Yazacak bir şey çıkmıyor bu aralar. dönüp dönüp seni temize çekiyorum.
Yorum BırakYazar: Levent Tamay
aksine müdrik oldu, yad bildi aksi gibi.
Yorum BırakBanyodan yeni çıkmıştık. Saçları sırılsıklam. Kurutmuyormuş. Hatta ben saç kurutma makinesini fişe takınca şaşkın şaşkın baktı. Onun memleketinde hangi durumda kullanılıyorsa artık? Neyse odamdaydık işte. Ben üzerime bişeyler geçirmekle meşguldüm o da etrafa dokunuyordu. Sandalyede elini gezdirip perdeye bakıyor, arkasından ayağını halıya sürtüyordu narin narin. Bi ara bana bakıp gülümsedi bişey anlamamış gibi veya “ne kadar enteresan” der gibi. Ben babamdan aşırdığım mavi “baba” pijamasını yeni üstüme geçirmiş, salak salak onu seyrediyordum. Görünen kısmın keşfini bitirdi heralde ki; gardrobu açtı. Askıdaki gömleklerden birinin kolunu kaldırıp baktı. Sonra askısını kaydırıp diğerine… Gözlerini kapayıp koklamaya yeltendiğinde arkasından sarılıp “elbiselerime dokunma” dedim. Yüzünde…
Tek Yorumdiyecektim ki bir, bu yazdığın şiir değil; iki, can yücel’in değil. dememe fırsat kalmadan yığılmışım yere. nice sonra gözlerimi açtığımda farkettim herhalde… merminin nerene geldiğiymiş mühim olan… tabancanın markası değil.
Yorum Bırak“gözyaşı aşkın teridir aslanım, terleycen elbet, terlemeden olmaz”. sonra ağzına bi lokma atıp çiğnemeye başladı. bi yandan da ağzının kenarlarını siliyordu peçeteyle. ağzında lokmayla, kaşlarını yapacak bişey yok der gibi kaldırıp tekrarladı “terleycen”. pantolonunun üzerindeki ekmek kırıntılarını eliyle süpürüp sandalyeyle masa arasına sıkıştırdığı göbeğini derin bir nefesle kurtardı. masadan destek alarak kalkıp omzuma hafifçe vurdu iki kere. “evet pozantı’da incekler…pozantı” diyerek ilerledi sonra.
Yorum Bırak– gosgoca bi kederin meyvesi tam da dibine düştü işte del’oğlan. öyle başladım ben bu ağacı yontmaa. şimdi ben sana onu diyem, sen yazıp çizen adamsın, başını sonunu sen garalayıve.
Yorum Bıraksağ elinde beyaz boş bir kağıt, barın kapısını kendi ağırlığıyla iterek açtı. akşam yeni çökmüştü. kadife ceketinin yakasını kaldırmış, sol eliyle de iki tarafını sıkıca kavuşturmuştu. ben kapıya karşı bir masada oturmuş sigaramı içiyordum. gözyaşının damlamaması için iri siyah gözlerini kırpmadan yürüyordu bana doğru. Hemen önümdeki masaya geldiğinde kağıdın buruşmasını önemsemeden yumruğunu sıkıp masaya dayandı. sol elini ceketinden ayırıp sandalyeyi güçlükle çekti. sonra girişinde el çırpması olan bir parça başladı. eller çırparken ahşap sandalyeye yavaşça çöktü. bi kaç saniye, yumruğunu kağıtla birlikte sıktığı elini alnına dayayıp masayı seyretti. derin bir nefes alarak başını kaldırıp gözgöze geldiğimizde kadın solist de parçaya…
Yorum Bıraksarılmak için döndüğümde yerinde yoktu. korkuyla uyanmışım. telaşla fırladım yataktan yorganı tekmeleyerek. odadan sendeleyerek çıkıp banyonun ışığını yaktım, orada da göremeyince salona dalmışım uyku sersemliğiyle. ikili koltuğa yatmış. büzülmüş soğuktan. dizlerini karnına çekmiş. elleri iki bacağının arasında. ayaklarını koltuğun köşesine sıkıştırmış. birden bi telaş sardı. yorganı kucaklayıp geldim yatak odasından. becerebildiğim kadar yavaşça örttüm üzerini. su ısıtıcıda su ısıttım. havada tutarak. tezgahta durunca çok ses çıkarıyor diye. kaynayacak kadar ısınmadan aldım. bi 70’lik rakı vardı, dibinde iki duble bişey kalmış. onu döktüm. bulamadım başka cam şişe. sıcak suyu ona dolurdum. sıkıca kapadım ağzını. yorganın altından yavaşça ayaklarıyla kolçağın arasına sıkıştırdım.…
Yorum Bıraknedir ya bu nedir… nereye gidiyorsun ya? diye ağlıyordu bağırarak, salonun kapısının hemen önünde, antrenin parlak beyaz ampulünün altında. kolları dirseklerine kadar vücudunun iki yanına yapışık. avuçları havaya bakıyordu. elleri açık, gergin. parmaklarının her biri diğerinden olabildiğince ayrı. içleri bembeyaz ellerinin, parmak uçları kıpkırmızı. çenesinden damlıyordu gözyaşları. bakışları kocaman kocaman. benim üzerimde bir gömlek vardı. çenemi sıkıyordum. üzerinde uzun, kahverengi, ince askılı bir elbise, ayakları çıplak “nereye gidiyorsun” diye bağırıyordu. ben o sıra bağcıkları bağlanmamış ayakkabılarımla kapının önünde durmuş, elim kapı kolunda “gitme” demesini bekliyordum.
Yorum Bırakne varsa aldım kendi elimden. bi şu aynadaki görüntüm kaldı işte. bakıştık az önce uzun uzun. en zoru dedi dudağını hafifçe büküp, kendinden kurtulmak. ama sen kaç bakalım yine.
Tek Yorum…sonra otuz liralık bi bilet alır başladığın yere dönersin. bütün hikayeyi klarnetin tek perdesi anlatır.
Yorum Bırakbalkon kapısının pervazında, sabah sabah, durup dururken, boynunla omzunun birleştiği yerdeki koku geldi aklıma. ağzına kadar su dolu çaydanlığın yanık kokusu burnuma gelene kadar da öylece durdu orada.
Yorum Bırakuzun uzun bahsettim senden. bi yanı gülümsedi zaman zaman. bazen kalktı dolandı, sigara yaktı, eliyle sakallarını okşadı, denizden su çekip ortalığı serinletti, dinledi ama konuşmadı. o sabırla dinledi, ben ağır ağır alçak sesle anlattım. tavşan kanı çayından içtik teknesinde. akşama doğru “öyle işte burhan dede” diye bitirdim sözü. senin de kafanı şişirdim. yok oğlum dedi titrek titrek, şişmedi kafam mafam. sonra patlattı motoru bütün gücüyle. be çocuğum dedi belini doğrultup, elli senelik kaptan burhan dede, önce şehrini yaşa kadının. yoksa anlayamazsın.
Yorum Bırak