızda çoktan.
“ggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggg
gggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggggg.
gggggggggggggggggggggggggggggg; H.”yazıyorum sana..
g’den sonra hep H. mi gelir?
Heba’nın h’si mesela g-urbetlikten sonra, doğumda;
Haki’nin h’si mesela g-ençlikten sonra, yatılı okullarda;
Heval’in h’si mesela g-aiplikten sonra , kulp’da;
Hani’ nin h’si mesela g-örmezlikten sonra, kınık’da mı gelir?
Harfler’in h’si mesela g-erçeklerden sonra mı gelir hayallerimizde?
Hayır’ın okkalısı çakıl taşı g-özlerden sonra mı gelir ne aşklarda?
peki ya bu takılı kaldığımız “sonbahar” nerden sonra geliyor? g-ücendiğimiz için mi? g-erçeklerden mi? anlamadığımız, anlamak istemediğimiz g-erçeklerden sonra mı?
peki H’den sonra I gelir mi mesela? ilkbahar mesela? bittiği zaman dünyanın en güzel baharı mı olur? olur mu? geçebilir miyiz bunca karmaşadan, kötülükten sonra eşikten?
S’ye kadar ne çok yolumuz var..sevgi’nin ya da sonsuzluğun.
gerçekleri hayallerde yaşadığımız, hayallerimizi gerçeklerde bulamadığımız için kırıldık. sana bakan, değil görmek, artık sana bile bakmıyordur. o zaten en baştan ayırdı kendini.
bu yüzden sen de bakma artık. tüm hikayelerimiz yalanlandı bizim tanımadığımız bir gerçeklikte.
“sonbahar” ile I-lkbahar arasında sıkışıp kaldık bu yüzden. kendi kendimize uydurup durmuşuz her şeyi.
oysa emindim önceden, gücenmeden…gördüm, görmek istedim. çınar yaprağının düşüşünü izledim.
bu hikayede bile sadece bir şey gerçekti, O da burada geçmedi.
baki saygılar…ömür.
(Budahi: aynı, tekrar, değişmeyen)
Yorumlar