– Seni teselli edecek kelime bulamıyordum. Öyle inandırmıştın ki, ben bile büyük bir ümitsizliğe kapılmıştım. Yine rolleri değişmek üzereydik işte. – Yine rolleri değişmek mi? Evet, bundan daha önce de bahsetmiştin sanırım. Hangi anlamda peki? – “Birbirimizin yerine mi?” gibi… Kaçmaya karar vermişsen, hiçbir şeyi umursamayan değil, tam tersine, en önemsizine varana kadar, umursayansındır. Bir şeyden kaçmak için, bir şeyin varlığını kabul etmek öncelikli koşuldur. Birinden kaçmak, birinin… Bir duygudan, bir düşünceden; bir duygunun, bir düşüncenin… Demek istediğim, kaçmak istediğimiz şeyler, (bu tanımın eksik kaldığı noktada, bir “kaçış” tanımı olarak) “nedenimiz” bu kadar basit şeylerden oluşsaydı keşke! Ama o ancak…
Yorum BırakYazar: K. Sinan Küçük
– Aklını çelmeye çalıştım birçok kez. Sanki hatalı olduğumu kabul ediyormuş da özür diliyormuşum gibi bir tavır bile takındım. – Gerçekten yaptın mı bunu? Ve ne zaman? – Yaklaştın işte!… Aşağı yukarı herkes, “benim gibi”, bir kaçış besliyordu. Ama “benimki gibi bir kaçış” olduğunu sanmıyordum. Herkesin kaçışı, zaten, farklı olmalıydı. Ancak, herkes kaçışına bir kişilik kazandırmayı başaramayabilirdi. Bunu ben de başaramamış olabilirim. Ama zaten amacımın bu olduğu da söylenemezdi. Ve benim için, kaçmak bir amaç değildi. En azından, bunun böyle olmaması gerektiğini düşünüyordum, sıkça. Yine de kesin konuşamıyordum, kendi kendime bile…
Yorum Bırakbir ışık, gördüğün anda bir ışık ki kaybolmakta soramıyorsun da, yazık! ne çözecek bu düğümü? “san”dığın anda da, yazık! tam ortada kalmaktasın ve kimse göremiyor göz- yaşlarını, nedenini…
Yorum Bırak– Hiçbir şey umduğum gibi gelişmiyor. Hiçbir şey, başladığı gibi bitmiyor artık. Bunu kabullenmek beni çok yıpratıyor. – Kabullenmek zorunda değilsin ki. – Ama hiçbir şey başladığı gibi gitmiyor!… Bütün bunlar olurken aldığım o büyük darbeden pek de gerektiği gibi etkilenmeyişime şaşırmamıştım (sonradan). Büyük bir sıkıntı içindeydim. Ama en azından, kendim için neyi önemli neyi önemsiz kılacağıma karar verebiliyordum. “En azından…” “Görünürde” yani… Bunu yaparken çok basit iki yol çıkıyordu karşıma: Bir şeyi önemsiz hale getirmeye çalışıyorsanız, diğer şeylerin önem derecesini artırırsınız; ya da önemli hale getirmek istiyorsanız, diğer her şeyi önemsizleştirirsiniz. Bunu düşünmek, anlamak hiç de zor değil. Ama…
Yorum Bırak– Bütün bu çabalarının zaten yanlış yerden başladığını fark edemedin. Öte yandan, düşündüğümden çok daha uzun süre dayandın. Bu da, saklanmak için çok geç kalmana neden oldu. – Bu ikisi büsbütün ilgisiz şeylerdi oysa. – Ama ikisi de sebepti!… Zaman zaman çok ani duruşlar yaşıyordum. Her geriye bakışımda ortaya çıkan sonuçları karşılaştırarak yatay bir bakış açısı kazanabilirim diye düşünüyordum. Bu yöntem, olası dalgınlıklarımı bertaraf edecek, ya da belki bu dalgınlıklardan hiç etkilenmemiş olmamı sağlayacaktı. Oysa, bunun mümkün olmayacağını da yine gözden kaçırmıştım. Dönüp baktığımda gördüklerim, zaten bu “yatay” benzetmesini yaptığım kategorideydiler ve aslında değişik bir bakış açısı getiremezlerdi. Bir karşılaştırma…
Yorum Bırak– En son söylediğine yakın bir cümleyi, daha önce de, koyu bir tartışma sırasında ben söylemiştim. Bu, yer değiştiriyor olabileceğimiz anlamına gelebilir. Benzeşiyor da olabiliriz. – Bunu düşünebilirim. – Bunu da… Bütün bunları düşünürkenki durumum da düşünülmeye değerdi. Sanki bütün bunlar bir yanıltmaca oyunuymuş gibi kuşku duyuyordum. Elbette bu konuda pek haksız olduğum söylenemezse de, her şeyi kontrol altına alma fırsatını yaratmalıydım sanırım. Hattâ bu fırsat kendiliğinden gelmişti kaç kere. “Sobe” demek kadar basitti belki de. Ama bu durumun soyutluğuna, bu kuşkunun haklılığına o kadar inandırmıştım ki kendimi; uğraştığım, çözüm beklediğini düşündüğüm noktaya gözlerimi bir an bile kapatamıyordum. O bir…
Yorum Bırak– Bana bir oyundan söz ettiğinde, bunun nerelere varabileceği hakkında pek düşünmemiştim. Anlaşılmaz olansa, kimin önce başlayacağı konusunda bu kadar ürkek davranıyor oluşumuzdu. – Kim önce başlamıştı peki? – Başladık demek?… Her şeyi kendi başıma çözmek istiyordum. Davranışlarımı, tepkilerimi, duygularımı tartmak içinse, ilginç yöntemler geliştirmeye çalışıyordum. Durumun dışına çıkabileceğimi, her şeye yukarıdan (aşağıdan), dışarıdan bakmayı başarabileceğimi sanıyordum. Ya da bunun mümkün olabilmesini umuyordum. Meseleyi felaket sınırına getiren bir yanlış tercihti. Yukarıdan (aşağıdan), dışarıdan bakan, ama aynı gözlerle, aynı endişeyle bakan yeni engeller üretiyordum. Diğerlerine dahil oluyorlardı çabucak. Sistemli bir işbirliğiyle durumu daha da karmaşıklaştırmaya çalışıyorlardı. Ve karmaşıklaşıyordu da. Derin, içsel…
Yorum Bırak– “Benden bunu isteyemezsin” dediğinde nasıl sevindiğimi fark etmiştin. Samimi bir korku görmüştüm, samimi bir öfke. Bu, birçok şeyi değiştirirdi. Kaygıların vardı işte, “benim” gibi… – Böyle düşünmeni istemiş olamaz mıyım? – Büyük olasılıkla… Karşılaştığım birçok zorluk vardı. Ama beni tamamen bağlayan kimi şeyler vardı ki, dayanılmazdı… Diğerlerine daha çok kafa yoruyor olabilirdim. Daha çok zaman ayırıp, içimde, büyüttükçe büyütüyor, yeni yeni sıkıntılara da yol açıyor olabilirdim. Ama bunlar, olanca somutluklarıyla karşımda duruyorlardı işte! Üzerinde düşünülecek fazlaca bir tarafları yoktu. Diğerlerinin yarattığı sıkıntılara alışıktım. Zaten o sıkıntıların biçimine, büyüklüğüne bir ölçüde ben karar veriyordum. Belki kendilerinden, belki bu biçim verme…
Yorum Bırak– Sen beni tarif ederken gözlerine bakamadım nedense. Bunu senden, evet, ben istemiştim. Ama sonra, öyle canımı sıktı ki bu; bana kötülük etmek isteyen, canımı yakmak isteyen biriymişsin gibi hissettim. – Halbuki hepsi de güzel şeylerdi söylediklerimin. – İşte… Bir rüya gördüğümü anımsıyorum. Her şeyden önce de olabilir, sonra da. Bir neden mi yoksa sonuç mu olduğu değil zaten önemli olan. İfade ettiği şeyin çok önemli, kesin bir yön belirtmesi üzerinde duruyorum. Bulanık bir öykü, ama net bir yönü var, belirleyici bir etkisi. Günün sonlarına doğru hatırlıyorum bir rüya gördüğümü, belki başka bir günün. Etkisini de, işte, o zaman hissediyorum…
Yorum Bırakkorkularınla baş başa umutsuz ve silahsızsın görüyor herkes içini görüyor çırpınışını soruyor da içten içe ne oluyor? ne olacak? ve kimse sahiplenmiyor düşlerini, nedenini…
Yorum Bırak– Neden böyle bir karar aldığımı sorduğunda yalnızca gözlerine bakmıştım. “Sen bunu kendi başına anlayabilirsin bence” der gibi. Ve sen bunu kendi başına anlamıştın. – Soruyu soran sendin, anlayan da… – Ne fark eder ki?… Önceleri, bir süre saklanmayı denedim. “Kaçmak” aklımdan bile geçmemişti aslında. En azından, bu konuda kafa yorduğumu hatırlamıyorum. Saklanmak, içinde bulunduğum durum göz önüne alındığında, eğlenceli sayılabilecek bir eylemdi. Zaten “kaçmak”tan en önemli farkı da buradaydı. Saklanmak, bulunma olasılığını içeren bir durumdu. Bulunma beklentisi, temelini oluşturuyordu. Beni buna yönelten nedenleri anlamakta pek zorlanmıyordum o sıralar. En başta, sanatsal, estetik bir tarafı vardı bunun. Ve bu durumu…
Tek Yorum– Durup dururken gidiyordun bazen. Bazı tahminler yürütsem de, pek bir anlam veremiyordum. Bir şey de söylemiyordun çoğunlukla. Söylediklerinse, anlaşılmaz, saçma şeylerdi. – Durup dururken mi? – Duruyorduk… Alelade bir yorgunluk olmadığını sezmiştim hemen. Hiçbir şeye benzemiyordu bu. En önemli farkı şuydu: Bundan bir şeyler çıkacaktı, doğacaktı, mutlaka! Sanırım, üzerinde ilk etraflıca düşünüşüm buydu. İlk “deneme” için önemli bir saptamaydı. Ama diğer yandan, bu, “saptama” sandığım şey, aslında ileride olacakları, daha doğrusu, ileride düşüneceğim şeyleri yönlendiren (belki saptıran, örgütleyen, hattâ belirleyen), bir gelişmenin başlangıcıydı. Böyle olduğunu düşünüyordum. Ve bu noktadan sonra, büyük ihtimalle, “düşünen” artık şimdiki zamandaki ben olmayacaktım. Yönlendirenin…
Yorum Bırak– Bu oyunu ilk oynadığımız zamanlar ne kadar acemice davrandığımızı, anlamaya başlamıştım. Sanki kuralları biz belirliyormuşuz gibi bir yanılgı içine düşmüştük. Oysa çoktan kaybolmuştuk bile! – Bunu ilk ne zaman anlamaya başlamıştın? – Zaman… Sondan başa anlatmayı da düşündüm. Bu yöntemle belki gereksiz duygusallıktan, öfkelerden, sevgilerden, kaygılardan, kırılganlıklardan arınabileceğimi sandım. En önemlisi, işin “heyecanı” beni ilgilendirmiyordu artık. Kimseyi de ilgilendirmesin istiyordum. Aslında, kimsenin umurunda olduğunu da düşünmüyordum ama, birilerinin umurunda olduğunu varsayarak bazı şeyleri tartışmak, kabul etmek gerekir ki, daha belirgin kılıyordu. Varsayımsal bir “merak” koyuyordum bilmeceye, nedenime. Ve bu “merak”tan arındırabildiğim zaman, çözüme ulaşamasam bile, çözümü gerçekten istediğime inandırabilirdim,…
Yorum Bırak– Konuştuklarımızın çoğu göründüğünden önemsiz şeylerdi. Bunu sen de biliyordun zaten. Zaman zaman abartılı çıkışlar yapıyorduk ikimiz de. Ama kaynağına çok sonraları yaklaşabildik. Tam olarak ise, hiçbir zaman çözemeyebilirdik. – Derin içsel patlamalar, diyordun bunlara yanılmıyorsam. – Dip işte! Ben de senden duymuştum ilk… Kaçtığım şeye, nedenime, bir isim verme çabası oluşmuştu bir süre sonra. Kaçışın ilk çarpıcı etkisini, (“atlattıktan sonra” diyemem), sindirdikten sonra. En azından, yaklaşık bir tanımlama isteği. Olmuyordu. İhtimal, olmayacaktı da. Tanımlamak ya da bir isim vermek, yeteneğim dahilinde değildi belki. Cesaretim dahilinde değildi belki. Yetkim dahilinde değildi belki. Hattâ, iyi niyetli bir davranış olmadığı bile savunulabilirdi…
Yorum Bırak– Konuşmalarımız hakkındaki ayrıntıları unutmaya başladığımızda korktuğumu ya da en azından şüpheyle dolduğumu itiraf etmeliyim. Hattâ (ayrıntı denemez buna herhalde), neyi, hangimizin söylediğini bile karıştırır olmuştuk bir süre sonra. – Senin de fark etmiş olmana yine şaşırmadım. – Yine? (Yine…) Bu sonuca varmam beni biraz rahatlatmıştı. Şaşırtıcı bir durumdu yine. Kaçıp kaçmamaya karar vermek, nedenimin önüne geçmek üzereydi demek ki. Hangisinin daha sıkıntı verici olduğunu düşünmekten kendimi alamadım bir süre. Sonunda, bu ikinci durumu, nedenimin üstüne inşa ettiğimi anladığımda açıklık kazanmıştı her şey. Böyle bir karşılaştırma anlamsızdı, olanaksızdı… İkincil’i yaratan birinci’ydi zaten. Kendi içinde yeni bir tartışma konusu yaratmak üzere…
Yorum Bırak