babamın bana umutla bakan gözleri, dünyanın en ağır mavisidir. ne zaman o gözlerle baksam kendime, bir ayrılık hüznü çöker. neden nasıl ayrıldığımı bilmeden bir deniz taşıp ağırlığıyla ezer, un ufak olurum. yazık ettin kendine derim, yazık ettin. böyle başlar merhamet… batıp çıkan kuş, çırpınan balık, gökte çelikten bir temmuz güneşi. el ele tutuşup babamla yürüdük ölümün kıyısında. boyun eğmişizdir artık ve sanki her şey o an içindir. bütün acıkmalar, bütün sevmeler, bütün yollar, bütün uykulardan sonra her şey el ele tutuşabilmek içindir. ve bir an sonra, kavuşan o iki el, denizde bir dalgadan ibarettir.
Yorum BırakYazar: Koçak
mutsuzluk bir basamaktır. yukarı veya aşağıya doğru. doğrusu mutlu insan da yoktur. belki insan basamağın veya mutsuzluğun ta kendisidir.
Yorum BırakSahi yüzün neye benziyordu senin? Çayırdan yeşili düş. Hatırladığım kadar güzel misin gerçekten? Bir ömürden gençliği düş. Sen o musun? Sevgiden varlığı düş. Akıl işe yaramaz her zaman, çocuktan anneyi düş. Sızlanıp kaldım gene, hayattan ölümü düş. Kader kısmet nasip işi biraz, oyundan kuralı düş. Kendim ettim, benden beni düş. Hayırlısı olsun derler, zamandan süreyi düş. Dönüp saklanacak bir bahanem oldu, bilenden bilgiyi düş. Yaman ve yolsuz gece. Ceylan avcıyı vurdu, masaldan o çakıl irisi gözleri düş. Düş de gör, acı neymiş.
5 Yorumbir insanın kim olduğunu anlamanın iyi bir yoludur canını yakmak. seviye belli olur. seni itham ediş biçimi kumaşın kalitesini gösterir, rol kesemez.
Tek Yorumgeceydi. kuru soğuk, aşık ve sarhoş, eve dönecek derman yoktu dizlerinde. buz gibi kaldırıma oturup kaldı. tek bir ışık yanmayan karanlık bir sokak… bağırmak geldi içinden, uyumayın, karanlıkta sevişmeyin. korktu ama sesini çıkarmaya, sustu. sürünerek duvara doğru çekti kendini, yasladı sırtını, derin nefes alıp verirken bir ses duydu yanı başında. gözlerini kısıp baktı. gözleri karanlığa alıştıkça bir lağım faresi belirdi, kasılıp kusuyordu hayvan, ağzı beyaz köpürmüş. döndü çırpındı, sonra durup kendini izleyen insana baktı bir çift ufacık göz. o haliyle titreyerek geri kaçmaya çalıştı, seyriyip yay gibi atan kaslar doğru dürüst hareket etmesine izin vermedi ama. çok uğraşmadı bıraktı kendini…
Yorum Bırakyorgunum dediğimde, sensizlikten yorgun düşmüşüm yıllardır. içimde bekleyen o parlatılmış yalnızlığı ucuza bozdurmaktan korkuyordum en çok. şimdi senin yanında sınırlarını henüz keşfetmediğim yeni bir yalnızlık büyütüyorum. üşüyen, açıkta kalan yeni tenhalar, yeni gölgeler düşüyor gövdeme. başka saatlerde başka anlamlarla dalıp kalıyorum denize. yeni yalnızlığı yatağa atıyorum gizlice. vakti geldiğinde yeni bir aşkın ayakları dibinde yere çalmak için.
Yorum Bıraksabahtı, serindi, bozkırdı. toprak buğulu, gözleri çapaklı düştü yola. gittikçe ses sada kalmadı. yalnız bisiklet çarklarının şıkırtısı ve hızlandıkça uğuldayan tekerler. küçük bir dereyle akıp giden daracık bir köy yolunda. yavaştan ısındı gün, bir karga inek bokunu didikledi. karşıdan bir kamyonet sonra bir traktör geldi. direksiyondaki adamı selamladı. asfalt köye varınca bitiyordu, köye girmeden toprak yola çıktı. çimenlik tepede gel git aşınmış kırmızı toprak bir yokuş. ayağa kalkıp yüklendi. sonunda tepenin başına varınca bisikleti bir kenera attı. bir kayanın üstüne oturup sırt çantasındaki termostan şekerli sıcak çay koydu. bir dereye, bir tren yoluna, bir ufalanmış taşlara baktı. gökte bir doğan…
Yorum BırakYatar çöl kumlarının altında binlerce eğrilmiş iskelet. Omurgaları ezilmiş, yamyassı. Belki aç belki tok öldüler. Her piramidin yakınında toplu işçi mezarları. Kemik basınçtan düzleşir mi, kaç kilo taşıdılar? Çarpılmış, yamulmuş omurgalar. Binlerce… Bir gizem diyorlar şimdi. Uzaylılar inşa etti piramitleri. Heyacanla dinliyor turist kafileleri. Tanrıların arabalarını anlatan turist rehberinden on adım sonra başlıyor mezarlar. Mezar bile değil, üstü örtülmüş kuyular. Ses ulaşsa da kemiklere, darılmıyor ölüler. Ne farkeder ki? Nasılsa bin yıl sonra herkes yanlış anlaşılacak. Çalışırsın, kendini çölde kum zerrelerine çevirerek, yavaş yavaş yok olursun. Senden geriye kalan olmaz, yanlış anlamalardan başka. Bu yüzden ne zaman bunalıp, kitlense çalışmak…
Yorum BırakMilyarlarca yıldızın arasında, öyle bir köşede, yapayalnız, sessiz, defalarca, dön bakalım. Her yeri kaplayan o büyük sessizlik, çığlık atsan, sessizlik, kulak kabartsan sessizlik, aldırmasan sessizlik. Duymayan, konuşmayan uzay. Her şeyden önce çaresizlik. İnsanın derdi bu büyük sessizlik. Ezen, ağlatan. Onca bina, onca savaş, seven, sevilen, çiçekler, hamam böcekleri. Dönüp duruyor. Yanıt yok. yarın ölüp gideceğini bilip nasıl olur da çalışabilirsin, aşık olabilirsin? Bir hoş sada mı? Hadi ordan. Sessizliğin içinde bu akış mide bulandırır. Bir türlü denize ulaşamayan bu insanlık. Dinmeyen akış. Zıplayıp duran bir şaman yahut namaz kılan adam. Sessizlik. Sımsıkı kapanmış dudaklar. Dönüş devam ediyor, boşuna. Boşuna. Her…
Yorum BırakSabahtan beri doğan günden alamıyor gözünü. Uyandığı an daha doğru aslında. Uzayda sabahtan bahsetmek anlamsız. Dünya çevresinde yörüngeye oturmuş bir istasyonda ona söylenenleri yapacak. Bir kahraman olmayı ve uçmayı hayal ederken kendini burada buluverdi. Yarım saat sonra bir radyo istasyonuyla canlı bağlantı kurulacak. Yayın sırasında sevdiği kıza adayacağı şiiri cebinden çıkarıp bir defa daha tane tane okuyor içinden. Boşlukta yayılan sevda sözleri. Kağıdı katlayıp özenle geri koyuyor cebine. Doğduğu şehrin üstüne varıyor ışığın sınırı. Sevinçle bir ters takla atıyor, çatılarda beslenen güvercinler gibi. Muazzam bir sabah. On milyonlar uyandı az önce. Asya, afrika. Aynı anda kalktıklarının farkında bile değiller. Ne…
Yorum Bıraksanki akıp giden bulutlar altında ağlamadı meydan sanki bu erguvanlar az gelmiş sanki martılar yolunu kaybetmemiş sanki damağımızda tadı şarabın yetmezmiş gibi sanki içimiz yanmadı çıplak kadın bacaklarına hiç bu çıldırtan akasya kokusu fazla artık yeter uzun sürdü bu bahar
Yorum BırakBir düşünceyi anlamanın en iyi yolu ona ihanet etmekten geçer. O zaman kavramlar bir formülün parçaları olmaktan çıkar, berraklaşır, insani anlamlar kazanır. Hele iki üç defa dönmüş bir adamın bilgelik mertebesine erişmemesi için eşek olması gerekir veya kişilik bozukluğu vardır. Medyayı dolduran onca eski solcuyu isim isim düşünün. Bunlardan hangisi yeniden dönüp sosyalist olsa ağzımız açık kendini dinletecektir. Gerçekten en kafalılar ihanet ediyor olabilir.
Tek YorumOtuzlu yaşlarda dinip, sakinleşeceği, daha makul olacağı, kaçamak günahlar dışında topluma yanaşacağı, bu yorgun ve tok olgunluğu, bu kendi içindeki şeytanı görüp geri kaçmışlığı yüzüne bakınca herkese aşikar olan adam… Nedendir ilk gençlikteki o parlama, herkese sonu böyle malumken? Hormonların kandaki konsantrasyonu diyenler var ya, yok onlar hiç parlamadı da haberleri yok. Şimdi dünyaya yeni bir büyük adam gerek. Orta yaşlı insanlara sıkıcı olmayan ve samimi hatta aklı baştan alan uğraşlar bulsun diye. Uygarlığın kölelerine aşkın eşdeğeri aranıyor. O güne kadar sekstir, arabadır, sağdır, soldur, dindir, çocuktur, falan filan.
Yorum BırakUzun süre duvar dibinde beklettiler bahçenin. Salmadılar içeri görsün koklasın. Gururu kırıldı, usandı. Tam alışmaya başlamıştı ki yıllar sonra kapılar açılıverdi… Güller bezenmiş bahçe bir hapis gibi göründü gözlerine, girmedi. ne kaybolup giden zaman, ne bir hayale karışan o bahçe ziyan, özgürlük için kendine yasaktır insan.
Yorum Bırak– bi sigara parası versene abi. – yok. – bi sigara parası be abi. – yok. sigara mı içiceksin? al sigara. – ben bi tane sigarayı napim, bi paket ver bana. – oooo olmaz öyle. al iki tane veriyim. – napıyım iki taneyi beş tane ver. – sen bilirsin o zaman. – e hadi ver bi tane. – iki tane al. – yok ben iki tane istemem. bi tane ver. sonra sen ne yaparsın, çoluk çocuk ne yapar? – ateşin var mı, gel yakayım. Genç adam çakmağını rüzgarda yakamaz yine. Hep beceriksizdir zaten. Deli gülümseyerek onun çabalamasını izler. Sigarasını ceketinin…
Tek Yorum