(Ölüm allahın emri, “ayrılık sevdaya dahil”…) Şiirini ezbere bildiğimiz, en son şair de tüydü. Ezberimiz de artık kuvvetli değil, o da var…
Yorum BırakYazar: K. Sinan Küçük
bana o ne resmi diye sorduğunda gözlerine bakmıştım ve gözleri sanki çığlık atıyormuşçasına ışıldıyordu o anda eliyle de elime dokunmak üzereydi sanki birden neden olduğunu anlayamadığım çocuksu bir heyecan duymuştum benim de gözlerim çığlık olmasa da bir bağırış tasarlıyordu sanırım bir ev dedim bir ev resmi enteresan geldi çektim ben de bilirsin insan enteresan şeyler yapmak ister ya da en azından enteresan şeyler yapıyormuş gibi görünmek öyle bilsin ister başkaları onlar ki aslında bizim nasıl olacağımızın bağlı olduklarıdır hepimiz başkalarımızın izinden ya da enteresanlık olsun diye başkalarımızın izlerine basmadan yürümek istiyoruzdur aslına bakarsan bunun böyle olmasında pek bi enteresanlık yok…
Yorum Bırakçöpte hışırdayan poşete bakarsın gereksiz bir merakla, “kedi mi?” diye… poşetin rüzgardan hışırdadığını görürsün sonra, kedi medi yok görünürde. poşet rüzgardan da hışırdıyordur ama, aslında gözden kaçmıştır, kedi de oradadır kaos da buradadır…
Yorum Bırakbir cüzdan almıştım, şu, boyna asılanlardan. bir zaman sonra ipi koptu. çakmakla ipin ucunu yakıp, yapıştırdım yeniden cüzdana. sonra bir daha koptu, bir daha, bir daha… koptukça yaktım ucunu, yapıştırdım. yaktıkça ipin boyu kısalıyordu haliyle. başlarda karnımın üstüne gelen cüzdan, boğazıma yaklaşıyordu gittikçe. geçende yine koptu, yine yaktım. artık sıkmaya başladı. sıkıştırmaya…
Yorum Bırakbeni özleme diyorsun, yağmuru özle rüzgarları anımsa, düşleri besle beni boş ver diyorsun, kuşlara bak sen sözlerimi düşünme, yorma kendini bana aldırma diyorsun gençliğime ver “sensizlik”leri boş ver, düşme yollara gözlerime aldırma, güzlerin umut gizlerinle kendine güneşler yarat beni yaratma diyorsun ben zaten varım
Yorum Bırakuzak bir yağmur, dedi uzak bir yağmur, gözlerimde… hüznü gülümseyişinden belli aşkıysa öfkesinden uzak! gölgesinden belli…
Yorum Bırak– … – … – Önce sen söyle… “DİP”te bunlar olurken, bir caddeyi boydan boya yürüyor da olabilirdin; bir kitabın son sayfasını çeviriyor da… Ve belirgin bir sonu olmayacaktır. Bazı şeyin belirgin bir başlangıcı da olmadığı için… (YÜZEY) korkularınla baş başa umutsuz ve silahsızsın görüyor herkes içini görüyor çırpınışını soruyor da içten içe ne oluyor? ne olacak? ve kimse sahiplenmiyor düşlerini, nedenini… bir ışık, gördüğün anda bir ışık ki kaybolmakta soramıyorsun da, yazık! ne çözecek bu düğümü? “san”dığın anda da, yazık! tam ortada kalmaktasın ve kimse göremiyor göz- yaşlarını, nedenini… sondan başa mı gidiyor? baştan beri hep mi yanlış? bir…
Yorum Bıraköyle uzaktır ki artık başladığın o ilk anlam anlamı kaybettiğinde ışıklar çoktan sönüktür anlatmaya mı çalıştın? belki anlattın seyrini ama kimse izleyemez izlediğin, nedenini…
Yorum Bırak– Bana esas soruyu sormanı bekledim hep. Ama sen buna –aslında- yaklaşamadın bile… – Hangimizin “esas” sorusunu? – Ya “esas” soru buysa?… Kaçmaktan başka çaresi olmayanla, “kaçan” kişi aynı kabul edilemezdi. Kaçmak, söylemeye çalıştığım, bir tercih olmalıydı. “Kaçmamak” da bir tercih olduğu gibi… Bu noktada soruna, yani, nedenime yaklaşan bir durum ise, bir tercih yapmaktan başka çaresi kalmayanla, hesaplıca bir tercih yapan arasındaki ilişkiyi (çelişkiyi) anlayabilmekti. Ama her şey, yine burada, başa dönüyordu. Kaçıyordum ve buna bir anlam yüklemek zorunda değildim. Zaten, kaçarak, bunu ödemiş oluyordum. Bir “neden” yüklemek zorunda değildim. Benim zaten bir “nedenim” vardı… Kaçmak da, yine ve…
Yorum Bırak– Kendi başına çözebileceğin işleri bile bana yüklemeye başlamıştın. Bunun açıklamasını az çok yapabiliyordum aslında. Ama düşündüğüm gibi olmamasını da umut ediyordum içten içe. – Seni bir “kaçış” olarak mı görüyordum yani? – Hep öyle görmüştün zaten. Ve bunu gizlemiyordun da. Gülümsediğin üzere… Kaçmak, topyekün bir eylemdi. Yaşayışına, düşüncelerine, duygularına, söylediklerine, yazdıklarına kadar sızıyordu. Tam bir şey yapacakken örneğin, yapamıyordun, yapmıyordun. Ya da, yazacakken tam, yazamıyordun. Bu, bir “yetersizlik” mi, yoksa “gereklilik” miydi? Yani, zaten kaçtığım için, bir şeyleri anlatmam engelleniyor muydu, yoksa, yine kaçan biri olarak, “anlatma”yı kendime yakıştıramıyor muydum, anlatılması gereken zamanda? Eğer öyleyse, yanlış zamanlarda anlatmış olmam…
Yorum Bıraksondan başa mı gidiyor? baştan beri hep mi yanlış? bir şey olacaksa eğer bir şey, “olmamış” demektir! ortada duruyor işte düşmeyi bekleyen biri ve hiç kimse çözemiyor gizlediğin, nedenini…
Yorum Bırak– Benden korktuğunu söylemeye çalışıyorsan buna gülerim! Sana nasıl zarar verebilirim ki? – İşte yine aynı görüntü! – Böyle görünmesini sen istemiştin ama… Her şeyin, başlangıcı olmalıydı, diye düşünüyordum. Bu, tarihsel bir başlangıç da olabilirdi, konumsal bir başlangıç da. Bu durumda, ya sorunun -nedenimin yani-, ilk ortaya çıktığı zamanı tespit etmeliydim, ya da soruna temel teşkil eden noktaya ulaşmalıydım. Bu ikinci yolu izleyeceksem çok daha dikkatli davranmalıydım. Çünkü bu, birinci yolun, yani tarihsel bakış açısının, dairesel bir örneği gibiydi. Yani, eğer bu yolu tercih edeceksem, bir öncelik-sonralık ilişkisi aramamalıydım. Noktalar arasındaki uzaklık, zamansal değil, konumsal bir uzaklıktı. Birinci yolu tercih…
Yorum Bırak– Dönüp dolaşıp yine aynı şeyleri konuşuyoruz bence. Aynı soruları soruyoruz birbirimize ve aynı cevapları veriyoruz değişik cümlelerle. – Bunu fark etmiş olmak her şeyi çözüyor mu peki? – Sorun da bu zaten, hiçbir şeyi!… Yaşadığımız her an, evet, bize bir şeyler katardı. Olumlu ya da olumsuz olmasından bahsetmiyorum. Herhangi bir konu üzerinde düşündüklerimiz, önceki “an”lardan bağımsız olamazdı. O anların biçimlendirmesinden soyutlayamazdık kendimizi. Bu durumda, tıpkı bir filmin fotoğraf karelerinden oluşması gibi, bizi çevreleyen her şey de tüm o anların yansımalarından oluşuyordu. O anlardan birini bile yok etmeyi başarmamız, bugünkü yansımaları da farklı yönlendirebileceğimiz anlamına gelmez miydi? Peki o anlardan,…
Yorum Bırak– Sana bunu defalarca anlattım. Her seferinde yeni sorularla geldin karşıma. Bunun artık bir yere varamayacağını düşünüyorum. – Bir kere daha anlatmayı denesen? – Bir kere daha denedim zaten, az önce… Bazen öyle noktalara geliyordum ki, her şey apaçık, tüm netliğiyle karşımda duruyordu. Durumu çözmek an meselesiydi böyle “an”larda. İşe koyulmak için gücümü topladığım zamansa, esas işimin durumu çözmek olmadığını, zaten, defalarca böyle noktalara geldiğim halde, sonuçta, durumun çözülemez olduğunu kabullendiğim için kaçmaya karar verdiğimi anlıyordum. Kaçtığımı hatırlıyordum yine. Esas işim kaçmaktı artık, anlamak değil…
Yorum Bırak– Başından beri, benden hoşlanmadığını gösteren davranışlar da sergiliyorsun. Buna rağmen, benden bir türlü vazgeçemediğini seziyorum. – Belki de buna izin vermiyorsun?… – Buna izin vermemi bekleyemezsin zaten… Yorulduğum anda, beni daha az yoracağını düşündüğüm çözüm yollarına yöneliyordum. Neden büsbütün gitmediğimi kendime sorduğumda ise, zaten kaçmakta olduğumu hatırlıyordum. Bu durumu kabullendiğim anda ise, “kaçmak alışkanlık yapıyor” diyebiliyordum. Asıl sorunun bu alışkanlıktan mı yoksa çözümsüzlükten mi kaynaklandığına ise bir türlü karar veremiyordum. Bu, durumun sürekliliğine yol açıyordu. Kaçmak, süreklilik yapıyordu…
Yorum Bırak