Karanlık bir sinema salonundan çıkmışım. Alnımı ısıtan güneşin çıplak sarı ışığı. Sokağın ortasında gözlerimi kapayıp yüzümü güneşe dönüyorum. İnsanlar yürüyor sağımda solumda. Alnım genişliyor, bir duyarga gibi algılıyor güneşi ve bakışları. Kızıl kısraklar nalları altında dövüyor beynimi. Damarlarım şişiyor, kızarıyor yüzüm. Aralıyorum gözlerimi. Karışıyor ışık ve insan. Beyaza kesiyor dünya. Diniyor gümbürtüsü atların. Körük gibi solukları uzakta. Atlar izliyor uzakta beni.
Sonra biri dolu dizgin sürüyor üstüme. Gittikçe yaklaşıyor sesi. En sonunda gelip duruyor önümde. Korktuğumu belli etmiyorum. Hayvanın sıcak nefesi yüzüme çarpıyor. Atlı arkasına attığı cesedi fırlatıyor yere. Çekip gidiyor, bir kıvılcım gibi… Bir an var bir an yok. Bütün kemikleri kırılmış, kanlar içinde tanınmaz cesede eğiliyorum. Kokusu nasıl tanıdık. O zaman anlıyorum. Diz çöküp ağıt yakıyorum ormanın hayvanları gibi uluyarak. Ağla sen, ağla şimdi güneşe. Ağıt yakmak analık iç güdüsüdür.
Yorumlar