İçeriğe geç →

Yazar: Koçak

ZİNCİRLERİNDEN İBARET KÖLELER

Bir hafta sonu kuyruklarda bekleyerek, üstelik düdük de ötmeden granit kaplı binadan içeri girip, yürüyen merdivenlere bindiğimde, beyzbol şapkalı adamlar, tavukları çok çeşitli yerlerinden parçalayıp kızartarak ve menüleri kovalara acilen atarken, üstelik alışveriş ederken ve hatta yürür dahi gezerken dönüyordum ki, akın akın kapılar doluyordu üstüme. Bense oradan kaçıyordum ve mısır taneleri bardaklara, dondurmalar külah değil kağıt kutulara konar olmuştu, olabilirdi. Bazı adamlar açtı, bazı adamlar hem aç hem kadına açtı ve bu ayıp mıydı? Bazı kadınlarsa çıplaktı. Adamlar bakınca, ayıp kadınlar çıplanınca ne olurdu? Bazı kadınlar da açtı ama aç kadınlar edebiyatımızda yeterince işlenmemişti. Kadınıyla erkeğiyle insanların yüzüne garip…

Yorum Bırak

SÖYLEŞİYOR MENEKŞELER

Gece olup da kimse kalmayınca etrafta sordum: -Menekşe, sen neden mavisin? Cevap verdi menekşe; -Menekşe, sen neden beyazsın? Bakakaldık birbirimize. Ben de mi menekşe… Sonra rüzgar çıktı, üşüdük. Yapraklarımız mavi beyaz dokundu birbirine. Bir gecenin incecik çiçekleri oluverdik. Ne birdik, ne ayrı. Ne  yapraktık, ne çiçek. Yıldızlara baktık, titreyerek dokunduk birbirimize. Böyle daha iyi, bastığımız toprak daha geniş geldi gönlümüze. Belki dedik karanlığın ortasında yurt edindik birbirimizi. Boşlukta yuvarlanan bir gezegen, ben beyaz sen mavi.

Yorum Bırak

İSMİNİ UNUTAN ADAM

Önceden biliyordum aslında, şimdi unuttum. Kırık dökük parçalar var aklımda, hatırlamaya çalıştığım. Nüfus cüzdanımda bir isim var ama belki benimdir belki değil. Hiçbir şey çağrıştırmıyor bana, yabancı. Sonra ismimin bir kağıt üstüne neden basılı olduğunu bilmiyorum. Ben miyim, benim ismim mi belli değil, hatırlıyamıyorum. Aniden hah diyorum, şuna benziyordu. Bana seslendiklerini sanıp çeviriyorum başımı. Bir an için tereddüt edince çoktan çekip gitmiş oluyor seslenen. Belki bana seslenmedi bile. Soramıyorum çok geç kaldığımdan. Yanlış isimlere efendim diyorum, garip garip bakıyorlar. Ah çekiyorum içimden, siz bir bilseydiniz benim ismimi. Yazık ki ben de hatırlamaktan acizim. Nasıl anlatsam size? İnsan hayıflanıyor ister istemez.…

Tek Yorum

AKIP GİDİYOR YEŞİL, SUDUR YEŞİL

Akıp gidiyor yeşil, sudur yeşil Mavi kocaman bir akılsa diyorum, serilmiş gölgelere, izliyoruz işte o aklı. Bulutlar geçip gidiyor. Her şeyin bir aklı var da kendine dair olanı az bulunuyor. Sen neredesin? Bendesin. Ben de sende olsam işte o zaman her şey aynalar gibi akıp gidiyor. Kendine hayran ve yabancı bir su.

Tek Yorum

Emirdağlılar

Emirdağlılar… Bir yanları ürkmüş bir hayvan gibi ölümden korksa da, bir yanları eve dönmeyi bekler gibi hep ölmek ister.

Yorum Bırak

Hayatın Tasarımı

Bazıları hayatın kendi tasarımlarına uymasını bekler ve insanları böyle olmadıkları için suçlar. Dindarlar iyi niyetli olmamakla suçlar genelde, acımasız olmakla suçlayanlar depresyondadır çoğu zaman, aldırışsız olmakla suçlayanlar vardır, vb. Oysa kimsenin böyle bir suçlamaya hakkı yoktur. Hayatın, kendi tasarımlarımıza uymadığı için eleştirisi ne komiktir.

Yorum Bırak

YÜREK BİR KAYADIR, KIRILMADAN RAHAT BULMAZ

Gene mi büyüdü bütün çocuklar? Gene mi dayandı ölüm kapımıza? Gene sustuk mu hasretle öğrendiğimiz dersi, gene bilemedik mi haklıyı haksızı, alnımızda ateşten bir sızı ve damarlarımıza yürümüş çiçek kokusu. Dolaplardan eteklerini çıkardı kadınlar, kalçalarına gümüş ziller taktılar. Gökyüzünden yere bir taş gibi düşen şahin kuşların vaktidir. Toprak kabardı ve biz aşk içinde bir gördük gene aslanla ceylanı. Yaz şuraya iki gözüm, yürek bir kayadır, kırılmadan rahat bulmaz.

Yorum Bırak

BİZ GÜZELİZ, GEL, Kİ TEK EKSİĞİMİZ SENSİN

Gökyüzündeki burçlar bizlere dair bir şeyler anlatıyorsa; ben şu gün, şu saatte doğmuş bir başaksam ve şöyle şöyleysem; bütün o yıldızları, gezegenleri, burçları bir araya koysak ve kendimizle birlikte kendimizden fazla 360 derecelik bir geceye baksak… gökyüzünün tamamı… gökyüzü kimdir? Ben, gökyüzünde bir burcum. Benim gezegenim düşerken senin burcuna yükselen bir yıldız fırlattı. Senin yıldızların bir diğerinin yıldızını çekiyor hamal gibi. Kafanı kaldırıp geceye bak bir de. Hiçliğin ortasında akan, yanan ve sönen, hiç durmaksızın dönüp duran, birbirine saydam iplerle bağlı. Biz, koskoca bir gökyüzüyüz. Gözün hep burçlara daldı, hadi gönlünü aç da bizi tanı. Gönül gözü denen budur. Gözün…

Tek Yorum

YİTİRİLEN, GÖZYAŞI DÖKME KABİLİYETİDİR

Hikayemiz İstanbul’da başlar, Pera’daki meyhanelerde şarap açılır, acılı pirinç yenir. İlla arsız ve orta yaşlı ter kokan bir kadınla yatılır. Beyaz rusların işlettiği meyhanedeki garson kıza aşık olunur. Pek bir yaşam sevinci, fıstık çamlarının sızlattığı tatlı bir hüzün, çaktırmadan ince ayar bir nihilizm mayalanmıştır. Aradan 10-15 yıl geçer. Gençler Ankara kaldırımına düşer. Kömür kokan kış akşamlarında aşık ve sarhoş o kaldırımlar arşınlanır illa. Dil daha bir kıvraktır, devrim şart olmuştur. ODTÜ stadında mumlar bile yakılmıştır. Ümit her şeyden çok ve yoğundur, öfkeden bile. Hikayenin sonu acıklı biter. Gençler İstanbul’a dönmüştür, ortada ne dil kalmıştır, ne çamlar. İnternet vardır, internet gerçekten…

Yorum Bırak

BİZ İŞİMİZE BAKALIM DOSTLAR, KALBİMİZİ GÜZELLİK DOLDURSUN

Bunlar benim ayaklarım, koşuyorlar. Bense şaşkınım, akşam olunca karanlığın böyle yumuşacacık, başımızın üstüne saçılışından. Bir hüzne, sonra bir sevince savrulup duruşumuzdan şaşkınım. İkisi arasında ne fark var, biz seçiyorsak. Kafam karmakarışık, oysa ayaklarım hafiflemiş, koşuyorlar. Belki kaçıyorlar; yılların kederinden, her coşkunun içinde saklı çöküşten, her üzüntünün uzadıkça ölüsü bilinmeyen bir yasa dönüşünden, her şeyin çürüyüşünden, pembe yanaklı bebeğin cesede, yemeğin boka, baharın kışa, kentlerin harabelere, ıslıkla eşlik edilen şarkıların sıkıntıya… çürüyüp gidiyorlar. Başsız ayaklarım kanatlanmış, pudra şekeri serpilir gibi kararıyor sağım solum. Köpekler havlıyor, ağaçlar hışırdıyor, arabalar farlarını gözümün içine tutarak kornalarını çalıyor. Büyük kestane ağacında kargalar hep bir ağızdan…

Yorum Bırak

Keşke

Keşke bilseydik neden kötü şairlerden böyle nefret ettiğimizi. Bütün keşkeler sahtekarlıktır. Dahası, “keşke” yalandır. O zaman cümleyi yeniden kuralım mı? Bilseydik neden kötü şairlerden böyle nefret ettiğimizi… Evet devamını getirmeli bu cümlenin.

2 Yorum

Ansızın

Öyle bir vakte geldim, gönlüm tatlı bir sızıdadır. Ağzımdan dökülen her kelime şekere dönecek ve birazdan başıma çok güzel bir şey gelecekmiş hissi. Her şey nasıl da yerini bulur…

Yorum Bırak

PAN’IN LABİRENTİ

Bir sinemanın önünde dururmuşum. “Pan’ın Labirenti” oynuyormuş. Koca İstanbul’da sevgilinle geçecek başka yer, başka zaman bulamamışsın; önümden geçip gitmişsin. Midem sancıyarak oturmuşum sinema koltuğuna ve film oynamış. Labirente düşmüşüm. Meğerse çocuğun gördüğü hep hayalmiş, gerçeğe dayanamıyormuş. Öyleyse hayal kurmak ve inanmak tehlikeliymiş. İşte gerçek apaçık önümdeymiş; yürüyüp gitmişsin. Gözlerim dolu dolu olmuş; o kız çocuğunu ne de güzel anlamışım. Sonra? Sonra birlikte film izlemeye başlamışız. Sonrasını biliyorsun. Hayal kurmak o kadar kötü değilmiş.

Tek Yorum

BÜTÜN KELİMELERİN KÖKENİ AYRILIKTIR

Ne çok söz söylendi, ne çok kalp kırıldı. Ne çok çiçek açtı, ne çok gün geçti. Ne çok boşluk, ne çok beyhude vakit. Her şeye rağmen iyki sevmişim diyebilmek, iyki sevmişim. Ne güzel aktı ırmak, ne güzel, ferah mavi bir gök oluncaya kadar genişledi göğsüm. Derin bir soluk, rahat ve sessiz. Sarı güneş altında kuşlar uçurduk. Annem, gençliğim, taşıdığım can. Ben bir canım. Tek bir can, tek bir anne, tek bir gençlik, gül kokan. Dört bir yanı sardı gül kokusu ve ben ilk defa aşık olunca anladım büyük bir bütünün küçük bir parçası olduğumu. Kalp hiç onarılmadı. Kırık dökük devam…

Tek Yorum

ÇEKMECELER

Adam gelir, sahilde yakınındaki bir taşa oturur. Saçı başı dağılmış, uzun siyah paltosu var. Cebinden bir şişe şarap çıkarabilir her an. Bunu beklemiyorsun ama olabilir, bir yanın bekler. Kendi kendine konuşmaya başlar, sinirlidir gerçekten. Kıbrıslılar ne yapıyorsun diye sorulunca kendi kendimi gezdiriyorum dermiş. Gendi gendimi gezdiriyom. Öyle işte, kendi kendine halleri biraz gariptir türkçede, deliliğe yakın. Adam kendi kendine konuşadursun, sen başlarsın kendi kendini düşündürmeye. Bu adamın da bir öyküsü var. Hem belki ne öyküdür? Kaldırımda geçen 1-2 yıl, sekiz-beş mesaisiyle geçen onlarca yıldan çok daha renklidir, burası kesin. İyi bir şey olduğundan söylemiyorum. Ne işimiz var betonun üstünde? Kıçımıza…

Yorum Bırak