O pınar kıvrılarak akıp gitti yanından. Sonsuza kadar kaybettin. Kirpiklerine kara bir gölge düştü sonra, hep biraz korkarak güldün. Değil mi ki bu geldi başına, içinde yıkanıyorken daha dün, şimdi uzaksın böyle. Böyle kıvrılıp gitmiş, böyle terkedildin, çorak. O pınar kıvrılıp gitti uzaklara. Sesini kıstın, bir çocuk sesine benzettin. Şaşırmadığın halde şaşırmış gibi davrandın sonra. İlgilenmediğin halde ilgileniyormuş gibi… Pek küçük geldi dertleri hep. Ne vardı bunları konuşacak? Dünyayı yönetsen ne geçerdi eline? Evetler, hımmm’lar, aaa’lar. Gidin başımdan demek zordu çünkü. Korkuyordun içten içe. Bu hüzün içi boş çıkabilirdi, herkes korkuyordu. Belki bir Allah vardı veya yoktu, belki aradığı o…
Yorum BırakYazar: Koçak
Güzel yerini ört dedim sana, bu ara sokaklar tekin değil. Sonra hişşt olur. Sıkıldım diyorsun binadan, ağaçtan, yıldızdan ve insandan. Yeşiline de betonuna da… Topla kaynat hepsini yüz derecede, pastörize et veya dezenfekte, yahut borsada halka arz et mesela. Islık çalıyormuş numarası yapma, ağlıyorsun sen. Ömür kısadır, dünya bir karış, bu yüzden sığınamayız hiçbir yere, hiçbir zamana. Biliyor musun bazı insanlar hep mutludur, bazıları hep mutsuz. Ne olursa olsun, hayat böyle. Saat tıkır tıkır işler, vakti gelir, geç kalmış olursun. Geç kalmak için geç kalabilmiş bir insan yoktur. Mesela geç kalkmalı insan dediğin. Kahvaltıda sahanda yumurta yemeli, bol sevişip müzik…
Yorum BırakSonra başlar kabak kemane, hüzünle ümidi birbirine katmaya. Tepemize solgun bir güneş asarız, çocukluğumuzun o yazından hatıra. Yıldızlar takılır, mevsimler yavaştan kurur. Dünya yokolmadan, şarabın, ayvanın ve armudun iyisini hazırlar, son bir sofraya oturduk mu kardeşler, ağzımızı bursun şarap ve ayva. İçimizden dökülen ümitli bir hüzündür o saat. Ve başlar sazlar çalmaya. Tepemizden şıpır şıpır damlar gece gözlerinde, karnında. Baktığın her yere, yıldız düşer, tepemizden şıpır şıpır damlar yıldızlı gece. Bir bakarsın hiç küsmemişiz birbirimize, bir bakarsın bir köşe başında karşılaşmışız. Ceylana benzeyen bir kadın ve körük gibi soluyan ciğer, bir çığlık sonra, kendine getiren. İnsafsızdır, gavurdur zaman. Bakışlarımız sarı…
Yorum BırakTaptaze, diri açar çiçek. Boynu dik, güçlüdür. Güzel ve güzeldir kokusu, yeşildir sapı. Diri ve taze. Gökyüzüne saçar tohumu. Çiçeğin boyun büktüğü mevsim gelir sonra. Çiçeğin boyun büktüğü… Ve ağır ağır öylece… Bu ağırlığa boyun büktüğü, salınan ve rüzgar selamlayan. Mutluluk veya mutsuzluk değil bu. Olduğu… Şimdi bu başka bir gerçek, gerçek bu. Sevgiyi kendinden bilmediğin. Hafiften salarak. Dost yazar yazıyı. İşte böyle çiçek kardeş, sevgili papatya, çiçeğin boyun büktüğü yazı.
Yorum BırakYa sen çocuk değil miydin, büyümedin mi yavaş yavaş? Bütün anlaşmalar bağlandı, bütün oteller ayarlandı. Ya sen çocuk olmadın mı hiç? Büyümedin mi hiç? Değerli olanın ne olduğunu unuttun mu şimdi? Sen, ben ve sevgili annen. Ya sen bir zamanlar çocuk olduğunu unuttun mu şimdi? Her şey komik değil mi? Yok bir çözümü, yok bir teselli, ağla şimdi. Ya sen çocuk değil miydin hiç? Nedir önemli olan unuttun mu şimdi? Yalvar yakar sürünürken, insan kardeşler için ağlıyorken ve bu yazıyı yazarken yan masada alman turistler bilardo oynarken, bir zamanlar çocuk olmadın mı hiç? Öyle geliyor ki bana, sarılsam sana geçmeyecek…
Yorum BırakAşk bir sürü psikiyatrik hastalığa benzer. Gerçeği değerlendirme yeteneğin bozulur, hezeyanlara kapılır, yanılırsın; şizofreni gibidir. Kalbin yerinden fırlar, ateş basar, miden ağrır; panik bozukluğuna benzer. Gecen gündüzün birbirine girer, iştahsız ne yaptığını bilmeden dolanır durursun; depresyona benzer. An gelir, kendini durdurman mümkün değildir; dürtü kontrol bozukluğuna benzer. Aklından atamazsın, kıvranır durursun; obsesyondur. Her şeye rağmen aşk en çok sevgiliye benzer, sevdiğin kızın tıpkısıdır. Aşk sevgilinin ta kendisidir. Bu yüzden hiçbir sevgili diğerine kızamayacağını bilir. Gönül koymak mümkün değildir. O yüzden en sonunda bir “canı sağolsun”dur. Bu yüzden hiçbir aşk birbirine benzemez ve hepsi aynıdır. Senin gibi, benim gibi. Aşk hastalıkların…
Yorum BırakKim kime ne desin, söylenecek ne kaldı?
Yorum BırakYalnızlık da yalan kalabalık da yalan Aşk da yalan kin de yalan Sevgi de yalan öfke de yalan Gitmek yalan, kalmak yalan Varmak yalan, dönmek yalan Sıla yalan, gurbet yalan Deli yalan, alim yalan Kadın yalan, erkek yalan Adam yalan, çocuk yalan Para yalan, ekmek yalan Pişmek yalan, ham yalan Güldün yalan, ağladın yalan Düşündün yalan, sarhoş oldun yalan Gördün yalan, kör yalan Uyudun yalan, ayıldın yalan Zulüm de yalan, acı da yalan İçi yalan, dışı yalan Doğu yalan, batı yalan Devlet yalan, insan yalan Varlık yalan, yokluk yalan Dünya yalan, ahiret yalan Mezar yalan, yuva yalan Toprak yalan, böcek…
Yorum Bırakaşk bir duadır.
Yorum BırakHiç bitmiyor şevkat isteğin. O şefkate muhtaç ve doymak bilmez yan ne insanda? O suskun, üşüyen, iyileşmeyen karanlık? Bir an çöker kalırsın, dinmez ömür boyu sancısı. Açıklamaya çalışmak faydasız. Sen de tatmışındır onu, belki bir sabah yalnız uyanınca, belki bir gece elektrikler kesilmiş ve öksürüyorsan. O uğuldayan korkunç mağara, yatıştırılmak için yalvaran yanın, belki ölümündür, belki yalnızlığın. İnsan beyhude bir çabadır belki, kim bilir? Sen onu herkesin içinde gizli bir sır gibi sakladığını bilirsin. Öpülmek istediğini, sarılmak ve şımartılmak istediğini… O şevkate muhtaç yanımız hep bizimledir. Herkesledir. Öyleyse herkese merhamet et. Merhamet et ki insan bir yenilgiye dönüşmesin.
Tek YorumEy mutsuzlar, ey bahtsızlar, bir kez de kurban diye değil günahkar diye bakın kendinize. Bir günahkar olarak bakın kibrinize. Bu göğün altında her şeye bir kez eyvallah de. Mutsuzluk bir günahtır ve bağışlayacak olan sensin. Hata yapa yapa öğrenilir. Yoksa sen insan değil misin? Çık artık cehennemden; ne intikamla ne adaletle, bir eyvallahla. Bak o zaman sen küçülürken gökyüzü nasıl genişler, nasıl mavileşir. Sonra söylemedi deme. Affet kendini, ilk eyvallah kendine.
Yorum Bırakiki hüzün devrilir birbirine, biri yarım etmeye.
Yorum BırakKarlı bir yolu yürüyüp sevdiğine ulaşmak dedin, güzeldir. Oysa sevilmediğin yere ne kadar uğraşsan nafile, varamazsın. Karlı yollardan bahsettiren, yollara düşüren, özleten ve kavuşturan sevgili değil mi? Öyleyse sevilmediğin yere hiç varmadın. Böyle yalnız, böyle anlamsız, böyle üşümüşsün hep. Akşamları yürüyüşe çıkıyorum şimdilerde, uzun uzun yürürken düşünüyorum derin derin, nefes alır gibi. Acıtarak ve soğuk oturuyor içime yalnızlığım. Duru bir su buz tutar gibi görebiliyorum onu. Böyle beyazın ortasında gereksiz bir karartı gibi kaldıysan, böyle arayıp soranın olmazsa anlıyorsun o zaman, hayat neymiş, sen kimmişsin. Bir selamdır karla gelen, bütün bu anlamsızlık yalnızlığımızdan.
Yorum BırakBazen anlamak için çok geç kalmak gerekir. Bazen öyle yanarsın ki ancak gecikince anlarsın.
Yorum Bırak